Mesajı Okuyun
Old 17-04-2007, 16:16   #3
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

Sn. Işıl Yılmaz'a katılıyorum. 2918 sayılı kanun gereğince sorumluluk, "araç işleteni"ne yüklenmiştir. Somut olayda aracın devredilmiş olması karşısında işleten sıfatı aracı noter satışıyla devralmış olan kişiye geçmiştir. Örneğin araç satılmamış ta başkasına kiralanmış olsa idi yine işleten sıfatına göre sorumluluk söz konusu olacak idi.Aşağıdaki Yargıtay kararında işleten sıfatı ile ilgili tanımlama ve saptamalar bulunmakta. Size fikir vereceğini umuyorum.

HG 00 <> E: 2004/10-165 <> K: 2004/171 <> Tarih: 24.03.2004

* RÜCUAN ALACAK DAVASI
* ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN SORUMLULUĞU
* ARAÇ ÜZERİNDE FİİLİ TASARRUF

2918 sayılı yasanın 3. maddesinde araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikenin kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilmişse bu kişinin işleten sayılabileceği hükme bağlanmıştır.

(1479 s. Bağ-Kur K. m. 63) (2918 s. Trafik K. m. 3, 20/d, 85/1)

Taraflar arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmaneli Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.10.2001 gün ve 1999/176, 2001/170 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 17.12.2002 gün ve 9388-9793 sayılı ilamı ile; (....Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 63.maddesidir.

Söz konusu maddede üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu kanunda sayılan yardımların yapılması durumunda, Kurumun yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için araç sahiplerine, (araç sahibinin kusuru olmasa bile) rücu edeceği hükmü öngörülmüştür. Araç sürücüsünün olayda %100 kusurlu olduğu tesbit edildiğine göre araç maliki davalı Sami Latin yönünden 1479 sayılı Kanunun 63. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "... araç sahiplerine..." ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 tarih 2001/343 Esas, 2002/41 sayılı Kararı ile Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesi karşısında kanunun 63. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında araç maliki Sami Latin'in işleten sıfatı yoksa sorumlu tutulamayacak, araç maliki Sami Latin aynı zamanda işleten ise sorumlu tutulacaktır. Burada değerlendirilmesi gereken husus davalı Samı Latin'in işleten sıfatı ile sorumlu olup olamayacağına ilişkindir. Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyor ise karşılığında hem şekli hem de maddi anlamda işletenlik sıfatı birleşmiş olur. 2918 sayılı yasanın 3. maddesinde araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikenin kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilmişse bu kişinin işleten sayılabileceği hükme bağlanmıştır. Somut olayda araç maliki davalı Sami Latin olay tarihinden önce otomobili 27.12.1995 tarihli sözleşme ile Ebubekir Alan isimli şahsa sattığını, ve teslim ettiğini, ancak aracın mülkiyetini devretmediğini savunmuştur. Kaza tarihinden 6 ay önce aracın Sami Latin tarafından dava dışı Ebubekir Akın'a satıldığı yolundaki beyan araştırılmalı, 2918 sayılı yasanın 3.maddesinin son cümlesinin burada tezahür edip etmediği, davalı Sami Latin üzerine kayıtlı araç uzun zamandan beri Ebubekir Akın tarafından harici satışa dayalı olarak kullanılıp kullanılmadığı araştırılıp davalı Ali Akın'ın kullanımı dolayısıyla bu kişi yönünden işletenlik kavramının gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalıdır. Araç maliki işleten durumunda değilse sırf araç maliki sıfatı ile sorumlu tutulamayacağı düşünülmeden davalı Sami Latin'in sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava,1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar (Bağ-Kur) Yasası'nın 63. maddesi uyarınca rücuan tazminat alacağına ilişkindir.

Davacı Kurum vekili, trafik kazası sonucunda vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelir ve cenaze masraflarının kusurlu araç sürücüsü ile araç maliki olan davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemektedir.

Davalılardan Sami Latin, trafik kazasına konu aracı kazadan önce, -dava dışı- Ebubekir Akın isimli şahsa haricen sattığını, aracı teslim etmesine karşın bir miktar alacağının kalması nedeniyle, trafik sicilinden devrini vermediğini, daha sonra ise şahsın izini kaybettiği için devrini veremediğini savunarak hakkında açılmış olan davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, 3.10.2001 günlü kararında, araç sürücüsü davalı Ali Akın'ın olayda tam kusurlu bulunduğu, diğer davalı Sami Latin'in ise araç maliki olduğu nedenle istemin kabulüne karar vermiş, Özel Dairece hüküm yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuş, bu kez Yerel Mahkemece, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girme tarihinin, Yerel Mahkemenin bozmaya konu kararından sonraya ait olduğu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ancak Resmi Gazetede yayımından sonra açılacak davalarda uygulanması gerekeceği, iptal kararının ayrıca bir hüküm yoksa geriye etkili olmayacağı" gerekçeleri ile direnme kararı verilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63. maddesi uyarınca; "Üçüncü bir kişinin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.

Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere,( araç sahiplerine) ve diğer sorumlulara rücu eder..."

Maddede yer alan (araç sahiplerine) ibaresi Anayasa Mahkemesinin 13.11.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan (27.3.2002 gün,2001/343 Esas, 2002/41 Karar sayılı) kararı ile iptal edilmiştir.

Uyuşmazlık, Anayasa Mahkemesi iptal kararının, görülmekte olan davada, bir diğer ifadeyle, kesinleşmemiş kararlara uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun veya kanun hükmünde kararname veya bunların belli madde ve hükümleri (Anayasa Mahkemesi kararında aksi yazılı değilse) iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar(Anayasa m.153/3).

Anayasa Mahkemesinin iptal kararları geriye yürümez( Anayasa m. 153/5). Madde hükmünde yer alan bu ilke uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal hükmü; kanunun iptal edilmesinden önce o kanuna dayanılarak yapılmış ve kesinleşmiş olan işlemleri, diğer bir anlatım ile, kesinleşmiş mahkeme kararları (maddi anlamda kesin hükmü) ile oluşan hukuki durumların sonucunu ortadan kaldıramayacak, bu hususların yeniden ele alınıp incelenmesine olanak sağlamayacaktır. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün geriye yürümemesi, kesinleşen ilamlar bakımından geçerlidir. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararı ile de doğrulanan bu ilke 18.11.1964 gün ve 2/4 ve ayrıca 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları ile de desteklenmiştir.

Buna karşılık usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde olan Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, görülmekte olan (derdest) davaları (kesinleşmemiş olan hükümleri) etkileyecek, henüz kesin hükme bağlanmamış bütün davalarda uygulanması gerekecektir (HGK'nun 21.1.2004 gün ve 2004/10-44-19 sayılı kararı).

İptal edilen kanun hükmü mahkemede görülmekte olan davanın hukuki dayanağını oluşturuyorsa, artık Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilecektir.

Hakim, Türk kanunlarını resen uygulamakla yükümlüdür (HUMK m.76). Tarafların bildirdikleri vakıalara uygulanacak hukuk kuralını bulup uygulamak, başka bir deyimle bu vakıaların hukuki niteliğini belirlemek Türk Kanunlarını uygulamak demektir(Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 B, 6.C, s.1927). İptal kararı ile yürürlükten kalkan bir hukuk kuralı, görülmekte olan bir davanın hukuki sebebini oluşturamayacaktır.Hakim yürürlükte bulunan yasalar uyarınca vakıaların hukuki sebeplerini kendiliğinden uygulamak durumundadır.

Somut olayda Yerel Mahkeme, 63. madde (araç sahibinin kusursuz sorumluluğunu öngören) hükmü uyarınca davalılardan Sami Latin hakkında davacı Kurum lehine rücu tazminatına karar vermişken, kararın tebliği aşamasında, Anayasa Mahkemesince hükmün dayanağını oluşturan "araç sahiplerine" ibaresi iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün Resmi Gazetede yayımlanması ile davanın hukuki dayanaklarından birisi ortadan kalkmıştır. Bu durumda adı geçen davalının sorumluluğunun saptanması aşamasında, "araç sahibi" sıfatından kaynaklanan kusursuz sorumluluğu ile değil, anılan maddede yer alan diğer sorumluluk halleri dikkate alınarak hüküm kurmak gerekecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin kararında "kişilerin üzerlerine kayıtlı aracı tasarruf edip etmedikleri araştırılmaksızın sadece kayıt işleminin objektif sorumluluğa esas alınmasının" doğru bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu belirleme ile 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının 63.maddesinde açıklanan "Diğer sorumlulara rücu eder" hükmünü işaret ettiği açıktır. Yasada yazılı "diğer sorumlular" dan kastın ise 2918 sayılı Yasanın 85/1 ve aynı Yasanın 3.maddesinde yazılı işleten kavramının ne olduğunun tespiti öncelik taşımaktadır.

Şekli ölçüye göre işleten, satışa esas olan tescil belgesinde (m.19), aracın fenni muayene ve trafiğe çıkmasının temelini oluşturan trafik belgesinde (m.21), sigorta poliçesi ile (m.91) vergi kaydında adı yazılı kişidir.

Maddi ölçü ise araçtan ekonomik olarak yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği ölçü alır. 2918 sayılı yasa bu temel olgu üzerine oturtulmuştur.

Kimlerin işleten olabileceği Yasada sıralanmıştır.Öncelikle vurgulanmalı ki kimin araç sahibi olduğu konusunda yasa kuralını koymuştur. Trafiğe tescil, tescil belgesi ile sahiplik, Noter tarafından yapılan satış belgesi birer sahiplik belgesidir.2918 sayılı Yasanın 3.maddesinde "araç sahibi, araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya Noterden lehine satış belgesi düzenlenmiş kişi" olarak tanımlamıştır. Trafiğe tescilli araç, ancak Noter sözleşmesiyle devredilir. 2918 sayılı Yasanın 20/d maddesi uyarınca Trafiğe tescilli araçların haricen satışı geçersiz olup bu husus kamu düzeni ile ilgili olduğundan mahkemelerce kendiliğinden (resen) gözönünde bulundurulur. İşte bir kaza olduğunda aracın kim yararına kullanıldığına bakılarak sorumlu kişi tespit edilebilecektir.

Trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan kişi, aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan ekonomik çıkar sağlıyorsa bu kişi hem şekli hem de maddi anlamda işletendir. Burada maliklik sıfatı ile işletenlik sıfatı aynı kişide birleşmiştir.Noterlerin düzenleme yoluyla yaptığı satışlar dışında, aracın haricen satışında bu satışlar geçersiz olduğundan bu gibi durumlarda aracın sicilde kayıtlı malikine işleten gözüyle bakmak ve buna ağırlık vermek olayın mağdurları bakımından yerinde olacaktır. (Bkz.Ergun Özsunay, Trafik Hukukunda Zarar Giderimi Sorumlusu olarak "İşleten" (Araç sahibi) Kavramına İlişkin Bazı Sorunlar. Batıder Temmuz 1971 C.VI S.1 Sh.83-110)

2918 sayılı Yasanın 3.maddesinde yazılı işleten kavramına da açıklık getirmek gerekir. Bu maddeye göre işleten, araç sahibi olan veya aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracı uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi işleten olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında 2918 sayılı Yasanın 17.10.1996 gün ve 4199 sayılı yasa ile değişik 85 nci maddesinde motorlu aracın, bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi durumunda bu teşebbüs de sorumluluğa katlanacaktır.Teşebbüs sahibi 2918/3 madde tanımlamasına göre işleten değildir.Gerek motorlu aracın işleteni gerekse teşebbüs sahibi zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olacaklardır.

Bu sayılanların dışında yasa (2918/m.3) varsayımlı işleten kavramına yer vermiştir.Zarar görenleri danışıklı (muvazaalı) işlemlere karşı korumak için bu düzenlemeyi yapmıştır.Maddeye göre "ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" denilmiştir.

Bu gibi olaylarda öncelikle görünür işletenlerin sorumluluğu yönüne gidilmelidir.Davacıların iddiaları yada davalıların savunmaları varsayımlı işletenliğe yöneldiğinde, muvazaalı işlemler konusunda genel ilkeler gözetilmelidir.

Açıklanan yasal kurallar ışığında somut olaya bakıldığında; kazaya karışan 34 SPT 17 plakalı aracın trafik sicilinde Sami Latin adına kayıtlı olduğu, Zorunlu Trafik Sigortasının adı geçen tarafından yaptırıldığı tartışmasızdır.Yerel mahkemece davalı Sami Latin hakkında 1479 sayılı Yasanın 63 maddesinde gösterilen (Araç sahipliği) sıfatı dikkate alınarak hüküm kurulmuştur.

Yukarıda anıldığı gibi 1479/63 ncü madde de yazılı (Araç sahibi) ibaresi Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.Mahkemece yapılacak iş 1479/63 ncü madde de yazılı "diğer sorumlulara" rücu eder ifadeleri ile, 2918 sayılı Yasanın 85, aynı Yasanın 3.maddeleri birlikte değerlendirilmek suretiyle, davalı Sami'nin işleten sıfatının bulunup bulunmadığı araştırılmak, hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇavalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda yazılı nedenlerden dolayı HUMK.429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 24.3.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak : Corpus Arşiv