Mesajı Okuyun
Old 26-01-2003, 16:39   #1
Hamdi Sırrı Duyguseli

 
Varsayılan Boşuna Beklemenin Gittikçe Boşunalaşması

· Çok kalabalık bir otobüs durağında bekliyorsunuz.
(avukat yazıhanesi ile dolu bir işhanının bir yazıhanesinde de siz bekliyorsunuz)

· Beklemekten başka çareniz yok. Gideceğiniz yere metro, dolmuş çalışmıyor. Taksiler dolu geçiyor.
(Beklemekten başka çareniz yok. Hukukçusunuz, başka iş bilmiyorsunuz. Hakim savcı noter sayısı sınırlı tutuluyor, sizi bu mesleklere almıyorlar)

· Siz bekledikçe durak yeni gelenlerle kalabalıklaşıyor. Okul çıkış saatinde iyice kalabalıklaşacak.
(Yeni işhanları avukat yazıhaneleri ile doluyor. 38 hukuk fakültesinden mezun olacak binlerce yeni meslektaşınız var)

· Neden beklediğinizi bilmiyorsunuz. Ama yine de beklemeyi sürdürüyorsunuz. Kendi kendinize bile söyleyemediğiniz bir umudunuz var :beş otobüsün birden arka arkaya gelmesi mucizesi.
(Neden beklediğinizi bile bilmiyorsunuz. Ama yine de bekliyorsunuz. Kendi kendinize bile söyleyemediğiniz bir umudunuz var: beş davanın birden arka arkaya gelmesi mucizesi)

* Sorunu zamana bırakmışsınız. Kendi çözemediğiniz sorunu zamanın çözeceğini biliyorsunuz. Elbet durakta yaşlanıp gitmeyeceksiniz. Birkaç saat sonra da olsa bir otobüs gelecek.

(Sorunu zamana bırakmışsınız. Kendi çözemediğiniz sorunu zaman çözeceğini umuyorsunuz. Yazıhanede yaşlandıkça işler çoğalacak. On yıl sonra da olsa dava gelecek)

* Dayanabilirsiniz. Sırtınız ağrısa da birkaç saat daha bekleyebilirsiniz.

(Dayanabilirsiniz. Sıkıntılı olsa da on yıl daha bekleyebilirsiniz)

· Aynı kaderi paylaştığınız için durakta diğer bekleyenlere bir yakınlık duyuyorsunuz. Ama gelecek otobüste onlar da hak sahibi olduğundan kalabalıktan hoşlanmıyorsunuz.
Bazılarının durağı bırakıp gitmesini istiyorsunuz. Özellikle sizden sonra gelenlerin gitmesini daha çok istiyorsunuz. Ama bu isteğinizi kimselere söyleyemiyorsunuz.

(Aynı kaderi paylaştığınız için baronuzdaki diğer avukatlara bir yakınlık duyuyorsunuz. Ama gelecek davalarda onlar da pay sahibi olduğundan kalabalıktan hoşlanmıyorsunuz.
Bazılarının mesleği bırakıp gitmesini istiyorsunuz. Özellikle sizden sonra mesleğe başlayanların gitmesini daha çok istiyorsunuz. Ama bu isteğinizi kimselere söyleyemiyorsunuz.)

· Duraktaki diğer yolculara neden beklediklerini soruyorsunuz. Onlar da çaresizlikten beklediklerini söylüyorlar. Hep birlikte bu çaresizliğe neden olanları kınıyorsunuz. Ama eyleminiz bundan ibaret kalıyor. Çaresizliğe neden olanların cezası kınama düzeyinde kalıyor.
(Baronuzdaki diğer avukatlara neden beklediklerini soruyorsunuz. Onlar da çaresizlikten beklediklerini söylüyorlar. Hep birlikte bu çaresizliğe neden olanları kınıyorsunuz. Ama eyleminiz bundan ibaret kalıyor. Çaresizliğe neden olanların cezası kınama düzeyinde kalıyor.)


· Kendi kendinize ürettiğiniz bir çözümü çevrenizdekilere sunuyorsunuz. ‘’Her durakta sıraya girilmeli ve belli bir yolcu sayısından fazlası boşuna beklememeli. ‘’ Kimse bu fikre karşı çıkmıyor ama kimse de sıraya girmiyor.
(Kendi kendinize ürettiğiniz bir çözümü çevrenizdekilere sunuyorsunuz. ‘’Her baro belirleyeceği bir sayıda avukattan fazlasını kabul etmemeli. Avukat sayısı sınırlandırılmalı’’ Kimse bu düşünceye karşı çıkmıyor ama kimse de desteklemiyor.

· Bu sırada aklınıza Godot geliyor. Çevrenizdekilere Godot’u soruyorsunuz. Herkes biliyor ama kimse görmemiş.
(Bu sırada aklınıza Godot geliyor. Çevrenizdekilere Godot’u soruyorsunuz. Herkes biliyor ama kimse görmemiş.)


GODOT’U BEKLERKEN : (En attendant Godot) Samuel Beckett’in iki perdelik oyunu. 1952 de yayınlanmış. 1953 den beri oynanmakta. Orijinal adı Waiting For Godot ‘dur. Lord Dunsany’nin Glittering Gate (1909) adlı oyunundan (bu oyuda cennetin kapısında umutla bekleşen iki serseri görülür) esinlenen bu saçma tiyatronun başyapıtı: tiradlarının bitmez tükenmezliği ile, eylemin kesin durağanlığı ile, Tanrı’yı, anlamı ve ilişkiyi beklemenin boşunalığını ortaya koyar. Her şey, aşk, sadizm, intihar, birbirinden kopamayan iki berduşun tadını çıkarttıkları ve nefret ettikleri bir vakit öldürmeden başka bir şey değildir. (Büyük Larousse Ansiklopedisi)