Mesajı Okuyun
Old 06-03-2008, 12:13   #29
ALTINCABA

 
Varsayılan

ANAYASA MAHKEMESİNİN 28.02.2003 R.Gazete yayın tarih ve 2001/415 esas 2002/166 karar sayısı 21.11.2002tarihli kararını lütfen inceleyiniz. mahkemenin önceden karara bağladığı bir hususu nasıl değiştirdiği konusu da yine değerlendirmeye açıktır. Formda Mal beyanı Konu başlığı olarak arandığında mevcut sayfa açıldığından aynı kararda başkaca maddelere değinilmiş olsa da öncelikle bizi ilgilendiren 337. maddenin değerlendirilmesine ve hakkında verilen karara dikkatinizi çekmek istiyorum böyle bir karar varken ne yapılmalıdır. Saygılarımla.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Resmi Gazete tarih/sayı:28.02.2003/25034
Esas Sayısı : 2001/415
Karar Sayısı : 2002/166
Karar Günü : 21.11.2002


II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ
İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçeleri özetle

2- “MADDE 337 - (Değişik : 18/2/1965 -538/132 md.) Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlular, alacaklının şikâyeti üzerine, tetkik mercii tarafından on günden bir aya kadar hafif hapis cezasıyla mahkûm edilir. Borçlunun haczi kabil mallarını alacaklının bildiği veya bilmesi lazım geldiği ispat olunursa borçluya ceza verilmez.
162, 209, 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet eden müflis hakkında da iflâ s idaresinin vereceği müzekkere üzerine tetkik mercii tarafından aynı ceza hükmolunur.”

VI- ESASIN İNCELENMESİ
B- Yasa’nın 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
İtiraz başvurularında, icra takibinin dayanağı olan işlemlerin bir alacak borç ilişkisinden kaynaklandığı ve temelinde bir sözleşme olduğu, sözleşmenin yerine getirilememe sebebiyle Yasa’da özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, bunun ise Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasına aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, hakkında icra takibinde bulunulan borçluya, takibin niteliğine göre yasada belirtilen sürede, kendisinin veya üçüncü kişilerin elinde bulunan mal, alacak ve haklarından borca yetecek miktarını haklı neden olmaksızın yazılı veya şifahen icra dairesine bildirmemesi halinde hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmüştür.
Bu suçun konusu, cebri icra işlemlerinin yürütülmesi sırasında borçluya yasa ile getirilen bir yükümlülüktür. Nitekim bu husus, mal beyanında bulunmama suçunu konu alan 11.12.1957 günlü, 16-28 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında, “prensip itibariyle İcra ve İflas Kanunu’na vazolunan cezai hükümler borçluyu kanun emirlerine itaate mecbur etmek ve dolayısıyla alacaklının hakkını kolayca istihsal eylemek için bir nevi müeyyideden ibarettir.” şeklinde açıklanmıştır.
İtiraz konusu kuralda düzenlenen suç konusu eylem, Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen, doğrudan sözleşmenin yükümlülüğünün yerine getirilememesi olmayıp, kanunla getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün yerine getirilmemesidir. Bununla korunmak istenen hukuki yarar, yasa hükmüne uymak suretiyle cebri icranın etkin bir şekilde yürütülerek kamu otoritesinin sağlanmasıdır.
Bu nedenlerle kural, Anayasa’nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.