Mesajı Okuyun
Old 23-07-2009, 20:23   #9
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Muris muvazaasında satış bedelinin gerçek bedel olduğu ve hatta emsaline göre daha fazla olduğu olgusu tek başına davayı çözümleyecek bir ölçü değildir. Kuşkusuz bedelin gerçek değerden fazla olması davalının lehine değerlendirilecektir. Banka makbuzu ve bu makbuzu teyit edecek banka kayıtları ödenen satım parasın ispatı için yeterli olacak ve dikkate alınacaktır.

Ne var ki, satıcıya gerçek bedelin üstünde satım parası ödenmesi tek başına muvazaanın olmadığını gösterecek bir delil değildir. Burada tanık beyanları da önem gösterir. Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki , diğer mirasçılara karşı düşmanlık duyup duymaması, miras bırakanın denkleştirme gayesiyle hareket edip etmediği gibi olgulardan da yararlanılarak durum hakim tarafından takdir edilir.


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1998/11497

K. 1998/12276

T. 5.11.1998

• MURİS MUVAZAASI ( Niteliği İtibariyle Mevsuf Olduğu )

• MURİSİN ASIL İRADE VE AMACININ TESPİTİ ( Taşınmaz Temlikinin Muvazaalı Olduğu İddiası Karşısında )

• TAŞINMAZ TEMLİKİ ( Murisin Asıl İrade ve Amacını Tespit Zorunluluğu )

818/m.213

743/m.634

2644/m.26

ÖZET : Muvazaaya dayalı uyuşmazlıklarda miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması gerekir. Bu irade ve maksadın tespiti için bu yöndeki tüm delillerin eksiksiz toplanıp değerlendirilmesi gerekir. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin olup olmadığının araştırılması, davalının alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde duruşmalı temyiz edilmiş ise de, dava değerine göre duruşma isteğinin reddiyle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf- vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatları'nda ve 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 634., Borçlar Kanunu'nun 213. ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dava konusu apartman dairesinin intifa hakkı miras bırakan üzerinde kalmak kaydı ile çıplak mülkiyetinin mirasçı olmayan davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Yapılan temlik nedeniyle davalı 500 milyon lirasını miras bırakan adına bankaya yatırdığını savunmuş; bu savunma banka kayıtları ile doğrulanmıştır. Çıplak mülkiyet temlikinden ötürü değerler arasında aşırı bir farkın bulunduğunu da söyleyebilme olanağı yoktur. Davalı tanıkları da satış olgusunun varlığını ifade etmişlerdir.
Açıklanan deliller karşısında davacı tanıklarının takdiri nitelikteki sözlerine üstünlük tanınmak suretiyle muvazaalı temlik yapıldığı söylenemez.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden dolayı HUMK'nin 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.11.1998 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.