Mesajı Okuyun
Old 01-01-2007, 00:44   #21
Tulin

 
Varsayılan

17.12.2006

Delhi treninde birbirine bakan altılı koltuklarda ben ve yanımdaki Danimarkalı kız hariç hepsi yerli.

Herkes bizi selamlıyor nazikçe. Lafladık Danimarkalıyla elimde bir ingiliz kadının işlettiği otelin adresi var ama Danimarkalı kaldığı otelin hem merkeze yakın olduğunu hem de temiz olduğunu söyledi ne olur ne olmaz diye önce onun otelini görmeye karar verdim, Delhide karanlıkta yalnız olmak biraz endişelendirdi beni.

İki tren istasyonu var Delhide bir yeni Delhi, birde eski yani bizim indiğimiz Nizumettin tren istasyonu.

Delhiye vardığımızda saat akşamın dokuz buçuğuydu. Kristinayla beraber kalabalığı yararak garın bahçesine çıktık. Devasa bir yer burası on iki peron var aynı anda pek çok tren hareket ediyor ve bir insan selinin arasındayız. Önümüzü kesen rikşacılardan biri gideceğimiz yer için uygun fiyat verdi ve adamı takip ettik ama bizi götürmek istediği özel bir araç, vazgeçip tekrar geri döndük ve bir motorikşayla Main Pazara doğru yola koyulduk.

Hava kararmış yavaş, yavaş marketler kapanmaya başlamıştı otel tahminimden daha pisti ama turist kaynıyor,iki gündür uykusuzum burada uyuyabileceğimi sanmıyorum. Sırt çantamı alıp Kristinayla vedalaştık İzabelin yerini bulmak için ayrıldığımda saat on buçuktu ve sokak nerdeyse boşalmış geriye sadece çöpler kalmıştı.
Yakındaki iki otele daha baktım onlar daha beterdi.

Bir kaç riksaciyla konuştum ama gösterdiğim adresi anlamadıklarını fark ettim tam sonuncusuyla konuşurken bir adam karıştı konuşmamıza. Yardımını kabul ettim ve beraber bir kaç metre yürüyerek bir telefon bulduk çünkü cep telefonumla kontak kuramamıştım Izabelle.
Telefonda adama yolu tarif etti İzabel ve adam da zaten o tarafa gideceğini söyledi, beraber bindik bir motorikşaya ama adam hiç durmadan konuşuyor, yol boyu durmaksızın konuştu. Hani saat erken olsa ineceğim rikşadan

Yarım saat gittikten sonra bakımlı bahçeleri, yolları geniş ve güzel bir semte geldik, indik araçtan otelin kapısını bulduk adamın elini sıkıp teşekkür ediyorum ama ne mümkün ayrılmak.
Kapıda köpek var uyarısını ciddiye alıp ille telefon edeceğim İzabele, köpek size saldırabilir diyor on beş dakikada kapıda konuştu, köpekle baş etmek daha evla diyip kapıdan girdim. Tam o sırada bir taksiden iki orta yaşlı kadın çıktı benim kapıya yöneldiler adresi söyledim doğru burası dediler. Kadınlardan birsini bahçe kapısında yol arkadaşım esir almıştı. İç kapıda beş dakika bekledik diğeriyle kadın nezaketinden adamın lafını kesip içeri gelemiyor ki bir an önce içeri girelim. Sonunda yanımdakine o adam susmaz arkadaşınızı çağırın dedim ve seslendik esir alınan kadına ve onu kurtardık. Hep beraber içeri girdik onlarda bu otelde kalıyormuş.
Nihayet Izabelle karşı karşıyayız. Saat on iki olmuş ve İzabel gecelikle açtı kapıyı on dakika kadar da kayıt işleri sürdü tam İngiliz. Bana saat kaçta kahvaltı edeceğimi kaç, tane nasıl pişmiş yumurta yiyeceğimi, ekmeğin kızarmış mı kızarmamış mı olacağını sordu. On dakikada ona harcadık yarım saat sonra odadayım nihayet. Hemen uyumuşum.

18.12.2006

Dün karanlıkta fark edememişim ama burası tam babaanne evi. Dokuz oda var benim bulunduğum katta, odalar koridora açılıyor geniş koridorun ortasında bir mutfak var, hemen önünde de yemek masası.

Saat sekizde kalktım duş aldı odam tam bir yaşlının bir ömür geçirdiği yer oda; bir sürü zevkli kaliteli ama eski eşyalarla döşenmiş. Koridor bir salona açılıyor ve salondan alt kata iniliyor. Salonda eski ve çok kullanışlı koltuklar var tv, okuma masası, telefon, sehpalar ve oldukça kalabalık bir kütüphane var.Mis gibi ev kokuyor.

Tam dokuzda kapım çalındı kahvaltının hazır olduğunu söyledi bir Hintli,
mutfak çıkışındaki masada yiyecekten çok porselen vardı hem de kalitelisinden. Tabak kalabalığından yiyeceklere ulaşarak yağda kızarmış yumurta, reçel, tere yağ, süt ve çaydan oluşan kahvaltımı yaptım. Her şey tam bir beyaz peynir eksik.

Pansiyon sahibi geldi lafladık biraz bana merkeze yani Main pazara yakın bir yerde kalmak niyetiyle ayrıldım oradan.
Geceliği yirmi üç usd ama kente oldukça uzak.

Hava güneşli ve ılık Pahar Ganj daki Main pazara tekrar giderek bir kaç otel daha baktım ama Kristina haklıydı onun oteli olabilecek en iyi seçenekti benim için.

Kapıda dün beni kırgın yollayan resepsiyonist karşıladı gülerek. Hani yine buraya döndün gülüşüydü bu. Yataklar pisti ilk kez kendi çarşafımı kullandım nevresim olarak Nepalden aldığım yatak örtüsünü biraz kalınabilir hale gelmişti oda, Ajal Guest Hause a tırıs, tırıs geri dönmüştüm.

Otelin dışa bakan penceresi yoktu, ve kapıları kilitlememiçin koskocaman kilitler verdiler, dört katlı bir otel burası.

Günü planlamak ve bir turist danışma bulmak için dışarı çıktım Agra turist danışmadan aldığım haritaya bakarak merkeze yürüyorum. Yol boyu inekler, meyveler, peynirler, rengarenk abartılı giysileriyle turistler, toz toprak içindeyiz.

Yürümeye kesinlikle niyetliyim laf atan riksacıları umursamıyordum on dakikada bir birileri nereye gittiğimi soruyor. Harita elimde Hükümetçe onaylanan Turism acentalarını buldum günlük turları sordum. Yarın pazartesi ve gitmek istediğim tarihi yerler kapalıymış.

Hava kararıyordu ve ben ilk kez bu kadar uzun yürüyordum bu seyahatte. Yolda otelime yakın bir lokanta gördüm o kadar kalabalık ki ilgimi çekti zaten açtım içeri girdim. Belki elli çeşit yemek var içerdeki camekanlarda yaşlı bir garsonun yardımıyla yemekleri seçtim o liste yaptı biraz abarttım sanırım sonra kasaya gittik önce parayı ödedim sonra yemekleri sırayla topladım elimdeki listeyle. Pizza, kek, kızarmış patates iki çeşit helva (bizim helvaya burada da helva deniyor) aldım. Yemekten sonra hava kararmıştı bir rikşayla otele döndüm.