Mesajı Okuyun
Old 20-09-2006, 00:37   #11
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Taslak,

Hukukun cansiperane ve kendi eliyle koruyamadığı her hakkın karşılığında manevi zarar gördüğümüzü iddia etmenin ve bu iddiamıza hukuksal koruma istemenin, ideal anlamda,olması gereken olduğu, -belki- ileri sürülebilir.

Ancak ideal varsaydığımız bu görüşün neticesi bizi, hemen hemen her davada T.C. (ve diğer) Hükümetini dava etmeye , davalı olarak hükümeti belirlemeye götürür. Bu da ütopik bir düşünce.

Tehdidi kişilik haklarına saldırı olarak görmeyen hukuk düzeninin, maddi zararı (hatta somut olaydaki gibi ölüm korkusunu) teminat altına almasını beklemek, ticari her türlü ilişkide "ben buradayım" demesini beklemek, -ideal anlamda dahi- biraz zorlama bir yaklaşım ve hak arama hürriyeti denen kavramı anlamsız kılacak bir yaklaşım olmaz mı?

Bırakalım da, devlet bizim yerimize nefes alsın gibi, -neredeyse- ...

Var ise maddi zarar karşılanır. Ama kişilik haklarına saldırı, kişisel bütünlüğe tecavüz mahiyetinde adlandırılabilecek olayların kısıtlanmasında fayda var. Doğrusunu isterseniz, tehdit suçlaması nedeniyle mahkumiyet kararı almış sanığın, suçun mağdurunun kişilik haklarına zarar vermediğinin kabulünü idrakte kendi adıma zorlanmıştım (halen dahi kabullenebilmiş değilim, tehdit suçu eyleme dönüşmüş ve adam ölmüş olsa idi yakınları manevi zarar iddiasında bulunabilecek ve bu iddia hukuk düzeninde kabul görebilecekti üstelik!)

Ama falanca marka araç, üretici firmasının iddia ettiği özellikleri birebir taşımıyordu iddiasında, kişisel değerlere tecavüzden değil, olsa olsa maddi zarardan sözedilebileceğini düşünüyorum.

Daha doğrusu, kişisel yanıltılma kavramının, bu kadar "geniş" yorumlanmaması ve her davanın nihai hasmının, devlet olmaması gerektiğine inanıyorum.

Saygılarımla...