Mesajı Okuyun
Old 04-01-2004, 23:48   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

5-

911 - Mesleğinizi seviniz.

Bir mesleği sevebilmek, bıkıp usanmadan yapmak, yaptıkça heyecan duymak, manevî saadetlerin en büyüğünü tatmak, cemiyette şerefli bir mevkie sahip etmek, refah içersinde yaşatmak için ne lâzumsa avukatlık mesleğinde bunların hepsi vardır. Bu meslek, üstat Henri - Robert'in dediği gibi (yalnız başına sevilmek için kâfi derecede güzeldir. Avukatlık kıskanççasma, tatlı tatlı sevilebilir).

Bu kitabın bir çok yerlerinde gördük ki avukatlık kadar insanı yoran, boş zamanların tadını tattırmıyan, uykuyu rahat uyutmıyan başka bir meslek yoktur. Evinizden çıktığınız dakikadan yazıhanenize gelinceye kadar sorgular karşısındasınız. Yazıhanenizde sizi bekleyenlere fikir ve nasihat vereceksiniz. Mektuplar, arzuhaller, lâyihalar yazacak, Adliye sarayında müdafaa yapacaksınız. Arkadaşlarınızla kanunları konuşur, müzakereler, münakaşalar edersiniz, işler peşinizi bir dakika bırakmaz. Bir saniye serbest değilsiniz. Çünkü sizin yazıhaneniz filân handa ve vazife yeriniz Adliye sarayında değildir. Sizin yazıhaneniz, imalâthaneniz bizzat dimağınızdır. Bu daimî meşguliyet, ne çok kuvvet sarf ettirir, ne kadar sabır, metanet ister! Onun içindir ki siz herkesten daha çabuk ihtiyarlarsınız, saçlarınız, dişleriniz daha çabuk dökülür, kalp, verem, kanser, sinir hastalıkları her meslekten ziyade avukatlıkta tahripler yapar Eğer mesleğinizi sevmezseniz devam için lâzım olan sabır ve sebatı, metaneti, çalışmak zevkini, meslek saygısını kendinizde bulamaz ve hâdiselerin bindirdiği maddî ve manevî yüklere dayanamıyarak çöker gidersiniz. Meslek aşkı size bir kuvvet kaynağı olur. Onu sever ve her şeyden üstün tutarsanız, sağlamlık, dinçlik, dayanıklık duyarsınız.

Bu meslek sevilmeğe lâyıktır. Yaptığı hizmet, bir devletin en kudsî bir vazifesi olan adaleti dağıtmak işine yardımdır. Onun için, hâkimlik gibi, mesleklerin en iyilerinden ve en şereflilerindendir. Serveti, ailesi, namusu tecavüze uğramış olan bir insanın en evvel koşup geleceği, himaye isteyeceği adam avukat ve sığınacağı yer onun yazıhanesidir. Ne kadar aileler vardır ki servetlerini, haysiyetlerini, avukatın yardımına borçludurlar. Her gün en mahrem sırlar ona tevdi olunur, en gizli şeyler onunla konuşulur. Hristiyanlıkta Allahın vekili diye saygı ve huşu ile önünde günahlar itiraf edilen, ruhanilik ne ise, dört duvar arasında büyük bir emniyet ve itimat ile kendisine sır ve dert dökülen adalet vekilliği de odur. Nice büyük mevkilere çıkmış adamlar vardır ki tecavüze uğrayan haklarını ve menfaatlerini almak için avukatın yardımına koşmuş ve ona en büyük saygı ve itimadı göstermişlerdir. Nice analar, hemşireler, ne kadar masum aile kızları vardır ki, başka kimsenin bilmediği ve bilemiyeceği sırları ilk defa olarak dudaklarından avukata ifşa etmişlerdir. Küçük büyük yurddaşların bu sonsuz saygı ve itimadına mazhar olmak kadar ruha sükûn ve zevk veren başka ne vardır? Kılıç ve süngü takıp tehlikedeki vatanı ve milleti için hududa koşan askerle, fazilet ve bilgi silâhlarını kuşanarak tecavüze uğramış bir hakkı müdafaa için adalet meydanına koşan avukat ayni derecede sevgi ve saygıya lâyık değilmidir?

Hâkimi aydınlatmak, hakkı yapmak, masumu ipten kurtarmak, zalimden alıp mazluma vermek, bu ne büyük bir şeydir! Dünyada bundan daha büyük ve daha temiz başka bir saadet var mıdır? İlkbahar kışın uyuşturduğu ağaçlara nasıl can verir, çiçekleri nasıl fışkırtır ve kuşları öttürürse, bir heykeltraş balçığa nasıl ilâhî bir kudret aşılarsa avukat da çiğnenmiş biçarelere, sille tokat atılmak istenen dul ve yetimlere kuvvet verir. Onları müdafaanın ışığile aydınlatır, sıcak himaye ve şefkatile ısındırır. Bu mesleği seviniz, çünkü sevilecek kadar asil, cazibesinden kurtulunamıyacak derecede güzeldir. Bir dulun, bir yetimin hakkını aldığınız, bir yurddaşı zulüm ve tecavüzden kurtardığınız zaman duyacağınız gurur, koca bir imparatorluğu avucu içine almış olan sezarın, Orta Asyadan kalkarak Roma kapılarına kadar dayanmış olan Atilanın, düşmanı Türklüğün harimi ismetinde boğmuş olan Atatürk'ün duyduğu gururdan aşağı değildir. Bu bakımdan avukat, hukuk ilmini canlandırır, onu mücerret fezasında çıkararak can, mal yapar... Bir haris, bir halik ki silâhı hak, sesi müdafaa, mihrabı mahkemedir.

Bu meslekte insanı baştan çıkaracak şeyler, sebepler, vesileler pek çoktur. Dosyadaki bir kelimeyi söylememek, bir kâğıt parçasını mahkemeye göstermemek suretile zengin olmak pek kolaydır. Yazıhaneye gelen iş sahipleri içinde cazibesi kalpleri sürükleyen, ılık kokusu insanı titreten, saçlarının parlaklığı ve gözlerinin tatlılığı nefsi emmareyi şahlandıran kadınlar ve kızlar vardır. Bunlara karşı sizleri koruyacak silâh, vazifenizin yüksekliği, mesleğinizin asaleti hakkında edineceğiniz fikirdir. Bu mesleği sevmezseniz kendinizi koruyamazsınız.

Avukatlık kadar hangi meslek bediî heyecan verir? Müdafaanın verdiği zevk ve inşirahı, başka nerede bulabiliriz? insanı usandıran riyazî kat'iyetler, yoran mücerret mefhumlar, bir örnekliler bu meslekte yoktur. Her şey yeni, her şey taze, her şey renk ve çiçekle doludur. Mevzuu bunun kadar geniş, genişliği nisbetinde değişen, değiştikçe benliği sürükleyen hangi meslek vardır? Daimî bir savaş. Ne zaman biteceği bilinmeyen bir kasırga. Değersiz bir istişarede, en sade gibi görülen bir davada tarafların, hâdiselerin size verdiği heyecanı gizleyebilir misiniz?

Hayat, mücadeledir. Bu çarpışma insanın yaşaması, yükselmesi için en büyük bir zaruret olduğuna göre avukatlık bizzat başlı başına bir hayattır, denilse doğru olur. Onun bütün ömrü çarpışmadır; galiplik veya mağlupluktur. Bu savaşın erkânı harbi, başkumandanı kendisidir. Bir romancı avukatın yazıhanesinde şah eser yaratacak her gün bir mevzu bulabilir. Bazen feci bazan zevk ve neş'e ile dolu olan bu mevzular hakikî hayatın; beşer ıztırabının veya saadetinin beşiğidir. Elem, keder, kin, ihtiras gibi insan kalbinin inilti ve sızıltılarını, feryat ve feveranlarını bu kadar açık ve çıplak başka hangi meslekte görürsünüz? Bu feryat ve feveranları dindirmek, her dinlediği figandan kanunî bir faide çıkarmak, bir kelime ile insan kalbi, insan ruhu ve onun yongası olan insan malı ile uğraşmak... Bu ne tatlı, ne heyecanlı bir meşgaledir! Ya o zafer yolunda yürüyüş ve hakkın zaferinde duyulan san'at-kâr zevki! Bu heyecanı, bu san'atkâr zevkini tatmak gerçi çok zordur. Fakat mesleğimizin güzelliği biraz da bu zorluğundan değilmidir? Bir davayı haksız olarak kaybettiğiniz, tezinizi hâkime anlatamadığınız zaman duyduğunuz eza ve hiddet ve tarafların kötü niyetinden, bir şahidin yalan ifadesinden, bir senet imzasının inkâr edilmesinden duyduğunuz nefret bile size heyecan vermiyor mu? Ve bu heyecan, ateşinizi, azminizi tazelemiyor mu?

Avukatlık zengin olmak için yapılmaz; bu kitabın bir çok yerlerinde feragat, fedakârlık, menfaati istihkar gibi mesleğin esaslı vasıflarından uzun uzadıya bahsettik. Meslek âyet ve hadislerinin emrettiği yolda yürüyen bir avukatın zengin olamıyacağını biliyoruz. Bununla beraber meslek namuslu bir insan sükûn ve refah içinde yaşatacak maddî vasıtaları temin eder. Muvaffakiyet, çok zordur. Yavaş yavaş kazanılır, bazan cesaret kırılır, fakat kazanılır. Hayat değiştikçe, ihtiyaçlar çoğaldıkça, muameleler griftleştikce, insanlarda bu kin, bu ihtiras devam ettikçe mahkemeler ve avukat yazıhaneleri işleyecektir, işin ve iş sahibinin nankörlüklerini hesaba katmakla beraber bu meslek sizi yine rahat rahat geçindirir. Çünkü hukuk bilgisi her şeyin temelidir. Ferdin olduğu kadar cemiyetin ve devletin hayatını o tanzim eder. Herkes doğrudan doğruya veya dolayısile size muhtaçtır. Kanunları yapan, tatbik eden hukukçulardır. Ticaret ve san'at devletleştirilse, kontenjan, kliring müesseseleri iş sahasını daraltsa, dünya küçülse ve gök yerinden düşse hukukçu ayaktadır. Büyük şehirde rekabet mi var? Küçüğüne gidersiniz. Avukatlıkta iş mi azaldı? Hocalık, gazetecilik, memurluk, hakimlik yaparsınız. Elinizde öyle bir elmastraş var ki her şeyi keser. Her kalıba uyan, daha doğrusu her kalıbı yapan bir mesleğe mensupsunuz.

Cemiyette yüksek bir mevkie sahipsiniz. (Üstat)sınız. Ne kadar tevazu gösterirseniz, gösteriniz, sizi çevreleyenlere karşı görünen bir üstünlüğünüz vardır. Yüksek bir tahsil görmüş olmanız bu imtiyazı size verir. Sonra söyleneni çabuk anlamak, hazır cevap olmak, delilleri ustaca hazırlayıp yerli yerinde kullanmak ve bu suretle münakaşalarda hâkim mevkide bulunmak, bu mesleğe mahsus dense yeridir.

Ananızı seversiniz. Çünkü sizi doğurmuş ve büyütmüştür. Mesleğinizi de onun kadar seviniz, zira hukuk bizim (büyük anamız)dır. Bizi büyütmüş, terbiye etmiştir. Sonsuz tabiatı kucaklayan ufukları seversiniz. Mesleğinizde fertlerin, cemiyetin hayatını, nizamını kucaklamıştır. Önce bir ırmak sanırken, dere, nehir, sel ve nihayet deniz olan hukuk ilmini uçsuz bucaksız beşer ve cemiyet hayatına tatbik eden sizsiniz. Bir yandan en büyük itimada mazhar olmuş bir adamın gururunu verirken öteyandan daimî bir heyecanla sizi ummanlara sürükleyen bu meslek sevilmeğe lâyıktır. Tabiattan hiç usanılmaz. Çünkü daima değişen denizleri, dağları, ormanları, kırları, çiçekleri, karları, fırtınaları vardır. Bu meslek de öyledir. Derinliği denizinkinden aşağı değildir. Bir davanın çıkılamıyacak sanılan tepelerini bir kartal cesareti ve ustalığile aşarsınız. Bulutlar içinde dolaşır, fırtınalar, kasırgalar atlatırsınız. Bu uçuş ve inişler içinizde yeni yeni kuvvet ve heyecan kaynakları yaratır. Her iniltiden bir ıztırap, her zaferden bir zevk duyarsınız. Önünüzde rengini ve kokusunu hiç kaybetmiyen çiçekli, uğraştıkça taze kuvvet veren renkli bir çalışma alanı vardır. Bu meslek baştan başa hayatla, şiirle doludur.

Yaptığı iş insanlığın üzerinde titrediği adalete yardım olan genç Türk avukatı! Mesleğini sev, yalnız sevmekle kalma, böyle bir mesleğe mensup olduğun için gurur da duy. Çünkü sevilecek ve gurur duyulacak kadar asîl ve güzeldir. Bu mesleği sevmeyen, kalbinde onun (mukaddes ateş)i yanmıyan, asîl ruhlu olmıyan, mesleği bir tezgâhtar, bir tefeci, bir Lonca esnafı gibi günlük rızkı için yapan, mesleğin asîl heyecanını duymayan adam, iyi bir avukat değildir ve olamaz. Haklı gördüğü bir ihtilâfı adalet huzurunda, hasis ve sefil duygulardan uzak, hakkın ve vicdanının emrinden başka hiç bir emir dinlemiyerek ilmin, kanunun ve medenî cesaretin verdiği bir imtiyazla müdafaa eden ancak böyle bir adamdır ki memleketine, mahkemelere, muhitine, müvekkillerine ve hattâ hasmına sevgi ve saygı telkin edebilir, Öyle bir Adam! ki, yalnız doğru söyler ve her söylediği söz doğru görülür.

SON
(*) “Avukatın Kitabı” Av. Ali Haydar Özkent – İstanbul Barosu Umumi Katibi (1887 –1961)


İstanbul Barosu Web sayfasından alınmıştır