Mesajı Okuyun
Old 20-04-2008, 12:26   #8
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

7.ÖRNEK(B)

Özge Baykan / Konuşmayan Adam

16 Nisan 2008


1- Yaşadıklarımı yazdığım kadar, yazdıklarımı da yaşıyorum. Yazmak bir bakıma kendi falına bakmak ve bu falın çıkması gibi. Her yazıdan sonra bir şeyleri geride bırakmış, bir şeylerle yüzleşmiş oluyorsunuz; ve böylece yazı hayatınızı dönüştürüyor.

2- "Yazarım," demek Türkiye'de bir lüks. Yazarlık, romancılık, edebiyatçılık kimlikleri öne çıkan kişilere hep gelen soru: "Asıl mesleğin nedir?" Benim de yukarıdaki üç seçenekle beraber ya da bunların dışında kendimi tanımlayabileceğim başka birçok kimliğim var. Birkaç yıl önce kendime, klasik meslek tanımlarıyla oynadığım çeşitli kartvizitler bastırmıştım. Bu kartvizitlerden birinde, Özge Baykan'ın altında meslek tanımı yerine İnsan yazıyor. Çünkü en uygun tanımın bu olduğunu düşünüyorum.

3- Konuşmayan Adam, dil, düşünce, susmak, konuşmak, nerede konuşmak, susmayı bilmek, az konuşmak, çok konuşmak, güzel konuşmak, konuştukça batmak, gibi izlekler üzerinden bir anlamda suskunluk üzerine konuştuğum bir kitaptı. Konuşmayan Adam, her şeyin zaten konuşulmuş olduğunu fark ettiğinde konuşmaktan kendi adına vazgeçiyor. Özgeci bir tutum; ama başkalarının konuşmaya devam etmesine de pek karışmıyor. Kendi adına yapması gerektiğini düşündüğünü yapıyor yalnızca, yine de kendi çelişkisinden kurtulması zor.

4- Yazmanın kendisinin başlı başına politik bir eylem olduğunu düşünüyorum; çünkü bir şeyleri değiştirme ve bir şeylere işaret etme öngörüsünden hareket eder. Fakat edebiyatta başat unsur dil olduğuna göre, estetiğin her zaman gözetilmesi gereken bir kaygı olmasından yanayım.

5- Var. Bitmiş bir roman dosyam var, adı Tutkunlar. Tutkunlar, mekân, zaman ya da karakter özellikleri gibi ayrıntılarla birbirine bağlanan kısa öykülerden oluşan bir roman. Kitap Lahor'dan Londra'ya, Rodos'tan İstanbul'a, dünyanın farklı yerlerinde geçiyor; buna bağlı olarak romanın kahramanları da farklı milletlerden. Aşka, evliliğe, iyiliğe, kötülüğe, ideallere, dürüstlüğe ve yalana, dostluğa ve tüketime dair bir kitap.

Notos Kitap, 100 sayfa
Konuşmayan Adam her keşfinin önceden başkaları tarafından zaten ortaya çıkarılmış olduğunu gördüğünde sustu. Söylediği ve söyleyebileceği her şey nasılsa söylenmiş. O zamana kadar herkes gibi konuşan bir insan olduğundan, pek de farklı bir özelliği yoktu. Adını bile kendi ağzına alamadı zaten. Nasıl alsın ki? Adı ona sustuktan sonra verildi. Ama yine de o düşünmeye devam etti. Sözleri ağzına geldi de çıkaramadı. Konuşmayan Adam tutunamayan olarak da görülebilir. Ama tutunamaması konuşmamasından kaynaklanmıyor. Ayrımı iyi yapmak gerek. Asıl sorunu, düşüncelerinin yaratıcı olmadığına inanması. Kendini genellemiş. Sonra da işin içinden çıkamamış. Şimdiye kadar yaşama ait her üretimini başkalarında gördüğünden kendi kendini ezmiş. Kimse bir şey dememişken. Sonra da vazgeçmiş. Düşünmekten değil, daha çok, aslında tamamıyla konuşmaktan. Peki, düşünmemeye çalıştı mı? Hayır, böyle özel bir çabası olmadı. Bir de, kendi de düşünürken eğleniyor; otoritesiz ve mesafeli durmaya çalışarak düşünüyor. Konuşmayan Adamın yazmadığını da ayrıca belirtmek gerek. Yazmamasının nedeni daha da derin. Korku denebilir? Olabilir. Konuşmayan Adamın başkalarını taklit ettiği suçlamasıyla yüzleşmekten korktuğu kendince de malum.