Mesajı Okuyun
Old 27-03-2007, 20:41   #41
calikusu_kamuran

 
Acil siyaset: özneye görelik, hukuk: nesnenin kendine görelik.

KONUYU ANLAMAK ADINA ÖN ALINTI
Su kendine göre hiçbir zaman değişmez ama su toprak için, insan için, çocuk için, çöldeki kişi için, kutuptaki kişi için her zaman değişiklik gösterir ama SU KENDİSİ İÇİN HEP AYNIDIR. Eğer sayılan her bir varlık suyu H201 den oluşmuş bir varlık olarak görmekte ise sorun yoktur çünkü artık olanın kendisi gözüyle bakılmıştır olana, ama çöldeki insan için susuzluğu gideren şeydir-toprak için çözücü bir maddedir gibi değişik tanımlar yapılmaktadır ama bunların hiç biri SUYUN KENDİSİNİ İFADE ETMEZLER. Onlar suyun sadece adları gibidir, ve değişkendir ve değişebilir çünkü bu sefer SUJELERE GÖRELİ bir tanım yapılmıştır yoksa NESNENİN kendine göreli bir tanım değil. Şimdi biz buna göre HUKUKUN ÖZ VARLIĞINI KENDİNE GÖRE tanımlayabilecek miyiz? Sorun işte budur, bana göre değil, OLMASI GEREKEN HUKUK DENİLEN ŞEY EĞER VAR İSE KENDİ VARLIĞI NEDİR bunu bulmak bizim işimiz. Eğer onun kendine göre tanımı yani ne olduğu bulunur ise ASLA HİÇ BİR YERDE DEĞİŞMEYECEKTİR ARTIK. Bunun için nelerin bilinmesi icap eder artık, elbette SOMUT HAYATIN NE OLDUĞU KESİN VE TÜMEL OLARAK bilinmek icap eder ki HUKUK SOMUTUN ta kendisinin bir MODELİDİR/ÖRNEĞİDİR.

Alıntı:
Yazan Av.Denizhan Erbek
Sn.Av. Armağan Konyalı’nın bakış açısı “ her görüşe göre” farklı bir “olması gereken hukuk” vardır. Güzel bir saptama,fakat ben tırnak içinde her görüşü yasa koyucunun görüşü olarak almak istiyorum ve o zaman da “olan hukuk” olması gerekecektir. Çünkü;olması gereken her görüşe ya da kişiye göre değil de verdiği örnekteki gibi topluma göre değişen-ananelere ve göreneklere,ekonomik yapısına,sosyal ve kültürel farklılığına göre-bir olması gereken hukuk olmalıdır.

Sn. Çalıkuşu’nun da bahsettiği üzere “en iyiye arayış daima olacaktır” ve bu da “olması gereken” e doğru giden bir yoldur ki olması gereken ise hayallerimizdir.Peki nedir bu hayallerimiz elbette bunun içinde evrensel boyuta yaşayan,eşitlik,höşgörü,özgürlük vs. mesela, kabaca keşke dünyada herkes eşit bir şekilde yaşantısını sürdürse biri üşürken dibindeki sıcak yatağında yatmasa işte bu keşkeleri hayatı geçirecek,yerine getirecek temelden bir hukuk revizyonu(konumuz şuan sadece hukuk olduğu için yoksa bir çok revizyon gerekecek “topluma göre”) gerektirecek ki; bu da o sistemde var olan ideolojik yapının yansıması olan yasa koyucunun iradesinin bizzat kendisinin revizyonudur ve aynı zamanda yok oluşudur.Bu yüzdendir ki Sn.Cesur yüreğin belirttiği gibi “her-ya da hiçbir- yürürlükteki hukuk olması gerekeni dile getirmiyor.” Getirmeyecek de..

Sn.Bektaş,gerçekten güzel saptamalarda bulunmuşsunuz,fakat “olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir.Ancak konumuzun siyasetle alakasının bulunmadığını belitmişsiniz,ancak siyaset de felsefenin içindedir,bence bu konuya da değinseniz konunun bütünlüğü,genelliği açısından güzel olacaktı.

Sn. Çalıkuşu bir diğer yazınızda-26 numaralı yazısında-kanımca “olması gereken” açısından “hukuk”u kişisel bir irade,özlem ve isteğe indirgemişsiniz.kişinin kendi bulunduğu durumdan daha iyiye gitme çabası ve hayali ve bu yetkinin kendisine verilmesi olması gereken değil aksine bizi olması gerekenden uzaklaştıran bir durumdur.Çünkü,her bireyin kendi beyninde yarattığı bir olması gerekenle “olması gereken hukuk”a yaklaşılmaz aksine uzaklaşılır.Bu bireysel bir tatmindir aynı zaman da..Oysa öyle bir olması gereken düşünülecek ve pratiğe dönüşümü için hukuksal sistemin işleyişine yerleştirilecek ki,bu kazanımla toplumsal tatmin sağlanacaktır aynı anda..
Kanımca;“Olması gereken” hiçbir zaman anlamını kavram ve içerik olarak kaybetmeyecektir, “olan hukuk”a evirilmeyecektir. Diyalektik ne zaman ölür o zaman olması gereken bakımından hukuk ve olan hukuk ölecektir.çünkü bu iki cümle gece ile gündüz gibidir..
sevgi dolu selamlar..

Eğer yazınızın hepsini almasam, kopukluk olacak diye düşündüm, o nedenle hepsini aldım.

ALINTI: Av.Denizhan Erbek: Sn.Bektaş,gerçekten güzel saptamalarda bulunmuşsunuz,fakat “olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir.Ancak konumuzun siyasetle alakasının bulunmadığını belitmişsiniz,ancak siyaset de felsefenin içindedir,bence bu konuya da değinseniz konunun bütünlüğü,genelliği açısından güzel olacaktı.

Fakat yazım esasta yukarıdaki yazıdan doğmak icap eder diye düşünmekteyim, çünkü çok kavram buradan açılıma girmeli diye düşünüyorum.
ÖNERMELERİMİZ

1-Sn.Av. Armağan Konyalı’nın bakış açısı “ her görüşe göre” farklı bir “olması gereken hukuk” vardır.
2-o zaman da “olan hukuk” olması gerekecektir
3-“olması gereken”e ulaşmaya çalışılmasının engellerinden biri de -belki de en önemlisi- siyaset ve ideolojidir
4-Çünkü,her bireyin kendi beyninde yarattığı bir olması gerekenle “olması gereken hukuk”a yaklaşılmaz aksine uzaklaşılır.Bu bireysel bir tatmindir aynı zaman da..Oysa öyle bir olması gereken düşünülecek ve pratiğe dönüşümü için hukuksal sistemin işleyişine yerleştirilecek ki,bu kazanımla toplumsal tatmin sağlanacaktır aynı anda..
5-Kanımca;“Olması gereken” hiçbir zaman anlamını kavram ve içerik olarak kaybetmeyecektir, “olan hukuk”a evirilmeyecektir. Diyalektik ne zaman ölür o zaman olması gereken bakımından hukuk ve olan hukuk ölecektir.çünkü bu iki cümle gece ile gündüz gibidir..
sevgi dolu selamlar..

Şimdi, tüm bunlara istinaden şu sonuçları çıkarabilir miyiz?
Ortada var olan şeyi kendine bağlı kalarak betimleyiniz denmiş olsa biz artık olanı nesnel gerçekliği içinde betimlemiş olmaktayız. Ve böyle bir durumda mevzuatı aynen göstermiş oluruz, şimdi olması gereken kavramı bu olanın betimlenmesinin tersi ise, olması gereken kavramı artık BİZE GÖRELİK içermektedir öyleyse. Olan kavramında bir KENDİNE GÖRELİK anlatımı vardır, olması gerekende ise NİSBİLİK-BİZE GÖRELİK vardır. Somut var olanın aynen görüntüsü HERKESE GÖRELİK taşır, ama onun dışına çıkış ise BELLİ BİR KESİME GÖRELİK taşır. Su herkese göre H2O1" dir, fakat bir başkası için aşık olunan bir varlık olabilir öyle değil mi? Şu halde olması gereken kavramı esasta bir SUBJEKTİFLİK içermektedir yoksa NESNELLİK değil. Suyun olduğu yerden hayata bakmak bir olan olarak değerlendirilmektir aksine bizim olduğumuz yerden suya bakmak ise bir subjektiflik içerebilmektedir. Suyun hayatta kendini tanımlaması BİR OLANDIR, peki suyu bizim kendimize göre tanımlamamız ise BİR OLMASI GEREKENDİR. Yani ben su için, onun somut yapısından farklı bir yargı koyarsam artık bir olması gereken kavramı ortaya koymuş olurum. Ama bu bana görelik taşır, yoksa suya görelik değil. Buradan bağlantılı bir soruya geçmek istiyorum, ŞEKLİLİK kavramı bize neyi ifade eder?

Demek ki sonuç olarak, siyaset kavramı ile olması gereken kavramı arasında sıkı bir bağ var ve belki de aynı şeyleri ifade ediyorlar. İdeoloji-ideal-formel-biçimsel-yapısal-siyasi gibi kavramlar aynı şeyi mi anlatıyorlar bu anlamda?

Yani esas olarak KAVRAM varlıklarını ölçüt olarak alalım ve bu kavram bize KARAR kavramını ifade etsin. Şimdi, bir karar alalım diyelim ki BÜTÜN TAŞLAR SIVIDIR beni bu karara vardıran delil nerededir elbetteki aklımdaki oluşumlardır çünkü bu kararın somut alemde DELİLİ-KANITI-DAYANAĞI yoktur. Peki ŞU TAŞ SERTTİR denmiş olsa görüyoruz ki burada artık DAYANAK-DELİL somut bir varlıktır, yani KARARIN delili artık somut bir varlıktır. Şimdi buna göre OLANA dayanmak ile OLMAYANA dayanmak arasında büyük bir fark olsa gerektir. Olmayan durumu artık bizim için henüz olması gerekendir, çünkü olan kavramı herkes için AYNI DEĞERİ taşır ki onun için farklı tanımlar yapılamaz, ama olmayan şey için çok fazla tanımlamalar yapılabilir çünkü duyulara seslenmiyorlar ki henüz, herkes AYNI ŞEYİ DUYSUN ondan. Bir şey olan olmayınca, onu ölçecek ortak kriter de yok demektir. Böylece herkes farklı bir kriter belirleyip ölçümler yapabilir onun hakkında ama bir kere kriteri bile yanlıştır veya ortak değildir onun için. Demek ki DEĞERLERİMİZ kavramı bizim bir şeye verdiğimiz AD gibidir, yani ad değişir ama ortada olan şeyin kendisi tüm dünya insanları için aynı şeydir. Şimdi burada AD kavramı nedir? O bir akıl ürünüdür doğada somutuyla var olan bir şey değildir, bir ELMA sesi her bir toplum için farklı bir anlam-değer-karşılık taşıyabilir. Öyleyse AKIL YARATISI ile SOMUT YARATILAR arasında bir fark vardır. Bir akıl yaratısı bir akılda oluşabilmiş iken diğer bir akılda oluşamayabilmektedir. En basitinden KAVRAM denilen şey bir akıl yaratısıdır ve gerçeklikte onun varlığı yoktur, bir AKIL KABÜLÜ olarak varlık gösterir. İstenirse akıl tarafından bir gün değiştirilebilir. Ama deniyor ki tüm insanlık için geçerli olan bir olması gereken vardır ve bulunmalıdır deniyor, elbette olabilir ama yine bu kanaatimce olanlardan elde edilecektir. Çünkü değişmez olan, olanın kendisidir ki akıl kabulleri her zaman değişir. Bir gün insan gerçekliği ve evrensel gerçeklik TÜMÜYLE akıl tarafından çözülür ise artık onun için de uygun olan bir SOMUT GERÇEKLİK olarak elbet bulunacaktır.

Sonuç olarak, Ahmetin" in cismani varlığı ortadadır ama Adı değiştirilebir. Ahmet doğa ürünü iken, adı ise akıl ürünüdür. Şimdi OLMASI GEREKEN bir akıl ürünüdür, oysa OLAN doğanın bir ürünüdür. Su kendine göre hiçbir zaman değişmez ama su toprak için, insan için, çocuk için, çöldeki kişi için, kutuptaki kişi için her zaman değişiklik gösterir ama SU KENDİSİ İÇİN HEP AYNIDIR. Eğer sayılan her bir varlık suyu H201 den oluşmuş bir varlık olarak görmekte ise sorun yoktur çünkü artık olanın kendisi gözüyle bakılmıştır olana, ama çöldeki insan için susuzluğu gideren şeydir-toprak için çözücü bir maddedir gibi değişik tanımlar yapılmaktadır ama bunların hiç biri SUYUN KENDİSİNİ İFADE ETMEZLER. Onlar suyun sadece adları gibidir, ve değişkendir ve değişebilir çünkü bu sefer SUJELERE GÖRELİ bir tanım yapılmıştır yoksa NESNENİN kendine göreli bir tanım değil. Şimdi biz buna göre HUKUKUN ÖZ VARLIĞINI KENDİNE GÖRE tanımlayabilecek miyiz? Sorun işte budur, bana göre değil, HUKUK DENİLEN ŞEY EĞER VAR İSE KENDİ VARLIĞI NEDİR bunu bulmak bizim işimiz. Eğer onun kendine göre tanımı yani ne olduğu bulunur ise ASLA HİÇ BİR YERDE DEĞİŞMEYECEKTİR ARTIK. Bunun için nelerin bilinmesi icap eder artık, elbette SOMUT HAYATIN NE OLDUĞU KESİN VE TÜMEL OLARAK bilinmek icap eder ki HUKUK SOMUTUN ta kendisinin bir MODELİDİR.

Bu anlamda icra iflas hukuku şekli delillere dayanmış kararlardır demek ne anlama geliyor daha kolay anlaşılabilir, bir şeyin kendine göreli tanımı ile yazılı bir belgedeki tanımı ayrı ayrı haller gösterebilir. Bu nedenle, olanı kendinde görmek objektifliği anlatırken, yazılı bir belgede görmek ise o belgeye göreliği anlatır. Ben bir şeyin kendinden herkesle aynı karara varabilirim ama yazılı belgede ise yazılı belgenin delalet ettiği karara varırım. Bu anlamda hukuk yargılamasındaki kararlar delillerin kendilerine dayalı kararlar iken, icra iflas hukukundaki kararlar ise göreli delillere dayanan kararları ifade ederler. Şekli karar ile maddi karar aslında şekli delile dayalı karar ile maddi delile dayalı kararı ifade ederler.

Umarım konuyu anlamak adına hep birlikte yürütme imkanımız olur,

SAYGI VE SEVGİLERİMLE