Mesajı Okuyun
Old 13-02-2015, 14:11   #82
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/17758
K. 2014/2032
T. 17.2.2014

• YABANCI İLAMIN KESİN HÜKÜM VEYA KESİN DELİL ETKİSİ ( İlamın Kesinleştiği Andan İtibaren Hüküm İfade Edeceği )

• MAL AYRILIĞI REJİMİ DÖNEMİNDE EDİNİLEN MALLARLA İLGİLİ KATKI PAYI ALACAĞI İSTEMİ ( 10 Yıllık Zamanaşımı Süresinin Uygulanacağı - Yabancı Mahkeme Tarafından Verilen Boşanma Kararı Kesinleştiği Tarihten Davanın Açıldığı Tarihe Kadar Zamanaşımı Süresi Geçtiğinden Davanın Reddedileceği )


• KATKI PAYI ALACAĞI DAVASINDA ZAMANAŞIMI ( Yabancı İlamın Kesinleştiği Andan İtibaren Hüküm İfade Edeceği -Boşanma Kararı Kesinleştiği Tarihten Davanın Açıldığı Tarihe Kadar 10 Yıllık Zamanaşımı Süresi Geçtiğinden Davanın Reddedilmesi Gerektiği )
5718/m. 8, 52, 59
4721/m. 5, 166, 181
818/m. 125
ÖZET : Hollanda Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan boşanma davası kesinleşmiştir.

Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olup, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden, yabancı mahkeme tarafından verilen boşanma kararının kesinleştiği tarihten, davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle dava reddedilmelidir.

DAVA : Hava ile Ömer aralarındaki dava hakkında Kayseri 2. Aile Mahkemesi'nden verilen 09.10.2012 tarih ve 1217/812 sayılı hükmün Daire'nin 28.05.2013 gün ve 1236/8028 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, dava dilekçesinde; vekil edeni ile davalı evli iken davalının yurt dışına çalışmak için gittiğini, vekil edeninde bu sırada halı dokuma ve örgü işlerinden kazanç elde ettiğini, davalının gitmesinden beş yıl sonra vekil edenin de yurt dışına gittiğini ve orada da çalıştığını, davalı iki yıl yurt dışında çalıştıktan sonra malülen emekli olduğunu, vekil edeninin yabancı dil bilmemesinden faydalanarak boşanma kağıtları imzalattığını, vekil edenine bağlanan dul aylığını yıllarca vekil edeninden habersiz çektiğini, bu aylıklar ile ziynet eşyalarını da alarak Türkiye'de taşınmazlar satın aldığını belirterek, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla yüzbin TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesi ile TMK.nın 178. maddesi uyarınca, davanın evliliğin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde açılmadığından bu sebeple davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini , davalının davacıya hiçbir zaman "senin hakkını vermeyeceğim" demediğini, davacının söz konusu taşınmazlara ve araca hiçbir katkısının olmadığını belirterek zamanaşımı ve esastan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; "... süresinde yapılan zamanaşımı definin değerlendirildiğini, davanın 6098 sayılı TBK.nın 146 ve gerekse ondan önce yürürlükte bulunan 818 sayılı BK.nın 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımı süresine tabii olduğunu, taraflar arasındaki boşanma davasına ait kararın 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğini, bu tarih itibarıyla on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, gerekçe göstermek suretiyle yerinde bulunan zamanaşımı def'i nedeniyle zaman aşımından davanın reddine" karar verilmesi ve hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 28.05.2013 tarih ve 2013/1236 Esas, 2013/8028 Karar sayılı ilamı ile onanmıştır.

Davacı Hava vekilleri bu sefer 08.07.2013 havale tarihli dilekçeleriyle, karar düzeltme isteğinde bulunarak onama kararının kaldırılmasıyla, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemişlerdir.

Taraflar 18.12.1969 tarihinde evlenmiş, Hollanda / Amsterdam Asliye Hukuk Mahkemesinde 06.07.1993 tarihinde davacı Hava tarafından açılan boşanma davasının 01.11.1993 tarihinde karara bağlandığı ve yabancı mahkeme kararının 21.11.1993 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir. Bu durum karşısında evlenme tarihinden boşanma davasının açıldığı 06.07.1993 tarihine kadar eşler arasında 743 sayılı TMK.nın 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Eşler başka bir seçimlik mal rejimini seçtiklerini ileri sürmemişlerdir.

Eldeki davanın davalısı ve yabancı mahkemece, verilen boşanma kararının tanınması davasında davacı Ömer tarafından 30.01.2004 tarihinde Kayseri 2. Aile Mahkemesinde 2007/377 Esas ile tanıma/tenfiz davasının açıldığı, bu davanın kabulle sonuçlandığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 07.11.2008 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 59. maddesi uyarınca; "Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder."

Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden

mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır.

Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur.

Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır.

İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır.

Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir.

İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.

Tanıma; "Bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı ülkede kabulü"; tenfiz ise; "Bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak, maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasffdır.

Her mahkeme kararı hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımamakta; bazı kararlar nitelikleri gereği yalnız kesin hüküm teşkil etmekte, fakat icra kabiliyetleri bulunmamaktadır.

İşte bu tür yabancı mahkeme kararları yalnız tanınabilir; tenfiz edilemezler. Çünkü icra kabiliyetleri yoktur.

Tespit kararları ile yenilik doğurucu kararların Türkiye'de yalnız tanınmaları mümkün olup; bunlara tanıma şartları uygulanacaktır. Eda kararlarının ise, hem tanınmaları hem de tenfizleri mümkündür.

Boşanma kararları hukuksal nitelikçe yenilik doğurucu kararlardandır. Yenilik doğrucu kararlar ise, bir hukuki durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için hak sahibinin iradesinin kafi gelmemesi ve durumun ancak bir mahkeme kararı ile doğmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen karardır. Bu kararların hukuki alanda etkili olmaları için icraya ihtiyaçları yoktur. Bu kararlar taşıdıkları inşai tesir ( yenilik doğrucu etki ) ile arzu edilen sonuçları doğururlar. Hukukumuzda, yenilik doğurucu oldukları kabul edilen kararlar, babalık kararı, evlenmenin butlanı, ölüme bağlı tasarrufların iptali, nesebin reddi, evlat edinmeye izin ve boşanma kararları olarak sayılabilir. Bu kararların icra özelliği olmayıp; yabancı mahkeme kararı sadece bu kararlara yönelikse ve Türkiye'de nüfus kayıtlarında işlem yapılması amaçlanıyorsa, tanıma kararı bu amacı gerçekleştirmeye yeterli olacaktır.

Görülmektedir ki, boşanma kararları hukuki nitelikçe yenilik doğurucu kararlardan olmakla, tanınmaları olanaklıdır.

Ne var ki, bir boşanma kararı aynı zamanda icraya koymayı gerektiren, bir eda kararını ( tazminat, nafaka, çocuk teslimi gibi ) da taşıyorsa bu halde kararın eda bölümü için tenfiz şartlarının aranması gerekir.

Diğer taraftan, tanıma yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş bir kararın kabul edilmesi işlemi olup; tanımada amaç, sadece kararın maddi anlamda kesinliğinden yararlanılmasıdır.

O halde, tanıma kararı verilebilmesinin ön koşulu bir yabancı mahkeme kararının varlığı ve bu kararın kesinleşmiş olmasıdır.

5718 sayılı Kanunun ( MÖHUK ), yukarıya metni aynen alınan 59. maddesinde; yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği düzenlenmiştir.

Bu hükümle, yabancı mahkemeye ait ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme kararının tanınmasından itibaren değil, somut olayda tanımaya konu yabancı mahkemeye ait boşanma kararının kesinleştiği andan itibaren etkisini göstereceği kabul edilmiştir.

Bir başka deyişle, tanıma kararları nitelikleri gereği, verildikleri andan geriye etkili olarak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle hüküm ifade edecektir. Bunun sonucu olarak da; boşanma kararının tanınması halinde taraflar, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren boşanmış kabul edilecek; boşanmanın kesinleşmesine bağlı hukuki sonuçlar da, yine bu tarihten itibaren hüküm ifade edecektir.

Açıklanan bu yasal düzenlemeye paralel bir başka düzenleme de, 23.11.2006 gün 26355 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 58. maddesinde yer almaktadır. Sözü edilen düzenlemede; yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararları için Türk mahkemelerince tenfiz veya tanıma kararı verilip, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesi halinde; boşanma tarihinin tanıma ve tenfiz kararının kesinleşme tarihi değil; yabancı mahkemece verilmiş olan kararın kesinleşme tarihi olacağı kabul edilmiştir.

Aynı Yönetmeliğin 157. maddesinde:

" ( 1 )... Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, yabancı devlet mahkemelerinden verilen ve ilgili devletin kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların işleme konulabilmesi için, yetkili Türk mahkemesince tenfiz edilmesi veya tanınması zorunludur.

( 2 ) Devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu konudaki hükümleri saklıdır." düzenlemesi yer almaktadır.

Bu hükme göre de, yabancı mahkeme kararlarının Nüfus Müdürlüklerince işleme konulabilmesi için, yetkili Türk Mahkemesince tenfizi veya tanınması gerekmektedir. Öte yandan, 5718 sayılı Kanunun ( MÖHUK ) 52. maddesinin ilk cümlesinde, kararın tenfiz edilmesinde "hukukî yararı" bulunan "herkes"in tenfiz isteminde bulunabileceği düzenlenmiştir.

Vurgulamakta yarar vardır ki, bu düzenleme, daha önceki Kanun metninde olmayıp, 5718 sayılı Kanunla getirilmiştir.

MÖHUK.nın 8. maddesine göre, "Zamanaşımı, hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tabidir."

Şıpka," Yabancı mahkemenin boşanma kararının Türkiye'de tanınması

ön koşulu ile, bu boşanma kararı yabancı mahkemede kesinleştiği andan itibaren hüküm doğurmuş sayılacağından, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda da Yargıtay'ın kabul ettiği zamanaşımı süresi olan bir yıllık süre, yabancı mahkemede kesinleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlaması gerekir. Zira boşanma kararlarının tenfizi için belirli bir zamanaşımı süresi bulunmadığından, yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş boşanma kararı uzun yıllar sonra Türkiye'de açılan tenfiz kararının kesinleştiği tarihten başlatmak, 5718 sayılı MÖHUK'ın 59. maddesinin hükmüne, amacına ve gerekçesine aykırı olduğu gibi, bu uygulama sonucunda, 20-25 yıl önce yabancı ülkelerde boşanmış olan eşleri, bugün dahi mal rejimi tasfiyesi ya da katkı payı davaları ile karşı karşıya getirebileceği endişemizi belirtmek isteriz" görüşünü savunmuştur. ( Doç. Dr. Şükran Şıpka, Türk Hukukunda, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar. 1. baskı, 2011, İstanbul, s: 365, ayrıca aynı kitap, s: 361 vd. bkz, Dairenin 8.6.2009 tarih ve 2030 E, 2937 sayılı kararı hariç bugüne kadarki kararları aynı yöndedir. )

Tanıma yada tenfiz kararı kesinleştiği tarihten itibaren yabancı mahkemenin boşanma kararı hukuki sonuçlarını doğurur, yargısına varıldığı takdirde karşılaşılan şu sonuçları ortaya koymak mümkündür.

1-Mal rejimi yabancı mahkemede açılan boşanma davasının dava tarihinde değil, yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona erer ve tasfiye bu tarihten sonra yapılabilir.

2-Zamanaşımının başlangıcı; zaman aşımı tanıma/tenfiz edilen ve kesinleşen bu kararlardan sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren değil, yani tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

3-Eşler arasındaki evlilik, bu durum karşısında yabancı boşanma kararının tanınmasından ya da tenfizinden sonra kesinleştiği tarihte değil, tanıma/ tenfiz karanının kesinleştiği tarihte sona ermiş olur.

4-Boşanmanın fer'i ( eki ) haklarına ilişkin olarak zaman aşımının yer aldığı TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık özel zaman aşımı süresinin başlangıcı, yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih ( MÖHUK.m.59 ) değil, tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarih olacaktır.

5-Eşlerin ikisi de Türk asıllı ve yurt dışında çalışıyorlar. Eşlerden biri yabancı mahkemede açtığı boşanma davasının reddedilmesi ve o ülke hukukuna göre kesinleşmesi durumunda ve TMK.nın 166/4. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi ile 3 yıllık fiili ayrılığa dayanılarak yeniden boşanma davası açıldığında 3 yıllık sürenin başlangıç tarihi hangi karara göre ve nasıl değerlendirilecektir

Yabancı mahkemeden verilen boşanmanın reddine ilişkin kararın yetkili Türk Mahkemesi'nce tanınmasına ya da tenfizine karar verilip, bu karar da kesinleştiğinde MÖHUK'ın 59. maddesinin amacına uygun olarak yabancı mahkemenin kesinleşme tarihi esas alındığında tarafların boşanmalarına karar verilmesi mümkün olacaktır.

Tanıma ya da tenfiz kararının kesinleşme tarihi baz alındığında ise, aradan beklide çok uzun süre geçmesine karşın yine en azından bir 3 yıl daha bekleyecekler ve ondan sonra TMK.nın 166/4. fıkrasına dayanılarak boşanma davasını açabileceklerdir.

Bunun ise, toplum ve aile yapısı üzerinde yaratacağı aksi yöndeki etki, eşlerin karşı karşıya kalacağı psikolojik sorunlar vs. lerin etkisini hesaplamak mümkün müdür

TMK.nın 166/4. maddesindeki 3 yıllık sürenin başlangıcı konusu önemli bir sorun olarak ortada kalmaktadır.

6-Boşanma kararlarının tenfizi ya da tanınması için belirlenmiş bir zaman aşımı süresi de yoktur. Bu nedenle, yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi konusunda her zaman dava açılabilir. Tanıma ya da tenfizin kesinleşme tarihi esas alındığında işin daha da uzamasına neden olacağı açıktır. Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği tarihten tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarihe kadar edinilen malların durumu ne olacaktır?.

7-Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının verildiği ülke hukukuna göre kesinleşmesinden sonra fakat bu kararın tanınması ya da tenfizi için yetkili Türk Mahkemesinde açılan davanın devamı sonrasında veya böyle bir dava hiç açılmamış ancak bu arada eşlerden biri ölmüş olsa, böyle bir varsayımda; yabancı mahkemenin verdiği boşanma kararının tanınmasına ya da tenfizine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih zaman aşımının başlangıç tarihi olarak kabul edildiğinde, sağ kalan eş, ölen eşin mirasçısı olmayacaktır. Bu durum, TMK.nın 181, MÖHUK'un 52,54,58 ve 59. maddelerini amacına uygun düşecektir. Fakat zaman aşımının başlangıcı tanıma yada tenfiz kararının kesinleşme tarihi kabul edildiğinde ise, sağ kalan eş ölen eşin mirasçısı olabilecektir.

8- Eşlerden biri Türk vatandaşı, diğeri ise, yabancı uyruklu olduğu varsayımından hareket edildiğinde yabancı uyruklunun ülkesinde verilen boşanma kararı kesinleştiği tarihte o ülke hukukuna göre tüm hukuki sonuçlarını doğuracak yabancı uyruklu eş kararın kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış olacak, ancak Türk vatandaşı eş tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış kabul edilecektir. Böyle bir çelişkili ve garip bir durum ortaya çıkmış olacaktır.

Tüm bu açıklamalar karşısında her ne kadar tanıma kararı 07.11.2008 tarihinde kesinleşmiş ise de, yabancı mahkemenin boşanmaya ilişkin ilamı 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğinden hukuki sonuçlarını bu tarih itibariyle doğurduğu, anılan madde hükmü gereğidir. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğuna göre olayda, Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören TMK.nun 5. maddesi yollamasıyla 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama da yoktur.

Yabancı Mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği 21.12.1993 tarihinden eldeki davanın açıldığı 28.09.2009 tarihine kadar 10 yıllık zaman aşımı süresi geçtiğinde zaman aşımı nedeniyle davanın reddi ile hükmün onanması doğrudur.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle dosya muhtevasına, dava evrakı ile tutanakları münderecatına ve Yargıtay ilamında açıklanan gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin yerinde olmayan ve HUMK.nın 440. maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, anılan Kanunun 442. maddesi uyarınca ( 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi gereğince 1086 sayılı HUMK'nın 427 ila 454. maddeleri yürürlükte bulunduğundan ) takdiren 228,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine'ye irad kaydına ve peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 1,95 TL'nin karar düzeltme isteyen davacıdan alınmasına, 17.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Taraflar 18.12.1969 tarihinde ( Türkiye'de evlenmiş, Hollanda/Amsterdam Mahkemesi'nden verilen 21.12.1993 tarihinde kesinleşen yabancı mahkeme boşanma kararıyla boşanmış; bu boşanma kararı Kayseri 2. Aile Mahkemesi'nin 07.11.2008 tarihinde kesinleşen kararı ile tanınmış ve bu suretle Türk Hukuku bakımından da boşanma kararı geçerli hale gelmiştir. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ( MÖHUK )'un 59. maddesi uyarınca evliliğin sona erdiği tarih olarak, yabancı boşanma ilamının kesinleştiği, tarihin esas alınması gereklidir. Bu nedenle, Türk Hukuku bakımından da evlilik geriye etkili olarak 21.12.1993 tarihinden geçerli olarak sona ermiş; böylece bu tarih ve sonrasında taraflar yönünden evliliğe bağlanan karşılıklı yükümlülüklerden; bu kapsamda sadakat, birbirine yardım etme, birlikte yaşama gibi yükümlülüklerden söz etme imkanı kalmamıştır. Aynı nedenle 21.12.1993 tarihi ve sonrasında edinilen malvarlığı nedeniyle eski eşlerin birbirinden evlilik hukukuna bağlı hak ve alacak talep etmeleri de söz konusu olmayacaktır. Davacının davaya konu ettiği taşınır ve taşınmaz malvarlığına ilişkin alacak talebinin bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Evlilik birliği içinde ( 18.12.1969-21.12.1993 ) edinilen malvarlığı yönünden bir eşin diğerinden katkı payı alarak adlandırılan alacak talebinin hukuki niteliğinin bir tür "vekalet sözleşmesi" ( eBK. md 386 vd. TBK md. 502 vd ) olduğu gözönüne alınarak zamanaşımı süresinin buna göre değerlendirilmesi ( eBK. md. 126, TBK md. 147 ) gerekir. Evliliğin sona erdiği 21.12.1993 ve sonrasında edinilen malvarlığı yönünden ise; taraflar arasında bir sözleşme varsa buna göre yoksa sebepsiz zenginleşme ( eBK. md. 61 vd. TBK. md. 77 vd ) hükümlerine göre zamanaşımı süresi tayini gerekir. Diğer yönden evlilik devam ettiği sürece eşlerin diğerinden alacak hakları için zamanaşımı durur ( eBK. md. 132/3, TBK. md. 153/3 ). Bu bakımdan; Yabancı Mahkeme boşanma kararının, Türk Mahkemeleri'nce tanınmasına karar verilip, bu kararın kesinleşmesine kadar eşlerin alacak davalarının zamanaşımı sürelerinin durduğunun ( işlemediğinin ) kabulü gerekir. MÖHUK'nın 59. maddesindeki, Yabancı Mahkeme ilamının tanınması veya tenfizine karar verildiğinde, yabancı ilamın kesin hüküm ve kesin delil gücünün yabancı ilamın kesinleştiği tarihten itibaren hüküm ifade etmesi ile zamanaşımının durması kurumunu birbirine karıştırmamak gereklidir. Zira zamanaşımının durması kurumu, MÖHUK'nın 59. madde ile ilgili olmayıp; MÖHUK'nın 50. maddesindeki "yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır" şeklindeki hükmüyle ilişkilidir. Diğer yandan Türk Borçlar Kanunu'nun 153/6 ( eBK. md. 132/6 ) maddesi, "alacağı, Türk Mahkemeleri'nde ileri sürme imkanının bulunmamasını" bir zamanaşımının durması sebebi olarak göstermiştir. TBK'nın 646. maddesi ise, bu Kanunun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Beşinci Kitabı olup, onun tamamlayıcı olduğunu belirterek; TBK'nın TMK. ile ilişkisini açıklamıştır. O halde, bir alacak hakkının ileri sürülmesi yabancı mahkeme kararını, tanınması/tenfizine bağlı ise; yabancı ilamın Türk Mahkemeleri'nden tanınmasına/tenflzine karar verilip, bu kararın kesinleşmesine kadar zamanaşımının duracağının; kesinleşme ile birlikte zamanaşımının işlemeye başlayacağının kabulü gerekir. Aynı nedenle, alacak hakkı dışındaki hakların doğumu veya sona ermesi ise; yabancı mahkeme ilamının kesinleşme tarihine göre belirlenmek gerekecektir. Bu açıklamalar karşısında; değerli çoğunluğun zamanaşımı süresini tanımasına/tenfizine karar verilen yabancı mahkeme kararının kesinleşme tarihinden başlayacağına ilişkin kararına katılmıyorum.

Yukarıda açıkladığım nedenlerle, Yerel Mahkeme'nin zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin hükmünün isabetli olmadığını, karar düzeltme talebinin kabulüyle, davanın; esasına yönelik inceleme yapmak üzere temyiz edilen hükmün BOZULMASINA karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

KARŞI OY :

Taraflar Amsterdam Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 21.12.1993 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşanmışlardır. Söz konusu boşanma ilamı, Kayseri 2. Aile Mahkemesi'nin 07.11.2008 tarihinde kesinleşen kararıyla tanınmıştır. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin temyize konu dava ise 28.09.2009 tarihinde açılmış, davalı tarafça, süresinde zamanaşımı definde bulunulmuştur.

Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine dairemizce yapılan inceleme sonunda 28.05.2013 gün 2013/1236 Esas 2013/8028 Karar sayılı ilam ile onanmasına karar verilmiş, bu kez davacı vekili karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 50. maddesi hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunun 58/1.maddesine göre de, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. 59. madde de ise, yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceğine yer verilmiştir.

Karşılığı Mülga 2675 sayılı Kanun'da bulunmayan 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 59. maddesi, yabancı mahkemelerce verilen kararların maddi hukuk bakımından ülkemizde hüküm ifade etmeye başlayacağı tarihi göstermeye ilişkin olup, önemli bir eksikliğin giderilmesi bakımından oldukça yerinde bir düzenlemedir. Bu kanun maddesi gereğince; yabancı mahkemelerce verilen hukuk davalarına ilişkin ilamların maddi hukuka ilişkin etkisinin tanıma tenfiz kararının kesinleşmesinden sonra değil de, yabancı mahkeme ilamlarının kesinleşmesinden itibarına hüküm ifade edeceği belirlenmiştir. Söz konusu kanuni düzenleme sayesinde, özellikle ticaret, borçlar, miras ve aile hukuku yönünden maddi hukuk bakımından belirsizlik giderilmek suretiyle önemli haksızlıklar engellenmiştir.

Somut olay bakımından anılan kanun maddelerinin değerlendirilmesi gerekirse; tanıma tenfiz kararı verilmek koşuluyla, eşler yabancı mahkemenin boşanmanın kabulüne ilişkin ilamının kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış sayılırlar. Bu kanuni düzenlemeye göre, sonraki tarihlerde tanıma tenfiz kararı verilse dahi, evlilik birliği yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte sona erer. 5718 sayılı Kanun'un 59. maddesiyle getirilen bu düzenleme sayesinde, eşler yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış sayılacaklarından tanıma tenfiz kararının verildiği tarihe kadar geçen ara dönemde birbirlerine mirasçı olmayacaklar, duruma göre doğan çocuk evlilik dışı doğmuş sayılacaktır. Bu düzenlemeyle, yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarih ile tanıma tenfiz kararının kesinleştiği tarih arasındaki ara dönemdeki belirsizlik ortadan kaldırılmıştır. Aksi takdirde, bu dönemde, henüz tanıma tenfiz kararı verilmediğinden evliliğin devam ettiğinin kabulü gerekir ve beraberinde çözümü zor yeni uyuşmazlıklara neden olur. Açıklandığı üzere; 59. madde, yabancı mahkeme ilamının maddi hukuk bakımından etkisinin hüküm ifade edeceği döneme açıklık getirmiştir.

Sayın çoğunluk ile muhalefet arasındaki görüş ayrılığı, dava hakkının kullanılmasında karşılaşılan zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme ilamının kesinleşmesi tarihinde mi? Yoksa tanıma tenfiz kararının kesinleştiği tarihte mi? Başlatılacağıdır. Çoğunluk görüşüne göre, dava hakkının kullanılması için gereken zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte başlatılması gerekmektedir.

Yabancı mahkemelerce verilmiş ve kesinleşmiş boşanma ilamı hakkında, Türk Mahkemeleri'nce tanınma tenfiz karar verilmedikçe eşler Türk Kanunlarına göre boşanmış sayılmayacaklarından, ara dönemde boşanmaya bağlı olarak Türkiye de açılacak tazminat, nafaka ve mal rejiminin tasfiyesi gibi bazı dava haklarının kullanılması imkanı olmayacaktır. Başka bir anlatımla, bu ara dönemde açılan davaların, davanın görülebilirlik ön koşulu ( evlilik devam ettiğinden ) gerçekleşmediğinden reddedilmesi gerekecektir. Sayın çoğunluğun savunduğu görüşün benimsenmesi durumunda; tanıma tenfiz kararından önceki ara dönemde, taraflar boşanmaya bağlı diğer dava haklarını kullanamayacak, ancak zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Zamanaşımı, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlayacağından, tanıma tenfiz kararından sonra açılacak davaların zamanaşımı süresinin geçmiş olması sonucu ile karşılaşılması kaçınılmaz olacaktır. Bu görüş, hak sahibinin haktan yararlanmasına izin vermeden, zamanaşımını başlatmak demektir ki; bu durum, hakkın özüne, hakkaniyete, toplum vicdanına ve adalete aykırıdır.

Evrensel hukuk genel prensibine göre; zamanaşımına bağlanan hakların kullanılmasında, zamanaşımı, söz konusu hakkın kullanılabilir duruma geldiği tarihte başlar. Bir hak kullanılabilir duruma gelmeden zamanaşımı işletilemez.

O halde; mal rejiminin tasfiyesine ilişkin alacak davalarındaki, dava açma zamanaşımı, boşanmaya bağlı dava haklarının kullanılabilir hale geldiği, tanıma tenfiz kararının kesinleşmesi tarihinde başlatılması gerekir. Nitekim, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 15.7.2009 gün 8466/4071 ile 15.07.2009 gün 8466/14071 ve 8. Hukuk Dairesi'nin 08.06.2009 gün 2030/2937 sayılı kararları da muhalefet görüşü doğrultusundadır.

Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulüyle, dairemizin önceki onama kararından dönülerek yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiğinden sayın çoğunluğun karar düzeltme isteğinin reddi yönündeki görüşüne katılmamaktayım.

Kazancı