Mesajı Okuyun
Old 14-03-2012, 18:37   #7
Can TATAR

 
Varsayılan

Uzunca bir süre geçmiş ve fakat konuyla ilgili kullandığım ve sonuca ulaştığım bir kaç karar eklemek isterim.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/4-823 K. 2009/50 T. 4.2.2009
• TRAFİK KAZASI SONUCU YARALANMA ( Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Ceza Davasındaki Kusurun Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği )
• KUSUR ( Ceza Davasındaki Kusurun Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği - Özel Dairenin Hakimin Bilirkişi Heyeti Yerine GeçipKusur Belirlemesi Yapamayacağı )
• CEZA DAVASINDAKİ KUSUR ( Hukuk Hakimini Bağlamayacağı/Hukuk Hakiminin Yeniden Kusur İncelemesi Yaptırması Gerektiği - Özel Dairenin Hakimin Bilirkişi Heyeti Yerine Geçip KusurBelirlemesi Yapamayacağı )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Hukuk Dairelerinin Tümü Bilirkişi İncelemesi Yapılmasını İcap Ettiren Hallerde Bilirkişiden Rapor Alınmasının Şart Olduğu )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Trafik Kazası Sonucu Yaralanma - Hukuk Dairelerinin Tümü Bilirkişi İncelemesi Yapılmasını İcap Ettiren Hallerde Bilirkişiden Rapor Alınmasının Şart Olduğu )
765/m.459/1
ÖZET : Dava, trafik kazası sonucu yaralanan davacının, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 29.06.2006 gün ve 2005/608 E- 2006/327 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 02.10.2007 gün ve 2006/12489-2007/11369 sayılı ilamıyla;
( ... Dava, trafik kazası sonucu yaralanan davacının, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; davalı O... K... hakkında davacı K...'e, sürücüsü olduğu aracı ile çarpması nedeniyle Şişli 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2004/142 esas sayılı dosyası ile 765 sayılı TCK'nun 459/1 maddesi gereğince cezalandırılması için dava açıldığı, Şişli Etfal Hastanesi tarafından düzenlenen 17.01.2004 tarihli sağlık raporunda davacının 10 gün mutad iştigaline engel olacak derecede yaralandığının belirlendiği, mahkemece çıkarılan önödeme teklifinin, süresinde yerine getirildiğinin anlaşılması karşısında sanık-davalı hakkında, 765 sayılı TCK'nun 459/1,119 maddeleri gereğince, ceza davasının ortadan kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda önödeme teklifini yerine getiren davalı O... K...'ın, davacıya yönelik eyleminde hiçbir kusurunun bulunmadığını kabul etmek doğru değildir. Mahkemece davalının kusur durumu da saptanarak haksız eylem ile oluşan bedensel zararın maddi ve manevi tazminat gerektirdiğinin gözetilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 21.12.2004 tarihli dava dilekçesiyle; davalı O...'un 15.1.2004 tarihinde kullandığı ve diğer davalı G...'e ait olan otomobil ile davacıya çarptığını, davacının şikayetçi olduğunu, kaza sonrasında işine gidemediğini, bu sürede maaşından kesinti yapıldığını, hastane masraflarının SSK tarafından karşılandığını, Adli Tıp Kurumu tarafından 10 günlük kati rapor verildiğini, bu arada çalışamadığını, davalı O... hakkında kamu davası açıldığını, Şişli 6.Asliye Ceza Mahkemesince önödemeye tabi suç olduğunun belirlendiğini, maddi zorluk içine düştüğünü, psikolojisinin bozulduğunu, zor günler geçirdiğini, davalıların davacı ile ilgilenmediklerini, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile, 300 TL maddi, 5.700 TL manevi olmak üzere toplam 6.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı O... K..., davacının otomobile sağ arka taraftan çarptığını, hastaneye götürdüklerini, hastane polisinin kendisini alıkoyduğunu, bu sebeple davacı ile ilgilenemediğini, davacının yanında bulunan şahsın, kendisinin öğrenci olduğunu anlayınca "Keşke bir Mercedes bulsaydık" diye söylendiğini, olayın davacı ve arkadaşı tarafından düzenlendiğini, bu şahıslardan korktukları için ilişki kuramadıklarını, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Diğer davalı G... K... ( K... ) da davanın reddine karar verilmesini, A... Sigortanın zararı ödemesi gerektiğini, davanın bu sigortaya ihbarını cevaben bildirmiştir.
Yerel Mahkemece deliller toplanmış, şahitler dinlenilmiş, Şişli 6.Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/142 Esas ve 2471 sayılı kararı dosyaya eklenmiş, bunda önödemede bulunulduğu ve ödendiği için davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği saptanmış, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi, Öğretim Üyesi, Doç.Dr.dan kusur raporu alınmış, davacının olayda %100 kusurlu olduğunun, davalı sürücünün kusursuz bulunduğunun bildirildiği belirlenmiştir. Bilirkişi raporuna karşı davacı vekili, 29.9.2006 günlü celsede, imzalı beyanı ile, bir itirazlarının olmadığını, talebi gibi karar verilmesini beyan etmiştir.
Olayı tüm dosya kapsamı ile değerlendiren Yerel Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Özel Daire; Yukarıya metni alınan bozma kararında olayı özetledikten sonra; "...önödeme teklifini yerine getiren davalı O... K...'ın davacıya yönelik eyleminde hiçbir kusurunun bulunmadığını kabul etmek doğru değildir. Mahkemece davalının kusur durumunun da saptanarak haksız eylem ile oluşan bedensel zararın maddi ve manevi tazminat gerektirdiğinin gözetilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş..." gerekçesi ile hükmü bozmuştur. Yerel Mahkeme ilk kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık; önödemede bulunan davalının bir miktar kusurunun bulunduğunu kabul etmiş sayılıp sayılmayacağı ve;
Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesinin doğru olup olmadığı mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre, bir miktar tazminata hükmedilip, edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Yukarıda değinildiği gibi, davalı-sanık O...'a ceza davasında önödeme teklifinde bulunulmuş, sanık tarafından önödeme yerine getirildiğinden davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Önödemeyi yerine getiren davalı-sanığın bu eylemi ile bir miktar kusurun kendisinde olduğunu kabul etmiş sayılmasına olanak var mıdır? Hemen belirtmek gerekir ki bir miktar kusuru kabul etmiş sayılması gerektiğine olanak yoktur. Zira; önödeme ne bir mahkumiyettir, ne de suçu kabul anlamındadır. Sadece işin uzamasını önlemek, basit olaylarda şahısların mahkemelere gidip gelmelerine mani olmak ve ağır suçlara daha fazla zaman ayırabilmek için kanun koyucu tarafından kabul edilmiş bir müessesedir. Önödeme ile kamu davası ortadan kalmakta, yargılama yapılamamaktadır. Maddenin gerekçesinde, yargının iş yükünün azaltılması için önödemenin kabul edildiği vurgulanmıştır. Buna rağmen sanık istese bu kararı dahi temyiz edebilir. Önödeme; kamu davasının açılmasını önlemesi durumunda, usul hukuku kurumu, açılmış kamu davasını ortadan kaldırması durumunda ise, ceza ilişkisinin düşmesi sonucunu doğuran suç hukuku kurumudur. Önödeme, hazırlık soruşturması sırasında veya Cumhuriyet Savcısının hazırlık soruşturmasında gereğini yapmadığı hallerde ya da doğrudan doğruya mahkemeye intikal eden işlerde, T.C.Y.119 ncu maddesindeki sınırlar dahilinde kalan yaptırımlar söz konusu olduğunda, önemli davalara mahkemelerin daha fazla zaman ayırabilmesine olanak sağlamak için kabul edilmiş idari bir kurumdur.
İşte açıklanan bu nedenlerle ve muhakeme yapılması olanaksız bulunduğundan önödemede bulunan davalı-sanığa kusur izafe etmek mümkün değildir.
Bu görüşümüzü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulumun 11.4.1983 gün ve 1983/2 E, 2 K; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5.2.1990 gün ve 1989/2-367 E, 1990/6 S.K; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 3.10.1995 gün ve 1995/7-235 E, 262 s. Kararlarının gerekçeleri de doğrulamaktadır.
Olayda, davacı vekili rapora itiraz etmediği gibi, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını da istemediğinden Yerel Mahkeme kararının gerekçesinde açıklandığı gibi, davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkemenin bu durumda kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesine gitmesi de mümkün değildir. Davacı olayda, tüm dosya kapsamına göre ağır kusurludur.
Müzakere sırasında, bazı konuşmacılar hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını dile getirmişlerdir. Bu husus çok doğrudur.
Ancak, hakim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. Bu görüşü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11-262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Hakim özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4-655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.
Ancak, davacı vekili, gerek Yerel Mahkemenin ilk verdiği kararı ve gerekse direnme kararını temyiz ederken, bilirkişi raporunun yetersizliğinden bahsederek yeniden rapor alınması hususunu dile getirmediği gibi, duruşmada imzalı beyanı ile rapora itirazı olmadığını bildirmiştir. Özel Dairede hiçbir şekilde yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yönünde bozma yapmamıştır. Zira, bozma kararında bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu açıklamamış, o raporu kabul etmiş, davacının kusurlu olduğunu benimsemiş ve hakime bütün bunlara rağmen bilirkişi yerine geçerek, bir miktar davalıya kusur verdiyerek bozma yapmıştır.
O halde; bu somut olayda bilirkişi raporu kesinleşmiştir. Davalı yönünden raporda ki kusur oranı kazanılmış hak haline dönüşmüştür.
Bu görüşü Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü isimli 1995 basım tarihli El Kitabının 837. sahifesininde "...Mahkeme, eski kararının kısmen onanan ( bozma kararının kapsamı dışında kalan ) bölümü üzerinde ( usule ilişkin kazanılmış hak nedeniyle ) yeni bir inceleme yapamaz..." demek suretiyle desteklemektedir.
Ayrıca; "...III-Usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de bazı konuların temyiz dairesinin bozma kararının şümulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir..." açıklaması yapan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 9.5.1960 tarih ve 1960/21 E, 9 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Burada bir hususu daha açıklamak gerekmektedir. Özel Daire ve bu konu ile ilgili diğer Yargıtay Daireleri, ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusuryönünden bağlamayacağını içtihat etmektedirler ve bu konu Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmektedir.
Örnek olarak; Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.3.1980 gün ve 1980/1279 E, 3256 K; 4.4.1983 gün ve 1983/2980 E, 3596 K; 20.11.2000 gün ve 2000/7530 E, 10263 K; 3.4.2002 gün ve 2001/12922 E, 2002/4096 K; Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 4.7.2005 gün ve 2005/8185 E, 7316 K; 16.10.2006 gün ve 2006/4396 E, 7881 K; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 sayılı kararları gösterilebilir.
Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
Bu görüşlerimizi de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.12.2008 gün ve 2008/4-734 Esas, 766 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle ve mahkeme kararında yer verilen gerekçelerle usul ve yasaya uygun bulunan mahalli mahkeme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 04.02.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2008/4-734 K. 2008/766 T. 24.12.2008

• TRAFİK KAZASI ( Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Bilirkişiden Yeniden Rapor Aldırılabileceği Ancak Hakimin Bilirkişi Yerine Geçemeyeceği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Trafik Kazası - Hakimin Bilirkişi Yerine Geçerek Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

• KUSURU HAKİMİN BELİRLEMESİ ( Bilirkişiden Yeniden Rapor Aldırılabileceği Ancak Hakimin Bilirkişi Yerine Geçerek Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

• BİLİRKİŞİ ( Hakimin Bilirkişi Yerine Geçemeyeceği - Şahsi Bilgisine Göre Kusur Belirleyemeyeceği )

1086/m.275

ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Muhakeme sırasında alınan bilirkişi raporlarına karşın, hakimin bizzat şahsi bilgisi ile bir miktar kusuru kendisinin belirleyip belirleyemeyeceği noktası uyuşmazlık konusu olarak kalmıştır.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesinin istenmesi yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 4.7.2006 gün ve 2005/222 E., 2006/206 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 8.11.2007 gün ve 2006/13655-2007/13807 sayılı ilamıyla;
( ... Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
Mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının kullandığı araçla çarpması sonucu yaralandığını ve olayda davalının hızla gelerek çarptığından tam kusurlu olduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davalı cevabında davacının özensiz bir şekilde yola fırladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Hükme dayanak yapılan kusur raporlarında davacının kontrolsüz ve tedbirsiz olarak yola giriş yaparak olaya ( %100 ) kusuru ile sebebiyet verdiği açıklanmıştır. Mahkemece davacının olayda tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Dosya kapsamına göre davalı tehlikeli vasıta kullanmak suçundan ön ödemede bulunmuştur. Bu haliyle, dayalı olayda bir miktar kusurlu olduğunu kabul etmiştir. Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesi doğru değildir. Şu durumda, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilmelidir.
Anılan yön gözetilmeden istemin tamamen reddi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili 15.06.2005 tarihli dava dilekçesiyle; davalının 04.01.2005 günü, kullandığı otomobil ile davacıya %100 kusurlu olarak çarptığını, yaralanmasına neden olduğunu, davalı hakkında tehlikeli vasıta kullanmaktan soruşturma başlatıldığını, bir mağazada 700 YTL aylıkla çalışan davacının kaza nedeniyle işini bıraktığını, spor akademisine girecek olan davacının bu şansını da yitirdiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000 YTL maddi ve 10.000 YTL manevi tazminatın davalıdan olay tarihinden itibaren banka reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacının tam kusurlu olduğunu, kendi kusuruna dayanarak tazminat isteyemeyeceğini, kazanın olduğu yerin yaya trafiğine kapalı bulunduğunu, davacının yayaların geçmesi gerektiği yaya geçidinden geçmediğini, otobüsten iner inmez yola fırladığını, fren yapıp, korna çaldığını, iş gücü kaybının olmadığını, kendisi ile ilgilendiğini, maddi yardımda bulunduğunu, dizüstü bilgisayar istediklerini ve aldığını, maddi zararını karşıladıklarını, istenen tazminatın fahiş olduğunu, yapılan soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verildiğini, davanın reddi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahalli Mahkemece deliller toplanmış, şahitler dinlenilmiş, dosyada önce bir makine mühendisinden rapor alınmış, davacının %100 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bununla yetinmeyen Yerel Mahkeme, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor almış, bu Kurum’da davacının %100 kusurlu olduğunu saptamıştır.
Olayı değerlendiren Mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir. Özel Daire; Yukarıya metni alınan bozma kararında olayı özetledikten sonra; “Dosya kapsamına göre davalı tehlikeli vasıta kullanmak suçundan ön ödemede bulunmuştur. Bu haliyle davalı olayda bir miktar kusurlu olduğunu kabul etmiştir. Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusursuz kabul edilmesi doğru değildir. Şu durumda, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilmelidir.” gerekçesi ile hükmü bozmuştur. Yerel Mahkeme ilk kararında direnmiştir.
Uyuşmazlık; ön ödemede bulunan davacının bir miktar kusurunu kabul etmiş sayılıp sayılmayacağı ve;
Olayın gelişimine göre davalının tamamen kusuruz kabul edilmesinin doğru olup olmadığı, mahkemece takdir edilecek kusur oranına göre bir miktar tazminata hükmedilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Müzakereler sırasında, çoğunluğun görüşünün ön ödemede bulunulmasının bir miktar kusurun kabul edilmiş sayılmayacağı yönünde belirlenmesi karşısında, Özel Daire sözcüleri bu gerekçelerinden vaz geçmişler, çoğunluğun görüşünü benimsemişler ve bu husus uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Geriye sadece; muhakeme sırasında alınan bilirkişi raporlarına karşın, hakimin bizzat şahsi bilgisi ile bir miktar kusuru kendisinin belirleyip belirleyemeyeceği noktası uyuşmazlık konusu olarak kalmıştır.
İşin esasına geçmeden önce; Yerel Mahkemenin direnme kararında bir nebze yer verdiği ve dosyaya davalı tarafından ibraz edildiği anlaşılan, resmi olmayan, tek taraflı alınan hukuki mütalaaya hiçbir şekilde değer verilemeyeceği hususunun vurgulanması gerekmiştir.
Bu görüş Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.03.2007 gün ve 2007/1-101 E., 107 sayılı Kararı ile de benimsenmiştir.
Müzakereler sırasında; Tüm konuşmacılar hakimin bilirkişi raporu ile bağlı olmadığını dile getirmişlerdir. Bu husus çok doğrudur. Ancak, hakim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. Bu görüşü Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.4.1986 gün ve 1984/4-847 E, 1986/338 K; 8.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 2.4.2003 gün ve 2003/4-185 E, 263 K; 7.3.2007 gün ve 2007/11-94 E, 113 K; 19.3.2008 gün ve 2008/11-262 E, 260 K; 14.5.2008 gün ve 2008/11-392 E, 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Hakim özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. Bu görüş de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.12.2004 gün ve 2004/4-642 E, 648 K; 2.3.2005 gün ve 2005/11-81 E, 118 K; 30.1.2008 gün ve 2008/11-42 E, 45 K; 5.11.2008 gün ve 2008/4-655 E, 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır.
Ancak, davacı vekili, gerek Yerel Mahkemenin ilk verdiği kararı ve gerekse direnme kararını temyiz ederken, bilirkişi raporlarının yetersizliğinden bahsederek yeniden rapor alınması hususunu dile getirmediği gibi, Özel Dairede hiçbir şekilde yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yönünde bozma yapmamıştır. Zira, bozma kararında bilirkişi raporlarının yetersiz olduğunu açıklamamış, o raporları kabul etmiş, davacının kusurlu olduğunu benimsemiş ve hakime bütün bunlara rağmen bilirkişi yerine geçerek, bir miktar davalıya kusur ver diyerek bozma yapmıştır. O halde; bu somut olayda bilirkişi raporları kesinleşmiştir. Davalı yönünden raporlarda ki kusur oranı kazanılmış hak haline dönüşmüştür.
Bu görüşü Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü isimli 1995 basım tarihli El Kitabının 837. sahifesininde “…Mahkeme, eski kararının kısmen onanan ( bozma kararının kapsamı dışında kalan ) bölümü üzerinde ( usule ilişkin kazanılmış hak nedeniyle ) yeni bir inceleme yapamaz…” demek suretiyle desteklemektedir.
Ayrıca; “…III-Usule ait müktesep hakkın diğer bir şekli de bazı konuların temyiz dairesinin bozma kararının şümulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelen şeklidir…” açıklaması yapan İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarih ve 1960/21 E, 9 sayılı kararı da doğrulamaktadır.
Bazı üyelerin görüşmeler sırasında yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini bildirmelerine karşın, çoğunluk yukarıda açıklanan nedenlerle yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği görüşüne itibar etmemiştir.
Burada bir hususu daha açıklamak gerekmektedir. Özel Daire ve bu konu ile ilgili diğer Yargıtay Daireleri, ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağını içtihat etmektedirler ve bu konu Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmektedir.
Örnek olarak; Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.3.1980 gün ve 1980/1279 E, 3256 K; 4.4.1983 gün ve 1983/2980 E, 3596 K; 20.11.2000 gün ve 2000/7530 E, 10263 K; 3.4.2002 gün ve 2001/12922 E, 2002/4096 K; Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 4.7.2005 gün ve 2005/8185 E, 7316 K; 16.10.2006 gün ve 2006/4396 E, 7881 K; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 sayılı kararlar gösterilebilir.
Tatbikat ceza davasındaki kusurun hukuk hakimini bağlamayacağını, hukuk hakiminin yeniden kusur incelemesi yaptırması gerektiğini içtihat ettiğine ve bilirkişi incelemesi yapılmasının gerektiğini vurguladığına göre, somut olayda Özel Dairenin hakimin bilirkişi heyeti yerine geçip kusur belirlemesi yapması gerektiğini ileri sürmesini benimsemek mümkün değildir.
Bilirkişi müessesi tenkit edilebilir. Verdikleri raporlar hukuki çerçevede yok sayılabilir. Ama o müessese kaldığı sürece yeniden rapor alınmasını gerektiren durumlarda, başka bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabilir. Yoksa hakim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez. Şimdiye kadarda hukuk dairelerinin tümü bilirkişi incelemesi yapılmasını icap ettiren hallerde bilirkişiden rapor alınmasının şart olduğunu içtihat etmişlerdir.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle ve mahkeme kararında yer verilen gerekçelerle usul ve yasaya uygun bulunan mahalli mahkeme kararının onanması gerekmektedir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 24.12.2008 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7339 K. 2011/3978 T. 26.4.2011
• TRAFİK KAZASI ( Rücuan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı - Ceza Mahkemesi Tarafından Belirlenen Kusur Oranı Hukuk Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olmadığı )
• RÜCUAN DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI ( Ceza Mahkemesi Tarafından Belirlenen Kusur Oranı Hukuk Mahkemesi İçin Bağlayıcı Olmadığı - Kusura İlişkin Raporlar Arasındaki Çelişkinin Giderilmesi İçin Uzman Bilirkişi Kurulundan Rapor Alınması Gerektiği )
• KUSURA İLİŞKİN RAPORLAR ARASINDAKİ ÇELİŞKİ ( Giderilmesi İçin İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü Gibi Kurumlardan Seçilecek 3 Kişilik Uzman Bilirkişi Kurulundan Ceza Dosyasındaki Olgular da Değerlendirilerek Kusur Dağılımına İlişkin Rapor Alınması Gerektiği )
818/m.53
ÖZET : Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuan destekten yoksun kalma tazminatı istemli itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, Ceza Mahkemesi tarafından alınan kusur raporu ile yetinilerek hüküm kurulmuştur. B.K.nun 53. maddesi hükmü gereğince ceza mahkemesi tarafından belirlenen kusur oranı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Bu nedenle, Mahkemece yapılması gereken iş, kusura ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan ceza dosyasındaki olgular da değerlendirilerek kusur dağılımına ilişkin, gerekçeli, ayrıntı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükümün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının sürücü ve maliki olduğu zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunmayan traktör ile sebebiyet verdiği trafik kazasında ölen A. Ç.'ın anne ve babasına davacının 23.1.2006 tarihinde 8451 TL ödediğini, bu ödeminin rücuan tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kabulü ile, 8.451 TL asıl alacak yönünden itirazın iptaline, asıl alacağa 23.1.2006 dan itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- ) Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- ) Dava, trafik kazasından kaynaklanan rücuan destekten yoksun kalma tazminatı istemli itirazın iptali davasıdır.
Kaza tespit tutanağında, sürücü Ab. Ç.ın kullandığı 21 AS 06 plakalı otomobil ile önünde seyreden davalı K. E.'in kullandığı 72 ... ... plakalı traktörün arkasındaki römorka bağlı biçer bağlara arkadan çarptığı, çarpmanın ektisi ile otomobilin karşı şeride geçtiği ve karşıdan gelen THR 71750 plakalı otobüse çarptığı, biçer bağların ışık donanımı olmadığı, otomobil sürücüsü Ab.'ın %60, davalı K.'ın %40 oranında kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün ise kusursuz bulunduğu bildirilmiş, Ceza mahkemesince keşif sonucu alınan raporda otomobil sürücüsü Ab. 6/8, traktör sürücüsü K.'ın 2/8 kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün kusuru bulunmadığı, KGM.den alınan raporda, davalı K.'ın 5/8, otobüs sürücüsünün 2/8, otomobil sürücü Ab. 1/8 kusurlu olduğu, ATK'dan alınan raporda ise davalı K.'ın 4/8, Ab.ın 4/8 oranında kusurlu olduğu, otobüs sürücüsünün kusursuz bulunduğu belirtilmiş Asliye Hukuk Mahkemesince de kusur konusunda rapor alınmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmiştir.
Mahkemece, Ceza Mahkemesi tarafından alınan kusur raporu ile yetinilerek hüküm kurulmuştur. B.K.nun 53. maddesi hükmü gereğince ceza mahkemesi tarafından belirlenen kusur oranı hukuk mahkemesi için bağlayıcı değildir. Bu nedenle, Mahkemece yapılması gereken iş, kusura ilişkin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için İstanbul Teknik Üniversitesi Karayolları Kürsüsü gibi kurumlardan seçilecek 3 kişilik uzman bilirkişi kurulundan ceza dosyasındaki olgular da değerlendirilerek kusur dağılımına ilişkin, gerekçeli, ayrıntı ve denetime imkan verecek nitelikte rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesidir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bette açıklanan sebeplerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan sebeple davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükümün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 26.4.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.




T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/2800
K. 2000/4715
T. 15.5.2000

DAVA : Davacılar Derya Turgut (kendisine asaleten Gizem ve Ezgi'ye velayeten) ve Servet Turgut vekili Avukat H.Yusuf Canpolat tarafından, davalı Tedaş Kırşehir İl Müdürlüğü aleyhine 2/4/1998 gününde verilen dilekçe ile davacıların desteğinin Tedaş'a ait Elektrik telindeki cerayana çarpılarak ölmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacı Servet'in maddi tazminat isteminin kabulüne, davacı Derya'nın maddi tazminat istemi ile tüm davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüe dair verilen 29/11/1999 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi, davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, koparak yere inmiş ve okul yakınında olan elektrik teline davacıların desteği öğrenci küçük Bekir Turgut'un tutması sonucu ölmesi nedeniyle tazminat istemlerine ilişkindir. Yerel mahkeme davalı idarenin görevlileri aleyhine açılan ceza davasındaki bilirkişi raporlarından birinin sunulmasını yeterli görüp buna göre karar vermiştir. Oysa rapora davalının itirazı da gözetilerek en azından ceza dosyasının dosya arasına getirtilmek suretiyle oradaki değişik bilirkişi raporlarını ve tüm dosyayı inceleyip tartışarak kusur oranıyla ilgili sağlıklı bir sonuca varılması gerekirdi. Bu nedenle karar bozulmalıdır.
3-Destek tazminatı hesap edilirken yıl yıl %10 artırım ve indirim yönteminin uygulanması gerekirken buna uymayan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması doğru değildir. Destek tazminatının uyglamaya ters olan yöntemle hesaplanması doğru olmadığından bu husus da ayrıca bozma nedenidir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda (2) ve (3) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalıların diğer temyiz itirazların (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/5/2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.