Mesajı Okuyun
Old 24-06-2009, 14:45   #10
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Sayın Av Kanbalı,

Şayet ödeme emri tebliğ edilmiş ve kesinleşmiş bir amme alacağı olsa idi (3.kişinin bilmek zorunda olmadığı bölüm) ve 3. kişi Köylere Hizmet Götürme Birliği de buna binaen parayı garame etmiş ve taraflara ödemiş olsa idi; bu durumda müvekkiliniz alacaklının zararı da olmayacaktı; dolayısıyla zararınız ile Köylere Hizmet Götürme Birliğinin yaptığı işlem arasında bir illiyet bağı olmadığını ve illiyet bağı koptuğu için de zarardan sorumlu tutulamayacağını düşünüyorum.

Diğer taraftan biraz eski tarihli de olsa aşağıdaki Danıştay kararı içeriğindeki bazı saptamaların (savunduğunuz kısım ve mesnet kıldığınız isteminiz açısından) işinize yaramasını umarım.

Danıştay 3. Daire; 16.12.1999 T., 1998/295 E., 1999/4605 K.: “İhtiyati haciz uygulaması sonucu davacı şirket adına tesis edilen 2.10.1996 tarih ve 712128, 712129, 712130 numaralı haciz işlemlerine karşı açılan davayı; olayda davacı şirketin 1995 takvim yılı hesap ve işlemlerinin incelenmesi sonucu belirlenen vergi borçları nedeniyle düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerine karşı E: 1996/1002 ila 1005 numaralı davaların açıldığı, uyuşmazlık konusu amme alacağının güvence altına alınması ve 6183 sayılı Kanunda belirtilen şartların gerçekleşmesi nedeniyle Defterdarlıkça 20.6.1996 gün ve 2501 sayılı kararla ihtiyati tahakkuk kararı alındığı, daha sonra 26.9.1996 gün ve 35-121 sayılı ve yine Defterdarlık oluru ile ihtiyati haciz kararının verilmesi üzerine 30.9.1996 gün ve 11944 sayılı yazı ile davacı şirketten amme alacağının toplam tutarı kadar teminat gösterilmesinin istenildiği, davacı şirket tarafından amme alacağının teminatı olarak davalı idareye ... Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü'nce davacı şirkete tahsisli fabrika arsası, işletmenin aktifine kayıtlı fabrika binası ile birlikte makinE ve teçhizatların teminat olarak gösterildiği, fabrika binasının ... İI Tüzel Kişiliği adına kayıtlı olması nedeniyle teminat olarak kabul edilmediği, teminat gösterme olayından daha önce 2.10.1996 gününde haciz varakalarında belirtilen borç karşılığı ve aynı zamanda dava konusu edilen işlemlerle haciz yoluna gidildiği ve haciz edilen menkul malların yediemine teslim edildiği, 6183 sayılı Kanunun 62 ve 64. maddelerinin birlikte incelenmesinden, vergi borçlarının ödenmemesi halinde borçlunun mal bildiriminde gösterdiği veya tahsil dairesince tespit edilen borçlunun veya üçüncü şahıslar elindeki menkul ve gayrimenkullerin amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağının anlaşıldığı, ancak bir vergi borcunun hacze konu olabilmesi için belirli aşamalardan geçmesi gerektiği, buna göre vergi borcuna ilişkin vergi/ceza ihbarnamesinin mükellefe tebliği, bu tebliğden itibaren belirli sürede vergi borcunun ödenmemesi veya yargı yerince aksine bir karar verilmemesi halinde ödeme emrinin mükellef adına düzenlenip tebliğ edilmesi gerekmekte olup, vergi borcu yine belirli sürede ödenmez veya yargı yerince aksine bir karar verilmez ise ancak bunun üzerine hacze gidilebileceği, olayda davacı şirketin vergi borçları nedeniyle düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerine karşı mahkemelerinde dava açıldığı ve halen derdest bulunduğu, buna göre 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca tarhiyat aşamasında da dava açılması, vergi borçlarının tahsilini durdurmakta olup, kesinleşen bir amme alacağı bulunmadan cebri tahsil yoluyla amme alacağının tahsilinin mümkün olmadığı, bu nedenle kamu alacağı kesinleşmeden ödeme emri düzenlenmesi ve haciz yoluna gidilmesi mümkün olmadığından, davacı şirket adına uygulanan haciz işleminde yasaya uygunluk görülmediği gerekçesiyle kabul ederek dava konusu işlemleri iptal eden ... Vergi Mahkemesi'nin 24.9.1997 gün ve E: 1996/1069, K: 1997/950 sayılı kararının; ihtiyati haciz işleminin mahkeme tarafından kesin haciz olarak kabul edilmek suretiyle yanılgıya düşüldüğü, 6183 sayılı Kanunun amme alacaklarının korunması ile ilgili 9.17.13. madde hükümlerinde belirtilen şartların oluşması halinde yapılması öngörülen teminat isteme, ihtiyati tahakkuk ve ihtiyati haciz işlemlerinin hiç dikkate alınmadan, sadece sözü edilen Kanunun 62 ve 64. maddelerinden hareketle ihtiyati haciz işleminin uygulanabilmesi koşulunun, ortada kesinleşmiş vadesinde ödenmeyen bir amme alacağının bulunması şartına bağlandığı, oysa belirtilen Kanunun 13. ve 17. madde hükümlerinde, ihtiyati tahakkuk verilmesi ve dolayısıyla ihtiyati haczin uygulanabilmesi için ortada kesinleşmiş bir amme alacağının bulunması şart olmayıp, sadece tahakkuk etmemiş bir borcun meydana çıkarılmasının yeterli görüldüğü, bu bakımdan ihtiyati haciz işleminde yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istemidir.

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Vergi Dairesi Müdürlüğünce ileri sürülen iddialar temyiz konusu mahkeme kararının dayandığı gerekçeler karşısında kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmamıştır.
Öte yandan, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, hem amme alacağının korunmasına yönelik olarak salt amme alacağının doğduğu noktasından hareketle ve bu alacağın usulüne göre tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarından geçmesi beklenmeksizin uygulanacak tedbirleri hem de amme alacağının cebren tahsiline yönelik olarak bu alacağın usulüne göre tarh, tebliğ tahakkuk aşamalarından geçmek suretiyle tahsil edilebilir amme alacağı niteliği kazanmasından sonra uygulanacak tedbirleri düzenlemiştir.
Bu nedenlerle amme alacağının korunmasına ya da cebren tahsiline ilişkin olarak oluşturulacak idari işlemlerin; amme alacağının hangi aşamada bulunduğu hususu sağlıklı olarak saptanmak ve bu aşamada uygulanabilecek olan düzenlemeye dayanılmak suretiyle oluşturulmaları gerekmektedir.
Diğer taraftan, haciz muameleleri, tahsil dairelerince düzenlenen ve alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından tasdik edilen haciz varakalarına, ihtiyati haciz muameleleri ise alacaklı amme idaresinin mahalli en büyük memurunun kararıyla ve haczin ne suretle yapılacağına dair olan hükümlere göre yapılacağından, her iki halde de haciz varakası düzenlenmesi gerekmekte ise de; bunlara karar verecek olan yetkililer uygulanacak olan haczin ihtiyati haciz ya da haciz olmasına göre farklılık gösterebilecek ve ihtiyati haciz için vali ya da kaymakam karar verebileceği halde haciz için vali ya da kaymakam karar verebileceği gibi yetkili kılmış iseler yetkili kıldıkları memurlar da karar verebilecektir.
Uyuşmazlık konusu olayda ise haciz işlemlerinin dayanağı olan haciz varakalarının vali adına defterdar yardımcısı ve gelir müdürü tarafından ve tevkil edilmiş olmaları nedeniyle onanmış olduklarının anlaşılması, bu durumun ise haciz işlemi uygulandığı sonucunu ortaya koyması karşısında, sonradan vali onayı ile alınan ve ihtiyati hacze dayanak olarak dosyaya ibraz edilen haciz varakalarının da bu sonucu değiştirmeyeceği açıktır.
Bu nedenlerle vergi dairesi müdürlüğü temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına 16.12.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”

Saygılarımla...