Mesajı Okuyun
Old 12-03-2019, 12:50   #68
ersintoker

 
Varsayılan Hakikaten Nuran'dı

Arkamdan gelip kafasını uzattı, selamunaleyküm dedi yüzüme…

Ada ile buluşmak üzere az sonra, Bostancı’da trafik lambalarından yolu geçmiş, midye satıcılarının arasından yürüyordum.

Sıkça olur, yolda biri seni çevirir, önce selamlar sonra bir şey sorabilir miyim der, sen de acemiysen adres falan soracak sanıp buyur dersin, sonra binbir dereden sular getirerek senden para ister, kimi hakikicidir kimi değildir, şu şehrin kırk tilkili halini bilenler hemen dönüp uzaklaşır.

Selamunaleyküm… Ben de önce yukarıdakilerden sandım ama tip pek de yabancı değil. Seni tanıdım dedi. Evet, ben de çıkarır gibi oldum ama iyice emin olabilmek için kurcalıyorum belleğimi… Sen tanıdın mı diye sordu bu kez. Evet dedim, İrfan değil mi? Yok Hasan. Tamam ya Hasan… hakikaten Hasan’dı! N’aber hayrola? Hasan, Kadıköy Hasırcıbaşı’nda oturduğumuz yıllardan yani yirmi yıl öncesinden çıkıp gelmiş, apartmanın kapıcısı, iyi çocuktu, güler yüzlüydü, Kütahyalıydı ki hemşeri de sayılırdık. Ada, o apartmana taşındıktan bir süre sonra dünyaya gelip aramıza katılmıştı, Yoğurtçu parkta arabasının içinde gezintiye çıktığımızda ağaçları görür görmez esnerdi, ağzına emziğini alır almaz da uyurdu.

Seni görünce tanıdım hemen dedi Hasan, adımı hatırlıyor muydu bilmem. Önemli mi? Değil! Şimdi Yunus’ta çalışıyorum diye devam etti. Yunus dediği Kartal’ın bir banliyö istasyonu, herhalde oralarda bir yerde, söyledi ama şimdi unuttum, önemli mi? Değil.

Karım öldü, evlenmedim. Yapma Hasan! Siz orada değil miydiniz? Değildik Hasan yoksa hatırlamam mı? Adı… Nuran. Tamam, şimdi hatırladım. Çocuk var mıydı Hasan. Vardı ya küçüğü engelliydi… Tuh, nasıl unuturum, tabii iki de çocuk vardı.

Apartmana yeni taşındığımız günler, kömürlü kaloriferden doğalgaza geçme yaygınlaşmıştı. Yönetici, kömür aldığı yere önemli bir borç takmış, apartman ahalisi de işin içinden çıkmaya çalışıyordu, yönetim Hasan’ın bodrum kattaki penceresiz kapıcı dairesinde toplanmıştı. Onların ev hallerine de o gün tanık olmuştum.

Çok gençti daha… Hasan neyi vardı eşinin? Kanser! Al silahı vur şimdi bu hastalığı hemen oracıkta! Hasan, sanki her şeyi en kestirmeden bir çırpıda söylemek istiyordu, ayrıntılara, havadan sudan muhabbetlere girmeden…

Hadi, ben gideyim artık, seni tanıdım da bir görüneyim dedim. Tamam Hasan diyorum, yarım yamalak vedalaşıp ayrılıyoruz. O gidiyor, her şey yarım kalıyor, bir süre zihnimi toparlayamıyorum. Sanki Hasan sırf bu haberleri vermek için günlerce izimi sürmüş sonunda beni bu sisli puslu İstanbul akşamının görünür bir anında bulup yakalamıştı.

Yürüdüm, kırıktan iyileşen ayağımın üzerinde şimdi biraz daha fazla sekiyordum. Hakikaten Nuran’dı… Şimdi çok net gelmişti gözlerimin önüne hayali… Pembe beyaz değirmi yüzlü, saf, çilekeş ama direngen Nuran… O güzel yüze ölüm nasıl yakışmıştı?