Mesajı Okuyun
Old 29-05-2008, 17:32   #4
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;
Kooperatiflerin tasfiyesinde, kesin ve muaccel borçların yanısıra, vadesi gelmemiş ve ihtilaflı borçları dahi gözönüne alınarak paylarının ayrılması zorunludur. Ayrıca, tasfiye memurlarının öncelikli görevi "alacaklıların korunması" olarak belirlenmektedir. Buna göre olayınızda, kooperatifte bir iş kazası olmakla, buradan dolayı kooperatifin bir ihtilafa düşeceği açıktır. Kaza tutanağında imzası olan memurlar aynı zamanda tasfiye memuru olarak görev yapmalarına göre, bu durumu bilebilecek durumdadırlar. Kaldı ki, pek çok yargıtay kararında kooperatifin sicilden terkin edilmesini, tüzelkişiliğin sonlanmış olduğunun kabulü olarak kabul etmemekte ve MENFAATİ OLAN HERKESİN KOOPERATİFİN İHYASINI isteyebileceğini belirtmektedir. Buna göre olayınızda;
Kooperatifin eski adresine göre yapılan tebligatların usulsüz olduğunu düşünüyorum. Kooperatifin sicilden kaydı dava açıldığı zaman terkin edilmiş durumda olduğuna göre, davalar USULÜNE UYGUN ŞEKİLDE TARAF TEŞKİLİ SAĞLANMADAN yargılama yapılmış ve hüküm verilmiş demektir ki, bu durum yoklukla malullül sonucunu doğurur ve yargılamanın iadesi nedenidir. Bence burada; öncelikle taraf teşkilinin sağlanması için kooperatifin ihyasının istenmesi gerekir. kesinleşmiş hükümler HUMK 445/8 ve 450 maddelere göre; taraf teşkili sağlanmadan tesis edilen kararlar olduğu için öncelikle hükümlerin iptaliyle yargılamanın iadesi istenmek zorundadır. Aksi halde, mevcut duruma göre kooperatif sicilden terkin edilmiş durumda olduğuna göre, bu kararla herhangi bir icrai takibat yapılamayacaktır. taraf teşkilini sağlayabilmek için kooperatifin ihyası gerekir. Taraf teşkili sağlandıktan sonra hüküm tesis edilmelidir.
Diğer yandan, kooperatif ferdileşmeye geçerek ortaklarına tapularını vermiş olması burada çok önemli değil diye düşünüyorum. Çünkü; kooperatifin kendi mal varlığı ile alacağın tahsil edilememesi halinde, ortaklara gidilebilir. Bu durumda, yönetim kurulu üyeleri olan ortakların doğrudan sorumluluklarına gidilebilir diye düşünüyorum. Aşağıda ki karar örnekleri umarım yararlı olur.
İyi çalışmalar dilerim.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 27.1.1999 Esas: 1999/10-1 Karar: 1999/1

Tüzel Kişiliğin Sona Ermesi İçin Tasfiye İşleminin Eksiksiz Yerine Getirilmesi Gerektiği - Hataya Dayalı Şeklen Gerçekleştirilen Tasfiyenin Kaldırılabileceği


Özet:Uyuşmazlık, tasfiye ile kişiliği sona ermiş bulunan kooperatife, ihya yolu ile tasfiye kararı kaldırılarak, yeniden tüzel kişiliğin kazandırılıp kazandırılamayacağı noktasının belirlenmesinde toplanmaktadır. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işleminin eksiksiz olarak tamamlanması gerekir. Tasfiye işlemi tamamlanmadan tüzelkişi ticaret sicilinden silinse bile tüzel kişilik sona ermez. Somut olayda eksik kalan işlemler tasfiye kurulunca yürütülmektedir. Bir tüzelkişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, borçlar hukukuna göre aynı zamada bir hukuki muamele olup, bu karar ve işlem bir hataya dayalı ise gerçek manada bir tasfiyeden bahsedilemez. Hataya veya kasda dayalı şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılabilmesi mümkündür. Dava, tüzelkişiliğin sona ermesi nedeniyle tasfiye memurları ve emanet komisyonu aleyhine açılmıştır. Tüzelkişi aleyhine açılması gereken davada husumetin temsilcide hata ile yanlış tevcih edildiği sonucuna varılarak mahkemece, tüzelkişiliğin ihyası için tasfiye memurları ve ticaret siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılabilmesi için mehil verilmesi gerekir. Dava açıldığı takdirde, alınacak sonuca göre bu davaya devam edebilme imkânı olduğu takdirde, tüzelkişiliğe tebligat yapılarak davaya devam edilmesi gerekir.




- 1086 sayılı HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU m.39,40
- 1163 sayılı KOOPERATİFLER KANUNU m.20,29,31,98



Taraflar arasındaki "rücuan tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Van Asliye 1. Hukuk (İş) Mahkemesi`nce davanın reddine dair verilen 6.2.1998 tarih ve 1997/320, 1998/8 sayılı kararın incelenmesi, davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi`nin 30.4.1998 tarih ve 1998/3053-3217 sayılı ilamı ile; (... Zararlandırıcı sigorta olayı 18.11.1991 tarihinde sınırlı sorumlu B. Yapı Kooperatifi işyerinde meydana gelmiş; ancak dava tarihinde kooperatifin tüzel kişiliğinin sona ermiş olması sebebiyle red edilen davadan sonra bu defa husumet tasfiye kurulu üyelerine tevcih edilmek suretiyle dava açılmıştır. Mahkeme tüm kooperatif üyelerinin davaya dahil edilmeleri için verilen (önelin) mehilin davacı tarafça yerine getirilmediği, oysa bu tür davalarda üyelerin tamamının davalı saflarında gösterilmesi gerektiği, bu nedenle de işin esasına girilemeyeceği gerekçesiyle, tasfiye ile görevli bir kısım üyeler aleyhine açılan davanın reddine karar vermiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, kooperatifin 29.12.1993 tarihinde tasfiyeye uğradığı, ticaret sicilindeki kaydının da terkin edildiği, böylece tüzel kişiliğinin de ortadan kalktığı görülmekte ise de, tüzel kişiliğin hukuken sona erdiğinin kabul edilebilmesi için tasfiye işleminin eksiksiz olarak tamamlanması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri tümüyle tamamlanmamış ve tasfiyede kimi işlemler eksik kalmışsa, bu bağlamda ticaret sicilindeki kayıt silinmiş olsa bile, tasfiyenin gerçekleştiğinden ve kooperatif tüzel kişiliğinin sona erdiğinden söz edilemez.
Müşahhas olayda ise kooperatifin eksik kalan işlerinin, davalı tasfiye kurulunca emanet usûlüyle yürütülmekte olduğu, bu nedenle tasfiyenin de henüz tam olarak gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.
Öte yandan ticaret ortaklıkları gibi kooperatifin de bir tüzel kişiliği olduğu kabul edildiğine göre, esasen sorumluluğunun sınırlı olduğunda çekişme bulunmayan, kooperatifin borcundan dolayı ortaklarının bireysel olarak sorumlu tutulamayacağı ve sorumluluğun kooperatif tüzel kişiliğine ait olduğu gerçeği de yadsınamaz.
Bu durumda kooperatif tüzel kişiliğinin yeniden ihya edilmesi, ihya için ise tasfiye kurulu ile ticaret siciline husumet tevcihi zorunludur.
Dava sadece tasfiye kurulu üyeleri aleyhine açılmış olmasına göre, mahkemece yapılacak iş; husumetin ayrıca ticaret sicili memurluğuna da yöneltilmesi sağlanarak kooperatifin yeniden ihyası halinde işin esasına girilerek yapılacak yargılama sonucunda kooperatif tüzel kişiliğinin, kusuruna göre sorumlu tutulmasından ibarettir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek eksik soruşturma ile yazılı biçimde davanın husumet yönünden red edilmesi usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde davacı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1- Davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bentte gösterilen bozma sebebi dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davadaki uyuşmazlık davacı SSK`nin S. S. B. Konut Yapı Kooperatifi`nin tüzel kişiliğinin devam ettiği sırada bir işçinin iş kazası sebebiyle ölümü sonucu, ölenin hak sahiplerine ödenen tazminatın 506 Sayılı Yasa`nın 26. maddesi hükmü gereğince davalılara rücuundan kaynaklanmaktadır. Ne var ki davada asıl sorumlu olması gereken, anılan tüzel kişiliğinin bu davadan önce 27.3.1995 tarihinde Ticaret Sicili Kooperatif gazetesinde ilan edilmek suretiyle son bulduğu anlaşılmaktadır. O nedenle de dava kooperatifin tüzel kişiliği aleyhine açılamamış, tasfiye ve emanet komisyonu üyeleri olan davalılar aleyhine şahsen açılmış bulunmaktadır.
Özel Daire ile mahkeme arasındaki çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, tasfiye ile kişiliği sona ermiş bulunan kooperatife, -ihya yolu ile tasfiye kararı kaldırılarak- yeniden tüzel kişiliğinin kazandırılıp kazandırılamayacağı noktasının belirlenmesinde toplanmaktadır. Hemen belirtelim ki 1163 Sayılı Kooperatifler Yasası`nın 28. maddesi hükmüne göre, kooperatif alacaklarına karşı öncelikle kooperatif tüzel kişiliği sorumludur. Kooperatifin mal varlığı bu borcu karşılayamadığı takdirde ortaklara ancak aynı yasanın 29 ve 20 ve 31. madde koşullarının oluşması halinde başvurulabilir.
Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, borçlar hukukuna göre aynı zamanda bir hukuki muamele olup, bu karar ve işlem bir hataya dayalı ise gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasda dayalı şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi, borçlar hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik bir düzenleme ne 1163 Sayılı Yasa`da, ne de anılan yasanın 98. maddesi hükmü yollaması ile Türk Ticaret Kanunu`nun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinde bulunmamaktadır. O nedenle TTK`nin 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine imkân tanınması kaçınılmazdır. Nitekim, aynı sonuca bu tür uyuşmazlıkların çözümlenmesinde görevli olan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi`nce varıldığı gibi (Y. 11. HD.`nin 15.3.1993 tarih ve 1993/555-1765 sayılı kararı) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nca da aynı görüş benimsenmiştir (YHGK`nin 17.9.1997 tarih ve 1997/11-441-649 sayılı kararı).
Görülmekte olan dava, kooperatifin tüzel kişiliğinin sona ermesi sebebiyle tasfiye ve emanet komisyonu üyesi olan davalılar aleyhine açıldığına göre, tüzel kişiliğin aleyhine açılması gereken davada husumetin temsilcide hata ile yanlış tevcih edildiği sonucuna varılarak mahkemece, tüzel kişiliği sona eren kooperatifin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilişkin kararının kaldırılarak, ihyası için tasfiye memurları ile ticaret siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacı tarafa HUMK`nin 39 ve 40. maddeleri hükümleri uyarınca uygun bir önel verilmesi ve bu dava açıldığı takdirde, alınacak sonuca göre bu davaya devam edebilme imkânı olduğu takdirde tüzel kişiliğe tebligat yapılarak davaya devam edilmesi gerekir.
O halde, ilke olarak benimsenen Özel Daire`nin bozma kararına uyularak, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mahkemece işlem yapılması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usûl ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK`nin 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.1.1999 tarihinde, oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı Oy Yazısı
Kooperatifler Kanunu`nun 82. maddesi uyarınca kooperatifin intisahı ilan edilmiş tasfiye tamamlanmıştır. MK 50 ve 51. maddesi uyarınca şahsiyet sona ermiştir. Kooperatifler Kanunu`nun 27 ve müteakip maddeleri çerçevesinde bundan böyle ortakların sorumluluğundan söz edilebilir. Ölü kişi gibi dağılan hükmü şahıs aleyhine dava açılamaz, açılmışsa dinlenemez. 4.5.1978 tarihli 4/5 sayılı (İçtihadı Birleştirme Kararı mahkemenin red kararı doğrudur) karar onanmalıdır.
Tahir Alp - 2. Hukuk D. Başkanı

Karşı Oy Yazısı
Davada belirtilen kooperatif, sınırlı sorumludur. Kooperatif tüzel kişiliği son bulduğuna göre ortaklara haksız (sebepsiz) iktisap kuralları uyarınca başvurulabilir. Bu bakımdan usûl yönünden davanın reddine karar verilmesi doğrudur. Yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşündeyim.
Erbay Taylan - 19. Hukuk D. Üyesi




Yargı Dünyası, 2008
http://www.yargidunyasi.com.tr/


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Tarih: 17.9.1997 Esas: 1997/11-441 Karar: 1997/649

Ticaret Sicilindeki Kaydın Silinmesinin Kooperatif Tüzel Kişiliğini Sona Erdirmeyeceği - Ortakların Kooperatif Borçlarından Sorumluluğu


Özet:Kooperatif mamelekiyle sorumludur. Kooperatifin sorumlu olduğu hususlarda ortaklara gidilebilmesi için, kooperatifin tasfiye edilmiş, sicilden silinmiş olması yeterli değildir. Kooperatif ortaklarına gidilebilmesi için, koo-peratif aleyhine takip yapılmış ve sonuç alınamamış olması gerekir. Tasfiye memurları alacaklıların haklarını korumakla yükümlüdür. Borçlu kooperatifin sicilden kaydının silinmesi tüzelkişiliği sona erdirmez. Bu nedenle alacaklı vekiline süre verilerek, tasfiye işlemleri ve ortaklarla ilişkileri tam olarak sona ermediği için, tüzelkişiliğin yeniden ihyası hakkında tasfiye kurulu ile ticaret sicili memurluğuna husumet tevcihi suretiyle, dava açmasının sağlanması, dava açıldığında sonucunun beklenmesi gerekir.




- 1163 sayılı KOOPERATİFLER KANUNU m.28,29,30
- 6762 sayılı TÜRK TİCARET KANUNU m.179,224,445



Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bolu Asliye 1. Hukuk Mahkemesi`nce davanın husumet yönünden reddine dair verilen 19.9.1995 tarih ve 1994/1323 E., 1995/675 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi`nin 9.6.1996 tarih ve 1996/2687-3274 sayılı ilamı ile; (... Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı kooperatif üyeliğinden haksız yere çıkarılmalarına dair yönetim kurulu kararının Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşen dava sonunda iptal edilmesine rağmen, ortaklık hakları olan Dairelerin verilmediğini ileri sürerek, müvekkilleri adına birer Dairenin verilmesinin sağlanmasını, bu mümkün olmaz ise her bir müvekkili için 300.000.000 TL`nin 26.12.1995 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin kooperatif başkanı olmadığını, kooperatifin 8.3.1993 tarihle tasfiye edildiğini, zamanaşımının dolduğunu ve davacıların yükümlülüklerini yerine getirmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre, dava tarihinde ortada tüzel kişiliğe haiz bir kooperatif bulunmadığından, davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir.
Kararı davacılar vekili temyiz etmiştir.
Davalı kooperatif dava tarihinden önce sicilden terkin edildiğine göre, mahkemece; tüzel kişiliği sona ermiş kooperatif aleyhine açılan davada, usûlünce taraf teşkilinin sağlanabilmesi için sicildeki kaydı ihya etmek amacıyla terkin kaydının kaldırılması konusunda dava açmak üzere davacı tarafa münasip bir önel verilmesi sonucu, Dairesinde tüzel kişiliğin canlandırılması ve taraf teşkilinin sağlanması halinde işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalının tüzel kişiliğinin bulunmadığından bahisle davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi doğru olmadığından, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kooperatif üyeliğinden ihraç edilen ortağın, ihraç kararının iptali üzerine, kooperatiften Daire verilmesi, olmadığı takdirde 600.000.000 TL`nin tahsili istemine ilişkindir.
Davacıların 15.7.1985 tarihinde davalı kooperatif yönetim kurulu kararı ile ortak oldukları, parasal yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle 3.10.1989 tarihinde ihraç edildikleri, ihraç kararının iptali istemiyle 5.12.1990 tarihinde dava açıldığı, ihraç kararının iptaline karar verilip kararının 19.5.1994 tarihinde kesinleştiği, iş bu davanın da 16.11.1994 tarihinde açıldığı, davalı kooperatifin amacı gerçekleştiği gerekçesiyle tasfiye edilip 8.3.1993 tarihinde Ticaret Sicili`nden silindiği hususunda uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, tasfiye edilip Ticaret Sicili`nden silinen kooperatifin davada husumet ehliyetine sahip olup olmadığı ve bu durumda bulunan kooperatifin ihyasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 1. maddesinde, kooperatifin tanımı yapılmış, 3. maddesinde kooperatifin kuruluşu hükme bağlanmış, 16/son maddesi ile ortaklıktan çıkarma kararı kesinleşinceye kadar ortaklık hak ve yükümlülüklerinin devam edeceği, 28. maddede kooperatifin sorumluluğu, 29. maddede sınırsız, 30. maddede sınırlı sorumluluğu, 31. maddesinde de ek ödeme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır.
Öncelikle, belirtelim ki davacıların ihracı ile ilgili karar iptal edildiğine göre, davacıların kooperatifin ortakları olup, 1163 sayılı kanunun 16/son maddesine göre hak ve yükümlülükleri devam etmektedir. Hal böyle olunca, kooperatifin amacının gerçekleştiğinden söz edilemez. O nedenle tasfiyenin sona ermediğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Kooperatifin Ticaret Sicili`nden silinmesi işlemi, kurucu değil, açıklayıcı nitelik taşır. Diğer bir anlatımla ancak gerçek durumu yansıttığı ölçüde hüküm doğurur.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 28. maddesine göre kooperatif mamelekiyle sorumludur. Kooperatifin sorumlu olduğu hususlarda ortaklara gidilebilmesi için, kooperatifin tasfiye edilmiş, sicilden silinmiş olması yeterli değildir. Kooperatifler Kanunu`nda TTK 179. maddesinden farklı bir hüküm getirilmiştir. Ancak, kooperatif aleyhine gerekli takibat yapılır, sonuç alınamaz ise sorumluluk durumlarına göre, ortaklara müracaat edilebilir. 1163 sayılı kanunun 98. maddesi delaletiyle TTK`nin 224 ve 445 maddeleri uyarınca tasfiye memurları alacaklıların haklarını korumak zorundadırlar. Borçlu Kooperatifin Ticaret Sicili`nden silinmesi tüzel kişiliğini sona erdirmez, bu nedenle davacı vekiline uygun süre verilerek, tasfiye işlemleri ve ortaklarla ilişkileri tam olarak sona ermediği için, kooperatif tüzel kişiliğinin yeniden ihyası hakkında tasfiye kurulu il ticaret sicili memurluğuna husumet tevcihi suretiyle, dava açmasının sağlanması, dava açıldığı takdirde bu davanın sonucunun beklenmesi kooperatifin yeniden ihyası halinde, Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamı doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eski kararda direnilmesi doğru değildir. O halde, usûl ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK`nin 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 17.9.1997 tarihinde oybirliği ile karar verildi.