Mesajı Okuyun
Old 19-03-2006, 10:01   #365
Cumok

 
Varsayılan

"BAŞLAMADAN BİTEN ETKİNLİĞİMİZ …”

Yer, tatil sitelerinin orta yeri, aslında orta yeri değil ama öyle söylüyoruz adres soranlara. Buraya göre büyükçe bir bina. Bir yan da Lokantası bulduğu müşterisini kazıklayan, kaba-saba bir hizmetli sürüsü. Hemen karşı yanı bir Kafe. Gülsüm Hanım’ın Kafesi… Çalışkan güler yüzlü bir insan, hoş orada şimdilerde kendi durmuyor genç bir çalışanı var. Pöh, suratsız bir genç.

Küçücük salonu sitenin kadınları doldurmuş, yok doldurmuş demeyelim topu topu 8 kadın gelmiş ama artık kış olduğundan çoğu site sakini evlerine döndüler. Şu an burada olanlarsa kışın burada yaşayanların birkaçı sadece.
Bence çok önemli bir konuyu tartışıyorlar.
“Onca etkinlik yapıyoruz (resim, fasıl, bisiklet turları geziler) ama bu sadece aramızda kalıyor. Bu etkinliklerimizi duyurmak için yetersiz kalıyoruz.
Ne yapmalıyız? Belki de bir dernek kuralım ya da belediye çatısı altında olalım. En azından belediye bize ya yer gösterir ya da destek verir.”
İşte toplantının özü bu...

Bu arada katılımcılardan Gülten Hanım Almanca öğrenmek istiyorum diyor, bir diğeri de BS. (bilgisayar)
Aralarında tek erkek ben oluyorum, hoş küçük Kafe’nin salonunda bir iki erkek müşteri var ama konu onları ilgilendirmediği için kayıtsızlar. Daha doğrusu “bu kadınlar ne konuşuyor?” gibi bir merak yüzlerinde.
Hemen her konuda içinde var olanı vermeye hazır ben, atılıyorum.
“Almanca ve BS kullanmayı ücretsiz öğretebilirim”. diyorum.
Önce bir şaşkınlık geziyor yüzlerde, sonra bazı itirazlar geliyor.
Ben diyor, Almanca öğrenmek isteyen Gülten Hanım, kurs için İlçe‘ye gideceğim, çünkü orada başka insanlarla tanışmak istiyorum.

Eh doğru söze ne denir, haklı.
Teklifime olumlu bakanlar çoğunlukta, ama “ücretsiz olmaz” diyor Nurten Hanım.
“Ücretsiz olursa kimse ilgi göstermez, en azından aylık az bir ücret tespit edelim”.
Benim itirazım sonuçsuz kalıyor ve aylık küçük bir ödeme belirleniyor.
Ben de bir heyecan ki sormayın, emekli olmadan önce çalıştığım otelde sezon öncesi personelime kısa süreli ders verir, onları hazırlardım.
Burada neden olmasın ki?
Ama bir sorun var galiba, onlar benim personelimdi, burada ise? Neyse…

Bir yandan da korkuyorum sanki. Hemen kara tahtamı, kara tahtayı üzerine koyacağım sehpamı hazırlamalıyım.
Tüm bu etkinliklerin anası Nurten Hanım.
Kışlık evine dönmeden önce ise Canan Hanım’dı.
Nurten Hanım, “burada boş oturmayalım, yaptığımız etkinlikleri tanıtalım ve eksik olanlar varsa da tamamlayalım” istiyor.
Öyle ya, BS en önemli sorun, birçoğumuz daha BS başına oturmadık bile. Kullanmayı bilmiyoruz. Hep etraftan duyduklarımızla hareket ettik.
Ve efendim neymiş duyduklarımız?
BS bir uyuşturucu gibiymiş, saatlerce önünde oturmak gerekirmiş.
- Yok efendim, ben bu aletin esiri olamam!..

Haklı bir yaklaşım…
Okey masasında öğle saatlerinden gecenin karanlığına kadar oturuyorsanız, üstelik zaman öldürmek dışında hiçbir yararını görmüyorsanız, elinize bir kitap, bir gazete almıyorsanız… Haklısınız.
- Sizce ne gereği var BS, ya da yabancı dil öğrenmenin.
- Hele kitap okumak, pöh saçmalık canım. Kitap okuyunca ne oluyor ki?
- Ben hiç kitap okumam, neden gereksiz yere başımı ağrıtayım ki?
Okey oynamak, dedi-kodu yapmak varken…

Bir yanda bu düşüncelerle beynimde tartışıyorken, diğer yandan hazırlıklarımı yapıyorum. Yaşadığımız bu ortam çok ama çok güzel. İnsana, yaşama sarılma, üretme isteği veriyor. Ama bir eksiği var! Günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan bakkallar dışında (hoş tümünün adı artık market ya) öyle marangoz, nalbur, demirci vd. yok. Bunun için İlçeye inmek gerekiyor.
Kara tahta ve yazı için silinen kalemler gerek.
Kalem işini çözüyoruz, şimdi tahta bulmak gerek.

Tahta bulamıyorum, bunun için kenarda duran çıkma bir pencereyi alıyorum. Oldukça ağır ama olsun. Bir yanını beyaza boyarsak bu iş olur.
Boyarsak olurda boya nerede? Bunu da badana ile çözüyorum.
Bir tarafını kireçle kapatıyor üzerine de A4 Kâğıdı ile kaplıyorum. Nurten Hanım da eski bir resim sehpasını veriyor ve böylece malzemelerimiz hazırlanıyor.
Şimdi yüreğimdeki heyecanla ders günü ve saatini beklemeye başlıyorum.
Neden bilmem biraz korkuyorum sanki…
Kolay değil, yetişkin bayanlara Almanca dersi vereceğim.
Dersimi beğenmeyenler olacaktır, yabancı dil dersi vermek sana mı kaldı diyenler de...

Olsun, tümünü göze alıyor ve belirtilen saatte ilk dersimiz için Kafe’ye gidiyorum.
Yok, öyle uzakta değil hemen 100 metre yakınımda.
İçeriye giriyorum, sadece bu etkinliğin oluşmasına öncülük eden Nurten Hanım tek başına oturmuş, Kafe’nin boyalı gazetesine göz atıyor. Neşeli, heyecanlı bir sesle “İyi akşamlar” diyorum.
Gülümsüyor ve masanın diğer bir sandalyesine çöküyorum.
Saat henüz erken, beklemeye başlıyoruz.
Saat geliyor ve de geçiyor…
Ne gelen var ne de giden!..
Bilmem hangi arkadaşımız telefon etmiş, bugün gelemeyecekmiş.
Olsun. İlk gün olduğu için bu normaldir diyerek malzemeyi bir kenara yerleştirerek evlerimize dönüyoruz.

Önceki akşam (Çarşamba) ikinci dersimiz vardı.
Tahta bulmuştum. Biraz dar ve uzundu ama olsun. Ortadan kestim yan yana çiviledim, üzerine de naylon zımbaladım. Harika oldu. Üstelik bir tarafı da beyaz boyalı.
Öğle saatlerinden beridir içimde korkunç bir tedirginlik var.
Galiba korkuyorum.
Sebebi dersim olabilir mi acaba? Bilemiyorum, göreceğiz.
Sonuç bu defa da değişmiyor.
Ders saatinden yarım saat önce ben ve Nurten Hanım oradayız ve bekliyoruz heyecanla.
Kimse gelmiyor kös kös oturup bekleşiyoruz bir süre.
Sonra?
Üzgün evlerimize dönüyoruz…

Düzenlemek istediğimiz bir etkinlikte böylece daha başlamadan bitiyor.
Ama yüreğimde yeni filizler oluşmakta durmadan.
Burası öylesine güzel! Öylesine dinlendirici bir ortam ki!
Boş oturmak, özellikle de burada bizlere yakışmıyor.
Şimdi buradan tüm dostlarıma bir çağrıda bulunacağım.
Bu çağrım yayınevleri için de geçerli tabii ki.

Küçük bir kütüphane kursam (evimde) diye düşünüyorum.
Bunun için de ilk adımı ben atacak ve var olan tüm kitaplarımı başlangıç olarak kütüphanemizin raflarına dizeceğim.
Sonra da dostlardan önce üye olmalarını ve kitap isteyeceğim. Kitapların yeni olması gerekmiyor, yeter ki okunabilsin.
Niyetim okumayan, her fırsatta bir mazeret bulan site sakini dostlarımı okumaya alıştırmak…
Sonra BS alacak birçok arkadaşımız…
Ama sadece BS olması yetmiyor ki. Yaşadığımız bu şirin yerde ADSL hizmeti yok.
Yanımızda 5 adet 5 yıldızlı otel varmış, birçok Avrupalı sakinimiz varmış, bu nedense Telekom’u ilgilendirmiyor olmalı ki burada ADSL yok, yazık.
Düşündüğüm konu çok başka, BS’ın bir uyuşturucu olmadığını, edebiyat sitelerinin çok rağbet gördüğünü, buralara üye olarak öyküleri okumaları, sonra belki kendilerinin bile yazabileceğini anlatmaya çalışacağım…
İyi de, öyle kitap istiyorum deyince hemen kitap bulunmaz ki.
Bilmem, ama mutlaka denemeliyim.
Çoğunlukla TV ekranlarında, bazen de gazete sayfalarında benzeri anonslar duyar okuruz ya. Bundan cesaret alıyorum galiba.

Bunun için alta e-posta adresimi ekleyeceğim tüm bunları konuşmak için.
Ha bu arada unutmadan eklemeliyim.
Geçen sezon geç kalmıştık çok önemli bir etkinlik için. Ama bu defa es geçmeyeceğiz.
Bir oyun koymak istiyoruz sahneye.
Bu, Usta Aziz Nesin’in bir oyunu olacak…
“Hadi Öldürsene Canikom!”
Kitabından fotokopi yaptırdık ve tekstleri birkaç arkadaşa dağıttık.
Umarım bu defa başarılı oluruz.

Tabii amatörce hazırlanacağımız bu oyunumuz en erken Haziran ya da Temmuz ayında sahneye konacak.
Üstatlardan tavsiye, yeni oyun tekstleri bekliyoruz.

Oyunumuz için tavsiye, şimdilik sadece bir düş olan kütüphanemiz için de kitap desteği yapmak isteyen dostların e-posta adresine yazmalarını, bilgi istemelerini rica edeceğiz.
Ha, şayet bu taraflara yolunuz düşerse mutlaka bize de uğrayın olur mu?
Burası neresi mi?
Antalya’nın çok şirin bir başka (belde) köşesi efendim…

Sevgi ve dostlukla kalınız…

Cumok
***************
turkcelil@yahoo.com
www.turkcelil.com
----------------
Evet dostlar, uzun çok uzun bir aradan sonra tekrar merhaba...