Mesajı Okuyun
Old 10-09-2004, 14:42   #1
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Şüpheden Sanık Yararlanır İse "vicdani Kanaate Göre Hüküm Kurulabilir Mi? "

Alıntı:
Madde 138 - Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.



"... Anayasaya,kanuna ve hukuka uygun olarak..." "...vicdani kanaatlerine göre..." karar vermek zorunda olan mahkemeler/hakimler ne hikmetse, ceza hukukunun evrensel kaidesi olan "...şüpheden sanık yararlanır..." ilkesine itibar etmez ve Türkiye'de hep vicdani kanaatlere göre hüküm tesis ederler...

Benim kafama takılan soru şudur:

" Vicdani kanaat ile hüküm kurulması şüphenin olduğu davalarda mümkün olabilir mi? "

Başka bir ifade ile: "Şüpheden sanık yararlanabiliyorsa vicdani kanaat ne işe yarar?"

Anayasamız çok açık şekilde ortaya koymuştur: "Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak..."

Şüpheden sanık yararlanır ilkesi bir hukuk kuralıdır. Dolayısıyla Hukukun şüpheden sanığı yararlandırdğı durumlarda hakim "vicdani kanaatini kullanamaz" diye düşünüyorum..

Sizler ne dersiniz?

Saygılarımla..


Bir Yargıtay Kararı:
Alıntı:
xxxxxxxxxxxxxxxx
213 sayılı Yasaya aykırı davranışta bulunmak suçundan sanık Ömer’in, aynı Yasanın 344/6. maddesi yollamasıyla 359. maddesi uyarınca 5.670.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, (Keskin Asliye Ceza Mahkemesi)nce 27.12.1989 gün ve 70-97 sayı ile verilen hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edildiğinden, dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, 9.5.1990 gün ve 1260-1896 sayı ile;

(Savunma gözönüne alınarak, 23301-23350 A seri nolu fişlerin teslim edilip edilmediğinin matbaa yöneticilerinden sorulması ve gerektiğinde tanık olarak ifadelerine başvurulması, öte yandan vergi mahkemesine başvurduğu ileri sürülmesine göre bu davaların niteliği saptanarak, olayla ilgili bulunduğu takdirde sonucunun beklenmesi gerektiği düşünülmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması) isabetsizliğinden bozmuş,

Yerel Mahkeme ise, 11.7.1990 gün ve 34-52 sayı ile; perakende satış fişlerinin basımı ve kullanımı ile ilgili esasların 213 sayılı Yasanın mükerrer 257. maddesinin 2. fıkrası gereğince hazırlanan ve 2.2.1985 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan Yönetmelikle düzenlenen 14. maddesindeki, "özel anlaşmalı matbaa işletmecisi, basıp teslim ettiği belge için en az üç nüsha bilgi formu düzenlemekte, teslim alan mükellefle birlikte imzaladıktan sonra mükellefin bağlı bulunduğu Vergi Dairesine ve Defterdarlığa 15 gün içinde birer nüshasını göndermek zorundadır" hüküm karşısında, satış fişlerini basan Ö...Matbaası satış fişi ile ilgili bilgi formunu Defterdarlığa gönderdiğinden, vergi kontrolörleri tarafından bu satış fişleri sanıktan incelenmek üzere istenmiş, sanık ise teslim etmemiştir. Bu nedenle savunma doğrultusunda soruşturmanın genişletilmesine gerek yoktur, biçimindeki açıklamalarla önceki kararda direnmiştir.

Bu hüküm de sanık müdafii tarafından süresinde temyiz edildiğinden dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın "bozma" istekli 12.3.1991 gün ve 9/3968 sayılı tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

İncelenen dosyaya göre;

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, maddi gerçeğin araştırılması bakımından, sanığın savunması doğrultusunda soruşturmanın genişletilmesine gerek bulunup bulunmadığı hususundadır.

Sanık aşamalarda değişmeyen savunmasında, Vergi Kontrol Memurları tarafından incelenmek üzere 23301-23350 A Seri nolu satış fişlerinden ibaret cildin kendisinden istendiğini, ancak bu numaraları taşıyan A Seri nolu bir ciltten ibaret satış fişlerini Ö.....Matbaası’ndan teslim almadığını, idare ile uzlaşmaya gittiğini, uzlaşamadıkları konuyla ilgili olarak Vergi Mahkemesine dava açtığını, ileri sürmektedir.

Yerel Mahkeme ise, 2.2.1986 gün ve 18654 numaralı Resmi Gazete’de yayımlanan "Vergi Usul Kanunu Uyarınca Vergi Mükellefleri Tarafından Kullanılan Belgelerin Basım ve Dağıtımı Hakkında Yönetmelik" 14. maddesinde; "Bilgi formu düzenleme ve bildirim" hususunun düzenlendiğini, buna göre; "Matbaa işletmecileri basım ve dağıtımını yaptıkları belgelerle ilgili olarak örneği ekli bilgi formundan en az üç nüsha düzenleyecekler ve bu formu belgeyi teslim alan ile birlikte imzaladıktan sonra bunlardan bir nüshası kendilerinde kalmak üzere, birini mükellefin bağlı bulunduğu vergi dairesine, diğerini ise anlaşmayı yapan Defterdarlığa belgelerin teşmilini izleyen 15 gün içinde vereceklerdir" hükmünün getirildiğini belirterek, vergi kontrolörlerinin istedikleri suça konu satış fişlerinin Vergi Dairesi ve Defterdarlığa bildirilmesi nedeniyle, satış fişlerinin sanığa teslim edildiğinde kuşku bulunmadığından, vergi mahkemesindeki davanın ise bu davayı etkilemesinin söz konusu olamayacağından savunma doğrultusunda araştırma yapılmasına gerek bulunmadığını, benimseyerek önceki hükümde direnmiştir.

Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz ve yasanın gerekçesinde açıklanan temel prensiplere göre;

a) Herşeyin kanıt olabileceği,

b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri,

c) Hakimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (Hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği),

d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı,

e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği,

f) Kanıt değerlendirmede hakimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp, hakimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (Vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel felsefe ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır.

O halde, bazı hususların yönetmelikte şu veya bu biçimde düzenlenmesi gerektiğine ilişkin hükümlere bağlı kalınarak, o hususta başkaca kanı toplanamayacağını benimsemek yukarda açıklanan ilkelere aykırı davranmak demektir.

Uyuşmazlık konusu olayda, satış fişlerini Vergi Dairesi ve Defterdarlığa bildirilmesini düzenleyen Yönetmeliğin 14. maddesi uyarınca, baskı işini yapan matbaaca işlem yapıldığından bahisle bu konuda sanığın ileri sürdüğü kanıtların toplanmaması ceza yargılamasının kanıt serbestliği ve vicdani kanaat sistemine aykırıdır.

O halde, savunma doğrultusunda, 23301-23350 A Seri nolu fişlerin sanığa teslim edilip edilmediği matbaa yöneticilerinden sorularak, gerek görüldüğünde tanık olarak dinlenmeleri gerekir. Sanığın Vergi Mahkemesine açtığı dava, uyuşmazlık konusu olay bakımından bekletici ön sorun niteliğinde bulunmadığından sonucunun beklenmesine gerek yoktur.

Açıklanan doğrultuda soruşturma genişletilerek sanığın hukuki durumu değerlendirilmelidir. Bu itibarla direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklandığı üzere sanık müdafiinin temyiz itirazları ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, direnme hükmünün (BOZULMASINA), 8.4.1991 gününde oybirliğiyle karar verildi.


Kaynak={YKD. Ocak-1992 s: 115}