Mesajı Okuyun
Old 24-09-2006, 00:45   #19
Fevzi Yavuz

 
Varsayılan Örneği düzeltelim

Sanırım bu forumda ideal hukuku da tartışma konusu yapmak durumudayız ki foruma katılan meslekdaşlarımızın statik bir hukuk anlayışından,olması gerekene yönelmesini teşvik etmeliyiz.Bu anlamda bu olayda Sayın Av.M.Emin Taslak'ın görüşüne katılmak gerekiyor.Avukat olarak benim hayallerim ve ideallerim olmalı, olmalı ki gerçekleştirmek için bir çabamız olsun.
Somut olayda ünlü bir firmanın ürettiği araçla yapılan kaza sonrasında
hava yastıklarının açılmadığı görevini yerine getirmediği ve ayıplı olduğu anlaşılmaktadır.Sayın Taslak'ın verdiği örneği biraz daha geliştirelim.Satılan mal araba değilde bir paraşüt olsaydı ve düşme tehlikesi olan bir uçaktan atlayan pilotların sırtında bulunsaydı buna güvenerek uçaktan atlayan pilotlar paraşütlerin yani malın ayıplı olduğunu düşerken öğrenselerdi paraşütler açılmasaydı,tamamen küçük bir olasılığın gerçekleşerek pilotların ölmemiş olması firmanın kusurunu ve tazminat sorumluluğunu engellemelimiydi?
Bence aynı yükseklikten yapılan atlayışların önemli bölümünde pilotlar kurtuluyorsa bir taminat sorumluluğundan bahsedilemez.Ancak bunun tersinin olacağı tartışmasızdır,nitekim atlayış paraşütlerin açılacağına güvenilerek gerçekleşmiştir.Şayet pilotlar bunu bilselerdi atlarlarmıydı?Soruyu şöyle soralım
olayımızda araç içindekiler başlarına bu boyutta bir kaza geleceğini ve hava yastıklarının açılmayacağını bilseler yolculuğa çıkarlarmıydı?Giderek soruyu şu hale getirelim bunu öngörseler bu firanın ürettiği araca güvenip alırlarmıydı?
Diyelimki aynı yerde benzer bir araçla aynı şartlarla ikinci bir kaza daha oldu hava yastıkları yine açılmadı ve ne yazıkki yolcular çok şanslı değillerdi ve kurtulamadılar veya çok ağır derecede sakatlandılar.Bu durumda üreticinin
sorumluluğu nedir?Aslında üreticinin fiilinde bir değişiklik yok her iki haldede sadece ayıplı malı sağlam diye teslim etmiş durumda.
Bence kaza durumu ve hava yastıklarıın kullanımı istisna bir durum belki bin olayda bir lazım olacak ancak o lazım olacağı zamanda da işe yaramıyor bence firmanın tazminat sorumluluğu olmalıdır.
Burada sadece araç içindekilerin kayıpları ve manevi zararları noktasında bakılmaması gektiğini düşünüyorum.Manevi tazminat bu anlamda bir yönüyle caydırıcı da olmalıdır.Manevi zararı düzenleyen BK.47.maddesi "Hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle muvafık tazminat verilmesine karar verebilir" şeklindedir. BK.49.madde ise şahsiyet hakkını koruma altına almakta ve son paragraf "Hakim bu tazminatın ödenmesi yerine diğer bir tazmin sureti ikame edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir." demektedir.
Bence BK 47 maddedeki cismani zarar kavramını cismani zarar tehlikesi olarak da algılamak gerekir aksi durum bence hukuk mantığına aykırıdır bence hususi hallerden biri de budur.Diğer yandan insanın endeğerli varlığının yaşam ve beden sağlığı olduğu tartışmasız olup bu varlıklara yönelik tehlike yaratmanın kişiliğe en büyük saldırılardan biri olacağını ve bu yönü ile tazminata hükmedilmesi gerekeceğini düşünüyorum.Hatta son fıkradan hareketle tazminatın miktarıda şöyle belirlenebilir.Hakim ayıplı malı üreten firmayı basın yoluyla kınama kararı verseydi bunun yerine firmanın ödemeyi kabul edeceği bedel ne ise tazminat miktarı o olmalıdır.
Firmanın bu yolla kaybedeceği itibar ve müşteri portföyü ne kadar değerliyse tehlikeye attığı canların bedeli de en az o kadar değerli olmalı.Bence Yargıtayın bi kararında manevi tazminat bedeliyle ilgili caydırıcılık faktörünü kullanması ve olayın sosyal boyutu da önem kazanmaktadır.
Maddi hukuku fazlaca zorladığımı düşünenler olabilir ama hukukçu doğası gereği statükocu olamaz.Aksi durumda hukuk a olmaz ilerlemede.Saygılarımla.