Mesajı Okuyun
Old 11-06-2013, 23:34   #42
Teknik_Uzman

 
Varsayılan

"Hukuk", sadece adlî nedenler veya sonuçlarla sınırlı olan bir kavram veya toplumu/bireyleri koruma niteliği değildir ki; her alanda yapılan faaliyetin/fiilin, kuralını belirler, yanlışa direnir, doğrunun yanında olur.

İdarî işlem yetkisi veya yaptırım ise, sadece belli alanda uygulanan bir alt kavramdır. Bu nedenle, hukuk tarafından kapsanır; bağımsız değildir. İdareye verilen acil çözüm bulma aracı olarak 'takdir'; idarî yaptırımı getirir, kararın yanlışlığı veya sonuçları, adlî işlemin konusudur. Yani aciliyet, idarî işlemi önceler, ama sonucu (durum sakinleşince) adlî işlemden (ceza hukukundan) kurtulamaz, kaçınamaz; bitişiktir.

“İDARİ YAPTIRIMLARIN HUKUKİ NİTELİKLERİ VE İDARİ YAPTIRIM KARARLARINA KARŞI YARGISAL BAŞVURU YOLLARI” adlı bir çalışmada;

"İdari yaptırımları, yasaların açıkça yetki verdiği ve yasaklamadığı durumlarda, araya
yargı kararı girmeden, idarenin doğrudan doğruya bir işlemi ile idare hukuku usullerine
göre vermiş olduğu ‘‘idare içerisindeki makam ve mercilerin, idari işlem niteliğindeki
kararları’’ şeklinde tanımlamak mümkündür.
İdareye tanınan yaptırım kararı alma ve almış olduğu kararı uygulama yetkisi, idare
hukukunda ‘‘kamu gücü’’ olarak adlandırılan güçten kaynaklanmaktadır. İdari yaptırım,
teknik anlamda idareye tanınan ‘‘subjektif bir haktır’’. Diğer bir ifadeyle idari yaptırımı
gerektiren husus, kişinin hukuka aykırı fiilinin kaynağında bulunan, ihlal edilen hukuki
değere sahip idare ile kendisi arasındaki bir hukuki ilişkidir. Böylece idare organlarına,
kendi tasarruflarıyla yargı organlarına başvurmaksızın ceza uygulama imkânı
tanınmaktadır.
Karine, aksi belirlenip ispat edilinceye kadar hukuksal geçerliliği varsayılan bir
durumu ifade etmektedir. Kamu hukuku alanında kamusal iradenin üstünlüğü söz konusu
olunca, tek yanlı işlem yapabilme yeteneğinin kuramsal bir başka ilke ile de
tamamlanması gerekir ki; o da hukuka uygunluk karinesi olarak anılmaktadır.
Hukuka uygunluk karinesi, idarenin işlemlerinin hem yasal bir dayanağının
olduğu, hem de hukuka uygun bulunduğu varsayımını ifade etmek için kullanılan bir
terimdir. Hukuka uygunluk karinesi gereğince, idari yaptırım kararları, idari yargı
yerinde dava konusu edilip iptal edilerek hukuka aykırılıkları ispat edilmediği sürece,
hukuka uygun varsayılmaktadırlar." yorumu yapılmaktadır.

Takdir yetkisine sahip (acil işlere karar veren) pozisyonların, yanlış kararlar halinde mağduru, bir kez daha ispata davet etmektedir.

Bir başka çalışmada, "DİSİPLİN CEZALARININ HUKUKİ NİTELİĞİ" incelenmiştir:

"Disiplin cezaları, idari merciler tarafından tesis edildiği için ilk etapta idari işlem denilebilir. Ancak bunlar, idarenin, kanunla verilen görevlerini yerine getirme anlamında tesis edilen genel anlamda idari işlem olmakla birlikte, kendine özgü işlemlerdir. Çünkü, hizmetin görülmesinden çok idare ile onun çalıştırdığı görevli arasında, cezai niteliği ağır basan bir işlemdir. Bu sebeple genelde, ceza hukuku kalıplarında değerlendirilmektedir. Buna rağmen ceza hukukunun genel ilkeleri, soruşturma ve cezalandırma sırasında göz önüne alınmamaktadır. Ancak, halen sistemimizde, disiplin cezaları da, genel idari işlemler arasında mıdır, yoksa ceza hukukunun bir alt dalı mıdır tartışma konusudur. Sistematik yönden idare hukukunun alt dalı olarak görülüp, idari işlem muamelesi yapıldığı söylenebilir." denilmektedir.

Başka bir çalışmada ise, "aynı disiplin suçlarına farklı cezalar verildiği" yorumlarına da yer verilmektedir.

Şu 'disiplin', illâ ki tek elden karar verilen, yanlışlığı öngörülmeyen ve 'mutlâkiyet' esasını işleten bir yapıda olmak zorunda mıdır?

Görüldüğü gibi, emir-komuta zinciri içindeki her hiyerarşide; genelde üst, astlara kendi 'değer yargıları'nı dikte ettirir. Ast, karşı çıkmak yerine, aynı ortamı bir kere daha göremeyeceği kaygısı içinde olan bir uyma, boyun eğme eğilimindedir, kolaylıkla başka (adlî ortamlara sürülerek) hak arama çabalarına yönlendirilen mağdur konumuna düşürülür.

Çoğu olayda uyuşmazlıkları çözmek için 'bağımsız kurul'lara iş verildiği üzere; disiplin işlemlerinin de bağımsız bir jüri tarafından değerlendirilmesi, yahut başkaca bir kurul aramak yerine, savunma alıp, tarafları dinleyen ve hükmünü veren (hızlı işleyen) disiplin mahkemeleri' yoluyla çözülmesi fikrine ne dersiniz?

Düşünenlere selamla.