Mesajı Okuyun
Old 24-01-2014, 11:05   #4
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Kaçmaz :)))))

Alıntı:
Yazan Av.Armağan Konyalı

Nemalarla ilgili Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin Esas No: 2010/ 16443 sayılı kararını arıyorum.
Bulana bir fıkra gönderilerek mükafat verilecektir.

Saygılarımla
T.C. YARGITAY

9.Hukuk Dairesi
Esas: 2010/16443
Karar: 2010/12464
Karar Tarihi: 06.05.2010


Dava: Mahkemece 18.01.2010 tarihinde verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiş, ancak 24.02.2010 tarihli ek kararla hükmedilen miktar kesinlik sınırının altında kaldığından davalının temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

Miktar ve değeri temyiz kesinlik sınırını aşmayan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar HUMK’nun 427/II. maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir. Temyiz kesinlik sınırı belirlenirken yalnız dava konusu edilen taşınır malın veya alacağın değeri dikkate alınır. Faiz, icra (inkar) tazminatı, vekalet ücreti ve yargılama giderleri hesaba katılmaz.

Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması halinde, kısaca kısmi davada kesinlik sınırı dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06.06.1975 gün ve 1975/6-8 sayılı içtihadında, 5521 sayılı Yasada açık düzenleme olmamakla birlikte, bu yasanın 15. maddesindeki düzenleme gereği HUMK’nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının iş mahkemelerinde verilen kararlarda da uygulanması gerektiği, grup halinde açılan davaların salt iş mahkemelerine özgü bir dava türü olmadığı, bu nedenle seri olarak açılan davalarda her dosya için kesinlik sınırına bakılması gerektiği açıkça belirtilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak alacağın bir kısmını dava ettiğinden kesinlik sının dava edilen miktara göre değil, alacağın tamamına göre belirlenir. Davacının dava konusu tasarrufu teşvik ve nema alacağının tamamı mahkemece belirlenmiş değildir. Diğer yandan usule ilişkin nihai kararlarda kesinlikten söz edilemez. Dairemizin uygulaması bu yöndedir. Buna göre kararın kesinliğinden söz edilemeyeceğinden ek kararın kaldırılmasına karar verilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. G. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı işçi davalı belediye hakkında açtığı bu davada, işyerinde çalıştığı dönemde 3417 sayılı Yasa uyarınca tasarruf kesintisi ile işveren katkı payı ödemesinin yapılmadığını ileri sürerek, tasarruf teşvik ve nema alacağı isteklerinde bulunmuştur.

Davalı işveren; husumet itirazında bulunmuştur.

Mahkemece; sorumluluğun Hazinede olduğu gerekçesi ile davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Tasarruf teşvik ve nema alacaklarından sorumluluk konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.

Tasarruf teşvik kesintisi ve katkı payı ödemeleri, 18.3.1988 tarihinde yürürlüğe giren 3417 sayılı Yasa ile öngörülmüş, anılan yasanın 6. maddesine göre anılan ödemelerin ilgili adına açılacak banka hesabına yatırılmaması durumunda, Sosyal Sigortalar Kurumunun tahsil görevinin olduğu açıklanmıştır.

3417 sayılı Yasa 24.4.2003 tarih ve 4853 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmış ve sözü edilen yasanın 7. maddesinde, <3417 sayılı Kanunun mülga 2 nci maddesi kapsamındaki hak sahipleri tarafından bu Kanun kapsamına giren alacaklarla ilgili olarak yargı mercilerine açılmış ve devam eden davalar ile icra takipleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır> şeklinde kurala yer verilmiştir. 4853 sayılı Yasanın 8. maddesinde ise, tasarruf teşvik kesintileri ile katkı paylarını süresinde işverence yatırılmaması halinde, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından primlerin tahsiline ilişkin hükümler çerçevesinde tahsil edileceği açıklamıştır.

4853 sayılı Kanuna 26.12.2006 tarihinde 5568 sayılı eklenen ek madde 1 hükmü doğrultusunda, tasarruf teşvik hesaplarına dair tüm varlık ve yükümlülükler 31.12.2007 tarihi itibarıyla Hazine’ye devredilmiş durumdadır. Anılan hükümde, <Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasları belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye edilen çalışanların tasarruflarını teşvik hesabına ait tüm varlık ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur. Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak sahiplerine yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir. Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla ödeme yapıldığının tespiti halinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler kendiliğinden sona erer> şeklinde kurala yer verilmiştir. 13.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun geçici 5. maddesinde yer alan <Belediyeler ve bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, 31.12.2004 tarihi itibariyle kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu ve özel hukuka tabi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına olan borçlarına karşılık olmak üzere 31.12.2005 tarihine kadar takas ve mahsup edilir. Bakanlar Kurulu bu süreyi altı aya kadar uzatmaya yetkilidir. Bu madde kapsamındaki alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer'ileri ve cezaları da kapsar. Yukarıda açıklanan kapsamda yer alan kuruluşların takas ve mahsup işlemine konu olan veya olmayan borçları, genel bütçe vergi gelirlerinden her ay ayrılacak paylarının yüzde kırkını geçmemek üzere kesinti yapılarak tahsil edilmektedir. Bu noktada sözü edilen kurum ve kuruluşlar bakımından Sosyal Güvenlik Kurumu’na olan tasarruf teşvik kesintisi ve katkı paylarını da içeren borçların yeniden yapılandırılmasının gerçekleşip gerçekleşmediği ve bu konuda Hazine Müsteşarlığı ile uzlaşma yoluna gidilip gidilmediği hususu sorumluluğu belirlenmesi bakımından önemlidir.

Uzlaşma kapsamında tahsil edilecek tasarruf teşvik kesintisi ile katkı payını tahsil eden tasarruf teşvik kesintisi, işveren katkı payı ve bunların neması işçiye ait bir hak olsa da; yasa gereği, işverenden tahsil yükümü Sosyal Sigortalar Kurumuna ait olmakla, Kurum tarafından tasarruf teşvik kesintisinin uzlaşma kapsamında tahsiline başlanmış olması halinde işverenin yükümlülüğünün devam ettiğinden söz edilemez. Aksi halde, davalı belediyenin aynı borç sebebiyle mükerrer şekilde sorumluluğuna gidilmiş olur.

Hal böyle olunca, 5393 sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında uzlaşma kapsamına alman tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumu ve Hazineye ait olduğu kabul edilmelidir. (Yargıtay HGK. 23.12.2009 gün 2009/9-480 E, 2009/596 K) Bu durumda, uzlaşma kapsamına alman borç miktarı kadar sorumluluk işveren yönünden kalkacağından husumetin Hazine’ye yöneltilmesi gerekir.

Davalı işveren tarafından T. C. Ziraat Bankası’na yatırılan tasarrufu teşvik kesintisinin bulunması halinde ise, hesapta bulunan tasarrufu teşvik kesintisi ve nemasından tarafların sorumlu olmayacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

Yerel mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde inceleme ve değerlendirmede bulunmak suretiyle özellikle davalı belediyenin 5393 sayılı Kanunun 5. maddesi anlamında uzlaşma yoluna gidip gitmediği araştırılmalı, dava konusu tasarrufu teşvik kesintisi, katkı payı ve nema alacaklarından Hazine Müsteşarlığının ve Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumlu olup olamayacağı belirlenmeli, buna göre sonuca gidilmelidir. (Dairece benimsenen HGK’nun 23.12.2009 T. ve 2009/9-480-596 sayılı kararı bu yöndedir.) Eksik incelemeyle karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.

Zamanaşı savunmasını kabul etmiyorum. Fıkram adresime gönderilsin lütfen. )))