Mesajı Okuyun
Old 31-07-2009, 16:22   #4
Hasan Coşkun

 
Varsayılan

YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 04.04.2007

Esas No : 2007/914
Karar No : 2007/4680

HUKUKEN GEÇERSİZ SÖZLEŞMENİN SONUÇLARI
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
HARİCİ ARSA SATIM SÖZLEŞMESİ
İADE

ÖZET : HUKUKEN GEÇERSİZ SÖZLEŞMELER, HAKSIZ İKTİSAP KURALLARI UYARINCA TASFİYE EDİLİRKEN, DENKLEŞTİRİCİ ADALET KURALI HİÇBİR ZAMAN GÖZARDI EDİLMEMELİDİR. BU HUSUS HAKKANİYETİN VE ADALETİN BİR GEREĞİDİR. BU BAKIMDAN İADEYE KARAR VERİLİRKEN, SATIŞ BEDELİ OLARAK VERİLEN PARANIN ALIM GÜCÜNÜN İLK ÖDEME TARİHİNDEKİ ALIM GÜCÜNE ULAŞTIRILMASI VE BU ŞEKİLDE İADEYE, KARAR VERİLMESİ UYGUN OLACAKTIR. AKSİ TAKDİRDE KISMİ İADE DURUMU OLUŞACAK, İADE DIŞINDAKİ ZENGİNLEŞME İADE BORÇLUSU YEDİNDE HAKSIZ ZENGİNLEŞME OLARAK KALACAK, İADE BORÇLULARININ İADEDE DİRENMELERİNE NEDEN OLACAKTIR.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalıların murisinden kadastro parseli içindeki 527 metrekare hisseyi 14.2.1986 tarihli harici sözleşme ile satın aldığını, bedelini ödediğini daha sonra belediyenin yaptığı imar uygulaması sonucu %30 kayıp ile 369 metrekare olduğunu, davalı mirasçıların parselin devrini vermediklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin dava hakkı saklı kalmak üzere 10.000 YTL.nın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, 6.000 YTL.nın yasal faizi ile birlikte dava tarihinden itibaren davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalılar ve davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı, davalıların murisinden 14.2.1996 tarihli harici satış sözleşmesi ile satın aldığı tapulu taşınmazın satış bedelini ödediği halde, kendisine tapusunun verilmediğinden bahisle, ödediği bedelin DENKLEŞTİRİCİ ADALET ilkeleri uygulanarak iadesini istemiştir. Davacının 14.2.1986 tarihinde 5.000.000 TL. ödeyerek satın aldığı taşınmazın 1995 ve 2004 yıllarında imar uygulaması gördüğü ihtilafsızdır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taşınmaz satışından kaynaklanmaktadır. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından yapılan arsa satış işlemi MK.nun 706, BK.nun 213, Tapu Kanunun 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle taraflar ancak verdiklerini isteyebilir. Bu durumda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar görülmüştür. .

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi DENKLEŞTİRİCİ ADALET düşüncesine dayanır. DENKLEŞTİRİCİ ADALET ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğÜ bulunduğunu ifade eder.

İlke böyle olmakla beraber, iade edilecek zenginleşme miktarının hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez. İade edilecek zenginleşme miktarı konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri, kısaca "fakirleşme kadar olmalıdır". veya "fiili değer artışı yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o olmalıdır" veyahut ihlal edilen hakkın sahibine bahsettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır" şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken öğretideki bu görüşlerden şüphesiz yararlanılmalıdır.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri ( alım gücü ) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.

Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, ADALETe karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun ADALET ihtiyacına -cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır.

Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.

BK.63. ve 64. maddeleri iade borcunun kapsamını, fakirleşmenin değil zenginleşmenin iyi veya kötüniyete dayalı olmasına göre bir ayırım yapmıştır. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötüniyetle elden çıkarmış ise elden çıkardığı bu zenginleşmeyi iade tarihinde olması gereken durumuyla ve tam olarak iade etmekle yükümlüdür. İade borcunun kapsamı tayin edilirken olumlu ve olumsuz zenginleşmenin tamamı dikkate alınmalıdır. Değişik bir anlaşımla, haksız zenginleşen kötüniyetli ise elden çıkardığı zenginleşmeyi de elde kalan zenginleşme ile birlikte iadeye mecbur tutulmuştur. Hemen belirtelim ki zenginleşenin iyiniyetli sayılıp sayılmayacağı, zenginleşmeyi iyi veya kötü niyetle mi elden çıkarttığı husus M.K. nun 3. maddesi hükmü uyarınca belirlenecektir. Haksız zenginleşen elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını ve iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyiniyetli sayılmayacaktır. Kural olarak iade alacaklısı, iade borçlusu zenginleşenin iyiniyetli olmadığını ispat etmelidir. Ne var ki olayın özellikleri zenginleşenin iyiniyetli olmadığını açıkça gösteriyor ise ayrıca bu yönün ispatına gerek bulunmamalı, iddianın ispat edilmiş olduğu kabul edilmelidir.

Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, DENKLEŞTİRİCİ ADALET kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve ADALETin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye, karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken, bu hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istemelidir.

Bu durum karşısında kural olarak mahkemece yapılacak iş; davacının 14.2.1986 tarihinde ödediği satış bedelinin ifanın imkansız hale geldiği, taşınmaza ilişkin imar uygulamasının yapıldığı davalıya satılan kısmın belediye hizmet alanı olarak belirlendiği kararının kesinleştiği tarih araştırılarak, bu tarihte ulaşacağı satış bedelinin; çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle ( azalan alım gücünün ) enflasyon, ( tüketici eşya fiyat endeksi altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur, maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücü yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı. taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlemeli, bu yolla belirlenecek miktara istemle de bağlı kalınarak hükmedilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda l.bentte açıklanan nedenle davalıların tüm, davacının diğer temyiz itirazının reddine, temyiz olunan kararın 2. bentte açıklanan nedenle davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 276.70 YTL.nın davalılardan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, 04.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.