Mesajı Okuyun
Old 05-03-2011, 20:34   #15
Av.Ömer KAVİLİ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer KAVİLİ
Sizin için hem "Avukatlık Meslek Kuralları" ve hem de özellikle "Adil Yargılanma İlkeleri" önem taşıyorsa ilginç bulacağınız bilgiler belgeye dayalı olarak aşağıya aktarılmıştır.

Sanık durumuna getirilerek yargılandığımız yeni dava yine Kartal 2 Ağır Ceza Mahkemesi'nde ve 2010/425 E. olarak yürümektedir.

Bilgi, ilgi, destek ve eleştirilerinize saygıyla sunulmuştur.

Ömer Kavili 15638

Yine ve yeniden sanık avukat
0532 322 00 23


" Hak, huk, HUKUK; gak, guk, GUGUK!!! "

www.kavili.com/

İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun

ÖZDEMİR ASAF



T.C
KARTAL
2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ


DURUŞMA TUTANAĞI

DOSYA NO : 2010/425
DURUŞMA TARİHİ : 28/01/2011
CELSE NO : 1.

BAŞKAN : HÜSEYİN ÖZTÜRK 23988

ÜYE : LEVENT YILDIRIM 22760

ÜYE : İLKSEN ATEŞ 37412

CUMHURİYET SAVCISI : MUSTAFA AKER 28211

KATİP : ÖZGÜR BİRLİK 100842

Belirli gün ve saatte 1.celse açıldı.

Sanık ÖMER KAVILI geldi, müşteki vekili Av Erhan karaçam geldi.
Sanık müdafileri Av. Cem Kaya Karatütün, Av. Ferit Barut, Av. Boran Çiçekli, Av. Mehmet Atıf Turak, Av. Arin Manca, Av. Selma Bayülken, Av. Mehmet Özer Uğurlu, Av. Sinan İnel geldi.
İstanbul Barosu tarafından görevlendirilen Av. Nurdan Düvenci geldi.
Av. Cem Kaya Karatün söz aldı: Ben İstanbul Barosu tarafından sanık müdafii olarak görevlendirildim dedi.

Açık yargılanmaya başlandı.
Son soruşturmanın açılmasına dair karar okundu.
Tanık yoklaması yapıldı. Tanıkların hazır olmadıkları, mübaşir tarafından yapılan yoklamada bildirildi.

Tanıklar Gökçen Tuncer, İmran Arık Özcan, Ömer Çevik ve Vildan Akyürek ile şikayetçi adına çıkarılan çağrı belgelerinden tanık Ömer Çevik ve Vildan Akyürek adına çıkarılan çağrı belgelerinin dosya içine döndüğü, diğer tanıklarla müşteki adına çağrı belgesinin dosya içine dönmediği görüldü.
Müşteki vekili olduğunu söyleyen Av. Emin Karaçam vekaletnamesini ibraz etti.
Sanık huzura alındı. Hüviyet tespitine geçildi.

SANIK: ÖMER KAVILI, Yusuf ve Diniye’den olma, 20/06/1960 Yeşilyurt doğumlu, İstanbul, Kadıköy, Rasimpaşa Mah. Mah/köy nüfusunda kayıtlı olup, halen Doktor F. Atabey Cad. 80 Büro 24-25 Üsküdar/İSTANBUL adresinde çalışır. Evli, 1 çocuklu, İstanbul Barosuna kayıtlı avukat. Sabıkasız.
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube üyesi,
Üsküdar Hukukçular Derneği Başkan Yardımcısı,
İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Yöneticisi
ve ayrıca 2009 yılı Antalya Barosu tarafından “HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE İNSAN HAKLARI SAVUNUCUSU” ödülü verilmiş bir avukat
olarak görev yapan hukukçuyum dedi.
Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 29/11/2010 tarihli son soruşturmanın açılmasına dair karar okundu.

Sanık avukatlar arasında oturup ayağa kalkmadan sözlerine devam ederek; usule ilişkin bir beyanım olacak dedi.
Meşru olduğu varsayılan meclisin çıkarttığı 5271 sayılı CMK. nun 149/3 uyarınca ve aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nın web sayfasında yayınladığı şemada yer aldığı gibi sanığın yeri müdafiinin yanıdır, engel olunamaz kuralı nedeni ile avukatlarımın arasında oturuyorum. Avukatlık hukuku çerçevesinde son kovuşturmanın açılması kararının okunmasından önce usule ilişkin itirazlarım vardır.
Bu davada tehdit edildiği iddiasıyla şikayetçi olan gerçek kişi vardır. Ancak duruşmada hazır olması sağlanmamıştır.
Olayla ilgili olarak ilk baştaki tanık olarak adları geçenlere tebligat çıkarılmış ise de, henüz tebligat parçaları dahi dönmüş değildir.
5271 Sayılı Yasanın 179. Maddesindeki yargılamanın tekliği ilkesi çerçevesinde, zorunlu haller olmadıkça duruşmaya ara verilemeyeceği kanun emri olduğundan dolayı, öncelikle mağdurların, tanıkların ve sair tarafların duruşmadan haberdar edilerek usul eksikliği giderildikten sonra yargılamaya başlanılmasını müşteki tarafın sanık olarak bize yönelteceği soruları ve bu suretle tarafsız olduğu kanunda yazılı mahkeme heyetini müşteki tarafın da duruşmada etkilemesine İmkan sağlamak bakımından, yani müşteki tarafın hakkının korunması açısından müşteki taraf geldikten sonra yargılamaya başlanmasını usul olarak talep ediyorum dedi.
G/D: Müşteki kendisini duruşmalarda vekil ile temsil etmek üzere bir avukata vekalet vermiş olduğundan, tanıklardan İmran Arık Özcan ve Ömer Çevik’e usulüne uygun çağrı kağıdı tebliğ edildiğine göre, duruşmanın sanık sorgusu ile başlayacağı usul ilkesi de nazara alınarak, sanığın bu yöndeki taleplerinin reddine oy birliğiyle karar verilip, açık duruşmaya devam olundu.

Sanık tekrar söz aldı: biz burada müşteki tarafa da soru sorma haklarımızı kullanarak savunma tarafının haklarının da savunulması bakımından, önceki talebimizi tekrarlıyoruz. CMK .nun 201. Maddesine göre doğrudan doğruya soru sorma hakkımız bakımından bu talebimizi yeniliyoruz dedi.
G/D:
1-Tanıkların tutuksuz olan bir yargılamada duruşmaya nasıl getirileceği hususu yasada açık olarak yazıldığı, müşteki taraf da kendisini vekil ile temsil etmek için avukat gönderdiği, müşteki ve tanıkların hazır olduğu oturumda, sanık savunmalarının soru sorma haklarının da sağlanacağından ve duruşmanın da sanık sorgusu ile başlanacağı ilkesi de nazara alınarak, sanığın bu yöndeki taleplerinin reddine oy birliğiyle karar verildi açık duruşmaya açık yargılamaya devam olundu.

Kadıköy 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin son soruşturmanın açılması kararı okundu.
SANIK SORGUSUNDA:
Öncelikle mahkemeniz verdiği ara kararı ile kanunun açık hükmüne aykırı karar almıştır. Çünkü sanığın sorgusunun yapıldığı oturum olarak, ayrı (aynı,AvÖK) oturumda müşteki taraf da dinlenir kuralı kanunda yer almaktadır. Oysa müştekinin vekili avukat meslektaşımız hazırdır. Ancak. Vekil sorguya çekilemez.

Son kavuşturma kararı çerçevesinde diyeceklerimiz şunlardır. Bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunan müşteki, ilk suç duyurusu itibarıyla başka suçların da işlendiğini iddia ederek. Suç duyurusunda bulunmuştur. Hatta bu konuda o kadar büyük bir öfke ile ile hareket etmiştir ki; o duruşma dosyasını ilgilendirmeyen ve resmi yoldan ne suretle elde ettiğini açıklayamadığı, bu gün sabah duruşma yapılan (2010/219 E. (AvÖK) 5. Asliye Ceza Hakimi’nin yargılama kurallarını çiğnemesi ile ilgili yaptığımız tartışmadan öfkeyle kapılması çerçevesinde her iki yargıç ayrı (gayrı,AvÖK) resmi yoldan. Önceki yargıcın bizim hakkımızda baroya yaptığı şikayet dilekçesinin bir örneğini, meslektaş danışması (dayanışması AvÖK) çerçevesinde oradan temin etmiş ve baroya yazdığı yazıda, avukat Ömer Kavili hakkında disiplin soruşturması açılırken özellikle avukat Ömer Kavilinin Hakim ve Savcılara Hakaret alışkanlık haline getirdiği diyerek. Disiplin soruşturmasının buna göre yapılmasına karar verdiğini beyan etmiştir.
Ancak bu suç duyurusu beyanını müşteki olarak kendisi yargıçtır fakat avukat olarak bizlerin sadece bağlı olduğumuz örgütümüz disiplin kurulunda hesap vereceğimizi bilmediğinden bizim hakkımızda Türkiye Barolar Birliği Ankara adresine suç duyurusunda bulunmuştur. Bu husus müştekinin ezber ve alışkanlığının dışına çıkan kanun ve avukatlık meslek kuralları ile karşılaştığında içine düştüğü öfkeyi yansıtmaktadır. Bu çerçevede duruşmanın yapıldığı günkü olaylar bizim antetli kağıdımız ile 3 sayfa halinde yazmış olduğumuz hali ile gerçekleşmiştir.
Duruşma tutanağında olaylar yüzeysel yazılmıştır ve sırasıyla yazılmamıştır. Duruşma tutanağı mahkeme yargıcı olarak görevli müşteki tarafından zabıt katibine yazdırılmıştır.
Müştekinin duruşmadaki tutum ve tavrı ile ilgili olarak daha önceki duruşmada kendisinin bizim usul kurallarına uygun davranmasını istememiz karşısında sesini yükseltmesi. El kol hareketleri ile konuşması. Nitekim o duruşma salonunda benim tanımadığım fakat benim adımı öğrenip daha sonra büroma telefon açıp avukatlık duruşumla ilgili bir müştekinin tahrik edici tutumuna rağmen avukatlık vakalarına uygun davranışımı beğenen bir meslektaşım, telefonumu öğrenerek beni aramış olup bunu telefonda bildirmiştir. Daha sonra kendisi ile yüz yüze tanıştık ve bu suretle hem bir meslektaş hem de bir arkadaş daha edinmiş oldum. Bu yönüyle müştekiye teşekkür ediyorum. Bu meslektaşım Av. İzzet Cemil Fidan’dır o duruşma öncesinde ne ben onu, ne de o beni tanımamakta idik. Ancak, daha sonra tanıştık müştekinin tutumuyla ilgili olarak meslektaşımın tanık sıfatıyla dinlenilmesini istiyorum.
Duruşma cereyan eden olaylar gelince; o dava dosyasının konusu okul müdürü sanığın Türkiye Cumhuriyeti müdürünü (mühürünü AvÖK) kullanmak suretiyle oluşturduğu belgenin gerçeğe uymadığı iddiası idi. Benim savunmanlığını yaptığım müşteki o okulda hem öğretmen. Hem de avukat meslektaşımdır. Ceza Mahkemesi’nin (muhakemesinin AvÖK)en temel ilkesi yargıcın verdiği kararında saygınlığını korumayı istiyor ise duruşmada tartışacağı delillere bağlı kalmasıdır.
İşte bizim duruşmaya katıldığımızdan itibaren ısrarla talep ettiğimiz husus, sahte olduğu iddia olunan belge aslının soruşturma aşmasında Budapeşte ilkelerini çiğneyen soruşturma savcısı tarafından her ne kadar el konulmayıp fotokopisi dosyada mevcut ise de, verdiği kararla hukuki normlar arasında ilişkiyi düzenleye çalışan ve verdiği kararlar halimlerin terfisinde esas alınan Yargıtay’ın içtihatlarına uygun biçimde belge aslına el konulmasını, belge aslını mahkemeye getirilmesini istememiz nedeniyle tartışmalar ortaya çıkmıştır. Nitekim şu andaki davaya konu olay o duruşmada dava karara giderken, davaya bakamayan müştekiden sonra gelen duruşma yargıcı, belge aslının getirilmesine 7 veya 8. Duruşmada karar vermiştir.

İşte tartışmanın özü hem sanığın adil yargılanma hakkı, hem müşteki-müdahil taraf olarak adliye sisteminden beklentisinin tatmini açısından sadece ve sadece delile bağlı kalmaya ve bunun içinde usul kurallarının titizlikle uygulanmasını sağlamak istedik. Ancak, müştekinin öfkeli hali ve arar (ara AvÖK) kararlar vermesi için taptığımız (yaptığımız AvÖK) talepte dahi karar vermek bir yana, bizim daha sözümüz bitmeden müşteki savcıya dönerek fısıltı bir şekilde konuşması ve önceden konuştuklarını yansıtacak şekilde savcının doğrudan cümlesini söyleyip ve savcının, kendi sözlerini duruşma tutanağına kendisinin yazdırması bizim müşteki olan duruşma yargıcının, iddia makamında savcı ile aleni duruşmada gizli kapaklı konuşmayacağını itirazımız ve savcının yorumu hukuki itirazlarımızı belirmek üzere söz istememiz karşısında, bize söz verilmediğini gibi doğrudan doğruya gereği düşünüldü denilerek, karar oluşturulduğu
ve biz karar sonrasında diyeceklerinizi söyleyin denilip de sıra bize geldiğinde, bu kez duruşma tutanağına biraz önceki ara karardan önce söz istemiş istek de söz verilmemiştir. Bu husus usule aykırıdır diye itiraz etmemiz üzerine zabıt katibine dönerek “çık yukarıya, araya gir çok istiyorsan yazarız şimdi” demesi üzerine biz buna itiraz ettik ve duruşma tutanağının olanları konuşmaları sırasıyla yansıtması gerektiği bize, savcı gibi bizim de yargıcı etkileyebilmemiz için karardan önce bize söz (verilmesi AvÖK) gerektiğini, oysa bunun yapılmadığını eğer sizin yapmaya çalıştığınız gibi, şimdi araya ekleyecek olursanız kağıt üzerine kuralın uygulanmış olduğu gibi bir görüntü yaratılacağını, oysa yargıcın, savcının yorumunun dışında etkilenmemek üzere kendisini kitlediğini, bizim itirazımı dinlemeyerek savcının yorumunu doğrudan doğruya karar altına almış olduğunu, işte bu hususun tarafsız yargıç niteliğini tartışmalı hale getireceğini belirttik. Bu hususla ilgili olarak bizim hazırladığımız tutanakta ayrıntılı bilgiler vardır. Şu anda bu söylediklerim şu an itibariyle aklıma gelen hususlardır.
Bize söz verilmesi ve verilmemesi hususlarıyla ilgili tartışmalarda biz sözlerimizin tutanağa aynen yazılmak zorunda olduğunu, tıpkı iddia makamında savcı sıfatında kamu memurunun zabıt katibine yazdırdığı gibi müdahil makamında görevli avukat olarak bizlerin sözünün ve duruşma tutanağının katip tarafından aynen yazılması gerektiğini belirttik. Bu husus müştekinin ezberini bozmuştur.

Çünkü CMK. nun 219,222 maddeleri duruşma tutanaklarında yer alması gereken hususları düzenlemekte ve yine CMK. nun 32.maddesinde madde başlığı olarak “zabıt katibinin reddi” deyimi altında zabıt katiplerinin de hakimlerinin reddi sebepleri ile aynı sebeplerle reddedilebileceğinden kanun söz etmektedir. İşte burada eğer kanun koyucunun amacı duruşma tutanağının, duruşma hakiminin yazdıracağı olsa idi zabıt katibinin reddi başlığı altında ayrı bir başlık açmaz ve bağımsız bir madde yazmaz idi.
Eğer yasanın bu açık, kısa, ve basit ve Türkçe ile yazılan metnine rağmen eğer ki kanun koyucu TBMM’nin yine de abesle iştigal ettiğini iddia edenler olacak ise de; biz İstanbul Barosu üyesi avukat olarak hukuk kültürümüz nedeniyle biz bu görüşe katılamayacağız.
Onun yerine TBMM’nin siyasi iradesine saygı ürünü olarak ortaya çıkan kanun metninin uygulanmasından yana olduğumuzu her yerde ve herkese karşı savunduk ve bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.
İşte müştekinin bizim sözlerimizi önceden yapmadığı, uygulamadığı bir işlemi sonradan yapmaya kalkışması ve bizim söylediğimiz sözlerden başka sözleri tutanağa yazdırması karşısında itirazımız şu olmuştur. Duruşma tutanağı tutulurken, sözlerimizi değiştiremezsiniz, çünkü biz sözlerimizin arkasındayız ve kullandığımız dil ve hukuksal argümanlar avukatlık mesleğimiz ve savunma sanatımızla ilgilidir. Tutanağın tutulması sırasında sözlerimizi değiştirmek, takdir ediyorum diyerek başka kelimeleri yazmak veya sırasını değiştirmek hak ve yetkiniz yoktur. Tam tersine, düzgün olmak, düzgün işlem yapmak ödevi vardır. Müştekinin ısrarla biz takdir yetkimizi kullanarak biz böyle yazdırıyoruz demesi karşısında kaynak olarak 1948 yılında Dr. Cemal Aygen tarafından hazırlanan bir doktora tezinin son kapağında yazan son sözü naklettik. Hukuk devletinde kudretinden sual olunamayacak kişi ve makam yoktur ve ekledik; eğer biz avukat olarak kanun önünde hesap veriyorsak, madem ki benim sözlerimi değiştireceğinizi söylüyorsunuz, bu sözlerinizi yazın da siz de hesap veresiniz, ben de o sözlerinizin hesabını sormuş olayım. Yazın ki bu sözlerinizin hesabını sorayım. Yazmazsanız nasıl olacak ki, şeklinde tartışmaya giriştim ve bu sözleri söyledim.

İşte bu ve değişik aşamalarda duruşma yargıcı olan müştekinin, yargıçlık meslek kurallarını çiğnediğini gözlemledik. Çünkü insanlık tarihinden süzülüp gelen ve Mecelle’de özlü olarak ifadesini bulan “ sakin olma, fehim olma, mekin olma ve metin olma” gibi yargıçlık üst kimlik değerlerine ait meslek kurallarında uzlaştığını gördüğümüz, kızgınlık ve öfke içerisindeki ve aynı zamanda bizim sözlerimizin dışında şeyler yazdıran ve kendi yaptıklarını ise yazdırmayan, yazdırmayacağını beyan eden fakat bu beyanına dahi zabıt katibine yazdırmayan müştekinin görev yapmakta olduğu makam olarak “tarafsız yargıç niteliği” ni zedelemiş olduğunu düşündüğümüzden yine 5271 Sayılı Yasada yer alan yargıcı tarafsız kalamadığı, tarafsızlıktan uzlaştığı için o dava dosyasına bakamayacağı çünkü kendisini reddettiğimizi söyledim.
Bu beyanın üzerine duruşmayı kapatmaktan başkaca usul yetkisi kalmayan yargıç ve şu andaki müşteki, duruşmanın inzibatını bozduğum iddiasıyla mübaşirden avukat olarak beni duruşma salonundan çıkartmasını emretti. Müştekinin bu emri kanunsuz emirdir. Müştekinin emrinin kanunsuz olduğunu mübaşire söyledim ve bana dokunamayacağını söyledim. Ayrıca müştekiye döndüm. “Güven duygumuzu zedeleyen bir yargıç olarak, reddettiğimiz bir yargıç olarak sadece duruşmayı kapatma yetkiniz kalmış iken, duruşmanın hangi inzibatını bozduğumuzu tutanağa yazdırılması gerekir” Zabıt katibine dönerek, Sayın Zabıt katibi sizin göreviniz duygunuzu, gördüğünüzü aynen yazmaktır. Benim sözlerimi aynen yazınız dedim. Zabıt katibi bunları yazmadı.

Müşteki mübaşire “polis çağır” deyince İstanbul Barosu üyesi bir avukatı etkili savunma yapmaya ve kuralların uygulanmasını istemeye çalıştığı için eğer kuralsız şekilde duruşmadan çıkartacaksanız, bir polis de yetmeyebilir ama biz hukukçuyuz gördüğümüzden, düşündüğümüzden biz kendimiz çıkıyoruz diyerek müvekkilim meslektaşımla birlikte koridora çıktık.
Koridorda iki kadın bulunmaktaydı ve ayrıca Av. Yıldız Ertuğ Ünder orada hazır idi ve onlarla içerideki tartışmanın sohbetini yapar iken kır saçlı, görsem tanıyacağım polis memuru geldi. Mübaşir çağırmıştı tahmin ediyorum. Hayırdır benim için mi geldin demem üzerine “yok ağabey beni hakim çağırmış, bir olay varmış” şeklinde, hayır hayır güya benim çağırıldınız, içeriye bir gidin isterseniz demem üzerine polis memuru duruşma salonuna girmiştir. O sırada orada, yani duruşma kapısının önünde ve duruşma salonu ile hakim odasının arasında bulunan küçük koridorda müvekkilim avukat, ben, avukat Yıldız Hanım ve ayrıca iki kadın bulunmaktaydı.

Bir süre orada bekledik ve içeriye giriş çıkışlar oldu ve duruşma yargıcı yani, bu davanın müştekisini cübbesi üzerinde iken kürsüden aşağıya inmiş ve zabıt katibinin önündeki ekrana parmağını uzatmış bir şeyler işaret ettiğini gördüm. Uzaktan ne olduğunu bilemem. Ancak, içerideki tartışmamız nedeni ile öfkelenmiş olan müşteki ile yeniden başkaca problem çıkmasın diye içeriye girmedim ve 2 avukat meslektaşımdan içeriye girip olanı biteni izlemelerini istedim. Meslektaşlarım içeriye girdiler. Bir süre sonra müvekkilim olan meslektaşım dışarıya çıkınca bana duruşma tutanağını istedim vermiyorlar. Savcı, benim duruşma tutanağı istemem üzerine yargıcın yerine konuşarak “duruşmayı terk edenlere tutanak mutanak yok, sonra fotokopi alırlar” şeklinde konuşulduğunu ve yargıcın da sonra alırsınız dediğini, aktardı.
Bunun üzerine ben duruşma salonuna girerek savcıyı muhatap almaksızın doğrudan reddettiğimiz ve fakat duruşmayı idare etme yetkisi kanunen kendisinde olan duruşma yargıcını muhatap alarak “biraz önce bizim katıldığımız duruşmanın tutanağını bize vermeyecek misiniz” demem üzerine “katip verecek” “iyi o zaman versin” diyince de “fotokopi çekeceksiniz” dedi. Şuradan yani bilgisayardan bir tane fazladan bastırılabilir şeklinde itirazıma rağmen, müşteki katibe hitaben “fotokopiciye gidip, fotokopi çektirip verirsiniz” şeklinde talimat vermiş olup biz de daha fazla itiraz etmeyi gerekli görmedik. Çünkü duruşma tutanağı eskiden mahkemenin daktilosu ile yazılır idi ve daktilodan çıkan suretle daktilo makinesine ait izler olur idi. Oysa günümüzde kullanılan teknolojik olanak olan bilgisayar ve yazıcı eliyle oluşturulan yazılar, daktilo makinesi ile yazılmış yazılar gibi mahkemeye aidiyetini ispat eden hiçbir özelliği yoktur hatta büyük bir tehlike vardır. Çünkü aynı karakterle ve bambaşka karakterle benzetilerek yeniden ve hem de bambaşka bir biçimde, yani sahte olarak üretilebilir. Avukatlık yasası 56.madde 2.fıkrası biz avukatlara belge aslı veya tasdikli sureti olmadıkça bir belgenin örneğini onaylama ve kullanma yetkimizi yasaklamıştır. Ve hatta eğer onayladığımız ve kullandığımız belgenin örneği ile aslı arasında fark olur yani sahte olduğu ortaya çıkar ise başka meslek mensuplarının kıskanacağı şekilde avukatlara verilecek cezanın yarı oranında arttırılacağını kendi avukatlık kanunumuz emrettirmiştir yani biz avukatlar bu kadar ağır sorumluluk koşulları altında avukatlık hizmeti üretmeye çalışıyoruz.
İşte bu hukuksal gerekçelerle fotokopiyi dahi reddettiğimiz yargıca, onayladıktan sonra bize teslim etmesini isteyebilirdik. Ancak, müştekinin öfkelenmiş olması, ses tonu, ellerinin titremesi ve cümlelerini tekrarlaması gibi tutumları karşısında biz, daha fazla hukuk talebimizle kişilik olarak etkilenmesin diye bu konuda ısrar etmeyerek fotokopiyi almayı kabul ettik ve mübaşir ile birlikte fotokopiciye giderek fotokopimizi çektirdik.

O gün Beyoğlu’nda örgütümüzün binası önünde, bir basın açıklaması yapılacak idi. Bu basın açıklamasının konusu 12 Eylül kudretlileri hakkında yasal görevi çerçevesinde iddianame düzenleyen onurlu Cumhuriyet savcısı hukukçu meslektaşımız Sacit Kayasu beyefendi hakkında…
(Bu arada avukat Ferit Barut Cumhuriyet Savcılığında başka bir ifadeye katılma zorunluluğu olduğunu beyan ederek duruşmadan izin istedi ve duruşmadan ayrıldı)
...Meslekten ihraç kararı verilmesi nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde o kararın hukuka aykırı olduğunu belgeletmiş ve fakat avukatlık mesleğimize giriş başvurusunda, Avukatlık Kanunu 5/a bendi uyarınca “memuriyetten çıkarılmamış olmak” koşulu gerçekleşmediği gerekçesi ile başvurusunun kabul edilmediği ve işte bu hukukçu meslektaşımıza onurlu geçmişi ve dik duruşuna destek amacı ile o basın toplantısına müvekkilim avukat meslektaşım ile birlikte katılmıştık ve oradan birlikte duruşma salonuna gelmiştik. Biz oradan basın açıklaması saati itibariyle ve İstanbul trafik yoğunluğunu düşünerek duruşmaya geç kalabilme olasılığı nedeniyle, duruşma yargıcına geç kalabileceğimizi bilgi vermesini istemek üzere Av. Yıldız Hanıma telefon açıp mahkeme salonuna gitmesini istemiştik. Ancak, biz geldiğimizde Yıldız Hanımı göremedik ve fakat, onu bekleyemeden doğrudan duruşma salonuna girmiş idik. İşte Yıldız Hanım, biz duruşma salonunda iken duruşma koridoruna gelmiş ve fakat duruşma bölünmesin diye o anda içeriye girmemiş olduğunu sonradan öğrendik.

Duruşma salonunun içerisindeki tartışmalar bizim söz istememiz itirazlarımız kanun sayılarını ve kanun maddelerini ve ayrıca kanun metinlerini ayrıntılı belirterek hukuk tartışmamız elbette ki ortamın gerektirdiği ölçüde sesimizi yükselterek yapmamıza neden olmuştur. Çünkü müşteki yaptığı kendi davranışları ile nezaket sınırlarını zorlamıştır.
Kanunların üstünde saydığımız ve başka meslek mensuplarına avukatlık mesleği imtiyazımız olan, Avukatlık Meslek Kuralları 17.madde çerçevesinde “avukatlar, hakim ve savcılar ile ilişkilerinde saygı ve nezaketle hareket etmeye mecburdur” demekte hemen ikinci fıkrada “saygıda karşılıklılık esastır” şeklinde istisna kuralı da aynı maddede belirtmektedir.

İşte hak arama görevimizi yaparken tarih boyunca despotlara, krallara, padişahlara, zalimlere yani, otoritenin parçası her ögeye ve her duruma karşı koymuş ve bağımsız savunmayı tarihi boyunca işkence, kan, zulüm, eziyet, idam, organ kaybı gibi bedellerle peşin ödemiş avukatlık mesleğinde meslektaşlarımıza yönelik, başka meslek mensuplarından gelebilecek her türlü nezaketsiz veya icabetsiz tutum tavra her avukatın kendi takdir edeceği bir durumun hak ettirdiği tutum ve tavır almayı ve uygulamayı meslek kurallarımız emretmektedir.

Bu hukuk kuralı çerçevesinde müştekinin bize yönelik hem mesleğimizi hem de şahsımızı hafife alan, umarsız nitelik gösteren, sözümüzü kesen, sesini yükselten, öfkeli davranışları karşısında biz de sesimizi yükselttiğimiz itiraf ve ikrar ediyoruz.

Çünkü müştekiden sadece tutanağa geçmeniz yeterli başka bir şey istemiyorum dememize rağmen bize söz verilmediğini yani kendi davranışının tutanağa geçmemesi ve sesini yükseltmesi karşısında bizim de hukuk kurallarından yüksek sesle söz etmemiz haktır.

Bundan dolayı dava açan Cumhuriyet Savcısı Avukatlık Meslek Kurallarının hukuk düzeninin bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı etmektedir.

Zaten soruşturmayı yürüten savcı ifade vermeye geldiğimizde dosyaya gönderdiğini söylemiş olup, dikkat edilecek olur ise lehimize tek bir delili toplanmamıştır.

Soruşturma aşamasında ifadesine başvurulanlardan ayrıntılı hiçbir ifade alınmamıştır.

Müştekinin iddiasında geçen tehdit lafının yani, “bunu da yazın da hesap sorayım” şeklindeki cümlenin ne öncesinde ne de sonrasında ne konuşulduğunu asla sormamış, asla araştırmamıştır.

Çünkü işbu davanın avukatlık mesleğine yönelik başka meslek mensuplarının öfkesi olduğunu düşünüyoruz.

Eğer hazırlık soruşturması aşamasında ayrıntılı ifade alınacak olsa idi, bu davanın açılmasına bile gerek kalmayacak, takipsizlik kararı verilecek idi. Ve mahkemeniz de boşu boşuna meşgul edilmeyecekti. Bu nedenledir ki, hazırlık soruşturması Budapeşte ilkelerine aykırı bir şekilde, tarafsız olmayan bir biçimde ve etkili olmayan bir şekilde ve fakat kağıt üzerinde kurallara uyulmuş gibi yürütülmüştür. Bu nedenledir ki, iddianame denilen kağıt parçasını, içinde yazan iddialarla beraber geçersiz, tutarsız, abartılı olduğunu kanıtlayacağız. Şimdilik söyleyeceğim bundan ibarettir dedi.

Müşteki vekilinden soruldu: Şu aşamada bir diyeceğimiz yoktur. Deliller toplanıp, tanıklar dinlendikten sonra ayrıca beyanda bulunacağız dedi.

Sanık :müşteki taraf bu aşamada bir şey diyemez. Müdahilliklerine karar verilmesini sanık olarak biz talep ediyoruz dedi.

Müşteki vekilinden soruldu: Kamu davasına müvekkilim Özlem Karaçam’ın müdahil olarak bizim de bizim de müdahil vekili olarak katılmamıza karar verilmesini isteriz dedi.

İDDİA MAKAMINDAN SORULDU: Suçtan zarar görme sıfatından hareketle, katılma talebinin kabulü istenir dedi.
Sanık söz aldı: Bu duruşmada ben avukatlarımın yanında ve oturarak savunma yaptım. Avukatlarım da oturarak savunma yaptı. Eğer bu husus usule aykırı ise mahkemece bu hususta bir karar oluşturulmasını talep ediyorum.
Ben otururken dahi ceketimin düğmesini ilikleyerek oturdum. Hukuk kültürüm gereği, yargıçlık kürsüsüne karşı saygısızlık ve nezaketsizlik anlamına gelebilecek bir şeyden yana değilim. Ama bu sırada mahkeme başkanının ceketinin iliksiz olduğu görüldü dedi.

Sanık söz aldı: Benim bir talebim beyan etmeme rağmen tutanağa geçmemiştir. Müşteki dinlenecekse duruşma dışında dinlenmemesini ve eğer duruşma dışında dinlenme olasılığı doğacak olur ise bizim de katılmamızın sağlanmasını ve bizim de müştekiye soru sorma hakkımızın kullandırılmasını talep ederiz dedi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ İŞTEM GİBİ:

1- Sanık savunmalarını oturarak yapmış ve hususta tutanağa geçirilmiş olduğundan ve ayağa kakması yönünde kendisine bir ihtar da yapılmadığından, bu yönde yeniden bir karar verilmesine yer olmadığına,
2- Dinlenmelerini karar verilen tanıklar Ömer Çevik ve Vildan Akyürek adlarına çağrı kağıdı tebliğ edildiği halde duruşmaya gelmediklerinden, zorla getirme müzekkerleri ile duruşmaya celplerine,
3- Cumhuriyet Savcısı tanık Gökçen Tuncer ve Av. İmran Arık Özcan’a yeniden çağrı kağıdı ile duruşmaya celplerine,
4- Bu celse bildirilen tanık Av. İzzet Cemal Fidan’ın sanık tarafınca hazır edildiklerinde tanık olarak dinlenmesine,
5- Sanığın ifadesinde bahsettiği ve duruşmada müşteki olarak yer alan Av. Hatice Çakır’ın adresi baro başkanlığından tespit edilip açıklamalı çağrı kağıdı ile duruşmaya celbine,
6- Sanığın savunmasında bahsi geçen, duruşma dışındaki kimliği belirsiz iki tanığın dinlenmesi talebinin, bu kişilerin duruşma salonunda olmadıklarından dinlenmeleri hususundaki talebin reddine,
7- Son soruşturmanın açılması kararı ile birlikte duruşma gününün müştekiye yeniden tebliğine,
8- Müştekinin vekilinin katılma talebi ile ilgili gelecek oturumda karar verilmesine,
9- Dosyada mevcut tutanak başlıklı belgede imzası bulunan Av. Yıldız Ertuğ Ünder’in avukat olması nedeniyle adresi baro başkanlığından tespit edilerek çağrı kağıdı ile duruşmaya celbine,
10- Duruşmanın bu nedenlerle 21/04/2011 günü saat 14:00’a bırakılmasına oy birliği ile karar verildi. 28/01/2011

Başkan 23988 Üye 22760 Üye 37412 Katip 100842


İlgi ve bilginiz ile destek ve eleştirinize saygıyla sunulmuştur.

Ömer Kavili 15638

Yine ve yeniden sanık avukat
0532 322 00 23


" Hak, huk, HUKUK; gak, guk, GUGUK!!! "

www.kavili.com/

İnsansız adalet olmaz
Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun

ÖZDEMİR ASAF



[/font]
[/quote]

[/size]