Mesajı Okuyun
Old 03-02-2011, 23:57   #5
adalet için

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

E:2004/6522
K:2004/6482
T:14.06.2004

4721 s. Yasa m. 176/4

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davada, boşanma kararıyla davalı ( kadın ) lehine hükmedilen aylık 250.000.000 TL yoksulluk nafakasının, davalının İncirlik Hava Üssündeki bir şirkette çalışmaya başlaması nedeniyle; kaldırılması istenilmiştir.
Mahkemece, "...davalının şu anda bir şirkette çalışmakla yoksulluğa düşmeyeceği kabul edilebilirse de; dava sürecinde birkaç defa iş değiştirdiği ayrıca, yoksulluğun zaruret olarak algılanmayıp eski hayat standardının kısmende olsa sürdürebilmesi için hükmedilen yoksulluk nafakasının 250.000.000 TL'den aylık 100.000.000 TL'ye indirilmesinin hakkaniyete uygun olacağı gerekçesiyle..." davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
TMK.nun 176/4. maddesine göre: " Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Aynı şekilde 176/3. maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır".
Davacı, yukarıdaki yasa hükümleri gereğince; davalının yoksulluğunun zail olduğu iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlıgını geliştirmek icin zorunlu ve gerekli gorülen harcamaları karsılayacak duzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekır.
Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmemiştir ( HGK. 07.10.1998 gün, 1998/2-656 E.- 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2-1158-1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2-397-339 sayılı kararları ).
Davalı ( kadın ) boşanma sırasında bir işte çalışmamaktadır. Kendisine 31.1.2002 tarihli kararla aylık 250.000.000 TL yoksulluk nafakası bağlanmıştır. Boşanmadan sonra birkaç kez işe girip çıkmış, yargılama sırasında en son çalıştığı işyerinden ayda 464.340.000 TL maaş aldığı anlaşılmıştır. Davacının Finansbank A.Ş.Adana Şubesi Müdürü olarak çalıştığı, maaş bordrosuna göre; aylık gelirinin 6.079.517.288 TL olduğu görülmektedir.
Yoksulluk durumu; günün ekonomik koşulları ile tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası, ahlaki ve sosyal düşuncelere dayanır. Onun icindir ki bilimsel oğretide: "Evlilik birligınde esler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğindedir" şeklinde açıklamalara yer verilmiş bulunmaktadır ( Akıntürk, Turgut: Aile Hukuku, 2. cilt, İst. 2002, sh.294 ).
Davacının aylık gelir durumuna göre değerlendirildiğinde, davalının çalışarak elde ettiği gelir ile aldığı nafaka miktarı toplamının, davalıyı yoksulluktan kurtaracak nitelikte bulunmadığının kabulü gerekir.
Mahkemece, dava tarihindeki şartlara göre; davalının yoksulluğunun zail olmadığı gözetilerek, davanın tümden reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.6.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.