Mesajı Okuyun
Old 11-10-2003, 21:10   #42
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Ş.E.'nin hayatını böyle kararttılar
10 yıl önce üç kez gözaltında işkence gören, tecavüze uğrayan Ş.E., 'Bu, onur mücadelesi. Tüm mağdurlar yargıya gitsin' dedi


AHMET ŞIK
İSTANBUL - Artık 31 yaşında evli ve iki çocuk annesi bir kadın Ş.E. 1997'den bu yana, 'kaçmak' zorunda kaldığı Almanya'da sürdürüyor yaşamını.
İsminin rumuzla yazılmasına da, Almanya'ya kaçmasına da neden olan olay aynı: O bir tecavüz mağduru. 1993 Kasımı ile 1994 Eylülü arasındaki on aylık süre içinde resmi olmayan bir şekilde üç kez gözaltına alınıp defalarca tecavüze maruz kalmış bir kadın. İlkinde cop ve elle, ikincisinde
cinsel yolla tecavüze maruz kaldığını anlatıyor. Hiçbirini unutamadığını söylediği bu travmalardan içinde en derin iz bırakanı ise en sonuncusu,
'yeşil gözlü ve iri' bir subayın tecavüz edip ardından yanında bulunan askerlere 'Siz de serbestsiniz' talimatı vermesiyle yaşadıkları.
Ş.E., her defasında öldürülmekle ve kendinden küçük iki kız kardeşine de tecavüz edileceği tehditleri nedeniyle kimseye anlatamadığı travmalarını, 1995'te can korkusuyla kaçtığı İzmir'de Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciği tedavi merkezindeki doktorlara anlattı. İkinci kez anlattığında ise, 405 asker hakkında 'tecavüz etmek ve işkence yapmak' iddiasıyla açılan davanın yasal süreci başlamış oldu.


'Herkese örnek olsun'
Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nin aralarında rütbelilerin de bulunduğu 405 asker hakkında açtığı davanın mağduru olarak kayıtlara geçen Ş.E., telefonla yapılan röportajda yaşadıklarını anlattı. Zorlukla konuşabildiği Türkçesi ve derin izler bırakan olayların hassasiyeti nedeniyle güçlükle gerçekleştirilen röportajda Ş.E., onur mücadalesi verdiğini ifade ederek,
"10 yıl sonra dava açılması benim durumumda olan yüzlerce kadın ve erkeğe örnek olsun. Onlar da ortaya çıksın, yargıya başvursun" dedi.
Mardin Derik'e bağlı Çayköyü'nde yaşayan Ş.E., ilk defa 1993 Kasım ayında köylerinin yakınında çıkan bir çatışmanın ertesinde, askerler tarafından gözaltına alındı. Hasta yatağından kaldırılarak yaka paça tüm köylülerin toplandığı okul bahçesine götürülen Ş.E. için işkence burada başladı.
"Beni dahil birçok kişiyi dövmeye başladılar. Suratıma yediğim yumrukla üç dişim kırıldı. Bir üsteğmen saçlarımdan tutup başımı birkaç kez panzere vurduktan sonra beni Derik'teki karakola götürdüler. İçerde çırılçıplak soyup yeniden dövmeye başladılar. Sonra beni bir araba lastiğinin içine yerleştirdiler. Birisi elindeki sopayı cinsel organıma soktu. Sopa cinsel organıma sokulu vaziyette yarım saat kadar beklettiler. Bir yandan da tazyikli su sıkıyorlardı. Sonra bayılmışım. Ayıldığımda sabah olmuştu. Bu kez de birisi elini cinsel organıma sokarak bana tecavüz etti. Gözaltında tutulduğum bir hafta boyunca tecavüzün yanı sıra tazyikli su sıkma, elektrik verme, tekerin içine sokma, filistin askısı, ayaklardan baş aşağı asma gibi işkenceler yapıldı."


Dört ay sonra yine gözaltı
Bir hafta sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılan Ş.E., dört ay sona ikinci kez gözaltına alındı. 1994 yılı mart ayında askerlerin yanlarında bir itirafçıyla evlerini bastığını belirten Ş.E. köylülerin kadın ve erkek olarak ayrı ayrı meydanda toplandığını söyledi. Bir önceki gözaltısında bulunan üsteğmenin yine kendisini aldığını anlatan Ş.E., Sinan Erdem, Mehmet Çan ve Metin isimli üç köylüyle birlikte Derik'e götürüldü. "Karakolun bahçesinde göz bağımı çözüp 'kaçmamı' söylediler. Kaçsam ateş edeceklerini bildiğimi için bunu yapmadım. Bu kez de dipçiklerle beni dövmeye başladılar. Beni içeri götürdüklerinde her şey yeniden başladı. Çırılçıplak soyulup dövüldüm, askıya alındım, elektrik verildi, tazyikli su sıkıldı, falakaya yatırıldım. Kim olduğunu bilmediğim kişiler bu kez de bana tecavüz etti. Tutulduğum iki hafta boyunca her gün aynı işkence ve tecavüzler devam etti. Başımdan geçenleri anlatırsam beni öldüreceklerini ve kız kardeşlerime de tecavüz edeceklerini söyledikten sonra savcıya çıkarmadan serbest bıraktılar."


Erlere emir: Siz de serbestsiniz
Ş.E., serbest kaldığında, köye dönmeyip Derik'teki akrabalarının evinde gizli yaşamaya başladı. Köye gitmeye korktuğunu ve işkence ve tecavüzlerin hiç aklından çıkmadığını anlatan Ş.E., birkaç ay sonra köyüne döndü. Ş.E., eylül ayında köylerine yakın Mazıdağı'na bağlı boşaltılmış olan Konur Köyü'nde bir tarlada çalışmaya gitti. Ancak Ş.E., kendisine kâbuslar gördüren olayları burada da yaşadı. "Yakın zamanda bölgede çıkan bir çatışma nedeniyle operasyona çıkan bir askeri birlik tarlaya gelerek beni ve birkaç kişiyi aldı. Saçlarımdan tutararak beni yerde sürükleyip tekmelemeye başladılar. Sonra beni köydeki boş evlerden birine götürdüler. Burada da dövüp ağzımın içine tuz dolduruyorlardı. İri, yeşil gözleri olan bir subay vardı. Beni çırılçıplak soyup üzerimden geçti. İşini bitirdikten sonra oradaki askerlere dönüp 'Siz de serbestsiniz' deyince bu kez de onlar üzerime saldırdı. Bayılana dek dört kişi daha tecavüz etti."
Daha sonra silah dipçiğiyle dövülen Ş.E., öldü sanılarak bırakıldı. Gözünü hastanede açan Ş.E., birkaç ay sonra da İzmir'deki akrabalarının yanına gönderildi. Ş.E. içine kapanıp kimseyle konuşmuyor, sık sık bayılıp, sinir krizleri geçiriyordu. Bunun üzerine akrabalarından biri 1995 Ağustosu'nda Ş.E.'yi TİHV'nin tedavi merkezine götürdü.


Almanya'ya kaçtı
TİHV doktorları Türkcan Baykal ve Alp Ayan tarafından tedavisi yürütülen Ş.E., 10 Ağustos 1995 ile 13 Kasım 1997 arasında tam 41 kez tedavi merkezine gitti. Ş.E.'ye yaşadıklarına bağlı fiziksel sorunlarının yanı sıra ağırlıklı olarak psikiyatrik tedavi uygulandı. Hazırlanan raporda, anlattığı hikâyelere uygun travma belirtileri olduğu, aşırı güvensizlik yaşadığı, majör depresif bozukluk olduğu, anksiyete düzeyinin yüksek olduğu, sürekli kâbular gördüğü, dikkat toplamakta güçlük çektiği anlatıldı.
Ancak Ş.E., 1997 yılında köylerinden gelen akrabalarının askerlerin kendisini aradığı haberini vermesi üzerine tedavisini yarım bırakarak Almanya'ya kaçtı. Telefonla aradığı doktorlarının önerisi ve yardımlarıyla Berlin'deki İşkence Kurbanları Tedavi Merkezi'nde psikiyatrik tedavisine bir yıl kadar daha devam etti. Yaşadıklarını doktorların dışında kimseyle paylaşamayan Ş.E., 1998 yılında Almanya'da düzenlenen 'Kadına Yönelik Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet' konulu bir panele izleyici olarak katıldı. Gözaltında Taciz ve Tecavüz Projesi sorumlularından avukat Eren Keskin'in konuşmacı olduğu panelde söz alan Ş.E., ağlayarak başından geçenleri anlatınca beş yıl sonra hukuki süreç başlamış oldu.
Ş.E., üzerinden 10 yıl geçtikten sonra davasının gündeme gelmesinin kendinde şaşkınlık ve şok etkisi yarattığını söylüyor. Yargılama sonunda verilecek cezalara dair endişe taşıdığını ifade eden Ş.E., "Ancak suçlulara
ceza verilirse içim rahat edebilecek. Ben başıma gelenleri olmamış sayamam,
unutamam. En azından bu işin sorumlularının cezalandırılması gerekir. Ben adalet arıyorum ve sonuna dek uğraşacağım" dedi.

08/10/2003 Radikal