Mesajı Okuyun
Old 05-01-2008, 16:02   #37
fikirbay

 
Varsayılan adalet neden mülkün temelidir?

Her ülkede, elbette, her türlü haksızlık veya kötülük vardır. Ama haksızlığa veya kötülüğe uğrayanlar, şöyle düşünürler; ''Haksızlığa/kötülüğe uğradım ama, benim bir Devletim ve Devletimin bir ADALET/HUKUK ÖRGÜTÜ var ve bu sayede hakkımı mutlaka alırım veya bana kötülük edenlere bunun hesabını sorarım.''

Haksızlığa/kötülüğe uğrayanlar, sırf bu sebeple, yani biz bu Devletin çatısı altında haksızlığa/kötülüğe uğruyoruz diyerek, kendi Devletlerinden soğumazlar veya kendi Devletlerine karşı güven duygusunu yitirmezler. Çünkü, son bir umut vardır ve Devletin ADALET/HUKUK ÖRGÜTÜ sayesinde haklara kavuşma imkanı/ihtimali mevcuttur.

Amaaa, bizzat kendi Devletinin ADALET/HUKUK ÖRGÜTÜ'nün haksızlığına uğrayanlar veya ADALET ÖRGÜTÜ tarafından da ayırımcılık yapıldığının ve çifte standart kullanıldığının farkına varanlar, kendi Devletinden soğurlar ve kanımca; vatandaşların, kendi Devletlerine karşı güven duygusunu yitirmelerinin müsebbibi, o ülkede o vatandaşlara haksızlık/kötülük yapanlar değil, o vatandaşların son ümitlerinin de sönmesine, son kertede de haksızlık ve ayırımcılık yaparak yol açabilen ''hukukçu''dur.

Çünkü, haksızlığa/kötülüğe uğrarsanız koşacağınız/başvuracağınız son bir merci vardır.

Ama, ''hukuksuzluğa'' uğrarsanız ve bizzat Devletin hukukçuları da haksızlık/kötülük üretmeye başlamışlarsa, artık, o ülkede, gideceğiniz bir yer de yoktur, sıfırı da tüketmişsinizdir ve bu duygu/düşünceler, Devletinizden soğumanıza ve son ümidi de yitirmenize ve çaresizliğe sürüklenmenize sebep olduğu için, bir daha onarılamaz şekilde hınçlanmanıza ve hatta Devlet mekanizmasına karşı ''düşmanlık'' duygularına kapılmanıza ve husumet beslemenize yol açabilir ve bu durumun ''hukukçulardan'' başka bir sorumlusu da yoktur.

Kimse, haksızlığa/kötülüğe uğradığı için, Devletinden soğumaz veya Devletine güvenini yitirmez, ama ADALETSİZLİĞE / HUKUKSUZLUĞA uğrayınca iş değişmektedir.

AMAN ''DEVLETE VE DEVLET KURUMLARINA ZARAR GELMESİN'' GEREKÇESİ VEYA ''DEVLETİ KORUMA'' REFLEKSİ İLE HUKUKSUZLUĞA BİLEREK GÖZ YUMULUR VEYA SES ÇIKARILMAZSA, DEVLET, İŞTE, ASIL O ZAMAN, KORUNMASIZ KALIR.

ÇÜNKÜ, HUKUK DEVLETİN TA KENDİSİDİR.

HUKUKÇU, BEYNİNDEKİ ''DEVLETİ KORUMA İÇGÜDÜSÜ''NÜ ÖLDÜREREK, SADECE ''GERÇEK'' VE ''DOĞRU''YA İMAN ETMELİDİR. HUKUKÇU, GERÇEĞİ VE DOĞRUYU KORUYABİLDİĞİ ÖLÇÜDE, DEVLETİ KORUYABİLİR.

DEVLETİ KORUMA ADINA ASKERLERİN DEMOKRASİYİ YOK ETMESİ NE KADAR ZARARLI İSE, DEVLETİ KORUMA ADINA ADALETİ KATLETMEK DE AYNI ORANDA ZARARLI VE HATTA DAHA DA KÖTÜDÜR.

ÇÜNKÜ, ADALET MEKANİZMASININ ONARILMASI, DEMOKRASİNİN ONARILMASINDAN ÇOK DAHA ZORDUR.

HUKUK, GERÇEĞİN VE DOĞRUNUN KAZANMASI DEMEKTİR. GERÇEĞİ VE DOĞRUYU BİR KENARA BIRAKALIM VE NE PAHASINA OLURSA OLSUN, BİZ, DEVLETİ VE KURUMLARINI KORUYALIM DİYEN HUKUKÇULAR DEVLETİN İÇTEN ÇÜRÜMESİNE VE SON KERTEDE YIKILMASINA YOL AÇARLAR Kİ, BU NE TRAJİK BİR PARADOKSTUR.

HUKUKTAN TAVİZ VEREREK DEVLETİ KORUMAYA KALKIŞMAK, DEVLET MEKANİZMASINI ''TAM KALBİNDEN'' ÇÜRÜTEN BİR PARADOKS, İYİ NİYETLİ BİR DÜŞÜNCE YANILSAMASIDIR.

Tam da bu yüzden ''ADALET MÜLKÜN TEMELİ'' olsa gerektir.

Saygılar.