Mesajı Okuyun
Old 04-08-2002, 16:58   #8
ismailduygulu

 
Mesaj Seytan'in avukati degilim ama seytana seytanca yaklasmak istemiyorum

Türban konusu gündeme gelince, meseleye salt hukuk -Türkiye'de bu henüz somutlasabilmis degildir- açisinden yaklasmak gibi ortodoks yaklasimlar ile siyasallasan bir laiklik yaklasimi sunmak da mümkün ve bu her iki yorum da birbiri ile yarisiyor. Türkiye'nin içinde bulundugu hassasiyete göre, bu konuda prim yapmaya kolay adapta oluveriyoruz. Ama ülkemizin kendi somutundaki gerçeklerini ise gözardi ediyoruz.

Benim büro çalismalarimi ortaklastirdigim avukat arkadaslarimin yani sira, büro asistanlarimin da, baslarini örttükleri olmus ve bunun türban ya da basörtüsü olup olmadigi üzerinde sözcük oyunlari yapma geregi duymaktan kacinmis ve kisi özgürlügü kapsaminde görmüstüm. Hala da ayni düsüncelerimi sürdürüyorum.

Ama bu arkadaslarimin, içinde bulunduklari kimliklerini abarttikleri noktada, elestirilerimi, sertçe de olsa dile getirmekten de geri kalmadim, kalmiyorum da.

Oysa, bu insanlarin, çocukluklarindan bu yana kapali toplum iliskileri içinde büyüdüklerini, ilkokuldan itibaren yazlari, cumartesi pazar günleri cami veya kuran kurslarina dini egitim almak üzere gönderildiklerini, bir kisminin ortaokuldan sonra imamhatip lisesine gönderildigini, üniversiteyi dahi baslari kapali olarak okuduklarini, özel yasamlarinda da kapali toplum iliskilerini sürdürdüklerini ve gelinen son noktada, "basörtülerinizi çikarin!" demek ile "soyunun!" demek arasinda herhangi bir fark kalmadigini, sosyolojik olarak tespit etmek, görmek gerekir.

Bu konuda, insan haklari derneginin bir açiklamasindan hareketle, asagidaki yaziyi kaleme almistim. Yeri geldi, ekliyorum:

Ülkemiz gerçeği:başörtüsü ve ilkesel tutum...

Bir eğitim dönemini daha geride bıraktık ve fakat başörtüsü nedeniyle coplanan, okullarına alınmayan öğrencilerin görüntüleri belleklerde. Çocukların başörtüsünden korkan tavırla, “Bu öğrenciler, kılık-kıyafet konusundaki devletin hukuki düzenlemelerine uymamalarını, dinsel inançlarına (ideolojilerine) dayandırmaktadırlar.” deniliyor. Dinsel inanç, ideoloji ile eşit görülüyor ve bu bilime aykırı eşitleme ile yeni eğitim ve öğretim döneminde soruna nasıl yaklaşılacağı da ortaya çıkıyor.

İnsan Hakları Derneği, bir süre önce kamuoyuna deklare ettiği, “Başörtüsü Sorunu ve İlkesel Tutumlar” belgesinde, türban yasağı olarak bilinen, kişilerin ‘kılık ve kıyafet’ine yönelik baskıları, “kişinin özel yaşamına müdahale ve ayrımcılık yasağına aykırılık oluşturduğu” tespitini yapıyor. “Kişilerin seçtiği giyim tarzına karışmak, kamunun yetkisi dahilinde değildir. Kişilerin seçtiği giyim ya da görünüş nedeniyle bazı kamu hizmetlerinden yasaklanması, onlara giyim ya da görünüşleri nedeniyle ayrımcılık uygulanması anlamına gelir.

Türban yasağı olarak adlandırılan uygulamalar, belirli bir kadın ya da kız çocuğu grubunun, seçtikleri giyim tarzı nedeniyle, hem devlet okullarına hem de özel okullara girişini ya da bu okullarda öğrenim görmelerini, siyasal yaşama ve kamu yaşamının belirli yönlerine katılımlarını, belirli mesleklerde, bu mesleğin gerektirdiği formasyona sahip olmalarına rağmen çalışmalarını önleyen uygulamalardır.

Bu anlamda, bu tür uygulamalar, ayrıca kadına karşı ayrımcılık niteliği taşımakta; kadınların toplum içinde eşit rollere sahip olmalarını, toplumsal yaşama eşit olarak katılmalarını önlemektedir. Her ne kadar bu uygulamalar, bu giyim tarzının belirli bir dinsel ya da ideolojik görüşü temsil ettiği, bu giyim tarzını seçenlerin, farklı giyim tarzlarını seçen kadınlara bu nedenle "hoşgörü" göstermeyecekleri ya da onlara baskı uygulayacakları savlarıyla haklı gösterilmeye çalışılıyorsa ve bu görüşlerde, bütün genellemelerin genel aksaklıklarına rağmen, doğruluk payı olan durumlar söz konusu olsa da, bu –durum-, insan hakları bakımından, kişinin özel yaşamına ve kişisel tercihlerine dayalı olarak baskı görmesine ya da eğitim ve çalışma hakları gibi temel haklar ya da kamusal ve siyasal yaşama katılım hakkı ayrımcılığına uğramasına izin vermez.

Devletin insan haklarını koruma yükümlülüğünün yerine getirilmesi, onun adına davranan hükümetin ve görevlilerinin varlığının ve eylemlerinin meşruiyetinin nihai ölçütüdür.
Kişinin özel yaşamıyla ve kamu yaşamında nasıl görüneceğine ilişkin tercihlerine müdahale etmek ya da bu tercihleri değiştirmesi için baskı yapmak, hükümetin ya da kamunun yetkisinde değildir; hükümetler, kişinin özel yaşamını ya da kamu yaşamındaki görünüşünü belirlemek üzere düzenlemeler yapamaz. Hükümet ve görevlileri, sadece kişinin bu tür tercihlerinden dolayı görebileceği zararları ve ayrımcı muameleyi önlemekle yükümlüdür. Eğitim hakkı, çalışma hakkı, kişisel yaşama müdahale yasağı ve kamusal yaşama katılma hakkı dahil olmak üzere temel hakların korunması ya da gerçekleştirilmesi, hiçbir istisnaya tabi değildir. İnsan haklarının ya da yurttaş haklarının kişinin belirli bir siyasal görüşe ya da dine mensup olması nedeniyle kısıtlanması, bütün devletleri bağlayan ayrımcılık yasağına aykırıdır.
Kız çocuklarının ve kadınların belirli bir giysiyi giymeleri nedeniyle, örtünmeleri ya da örtünmemeleri nedeniyle eğitim hakkından, çalışma hakkından ve kamusal yaşama katılma hakkından mahrum bırakılması, devletin onların kişisel gelişimlerinin önündeki engelleri kaldırma yükümlülüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yasağına ve kadınların insan hakları konusundaki çalışmaların amacına aykırıdır.”

Sonuç olarak, İHD Başkanı Hüsnü Öndül’ün de ortaya koyduğu gibi, siyasal ve toplumsal bakımdan bu tür uygulamalar, toplumda kutupsallaşma ve gerginlik yaratıyor. Konuyu "Milli Güvenlik" konsepti içerisinde değerlendiren devletin yürütme birimlerinin taraf olduğu böyle bir siyasal ve toplumsal kutupsallaşma karşısında yargı da, insan haklarını ve hukukun genel kurallarını gözetecek bir tavır içerisinde olamıyor. Bu durum da, hukukun üstünlüğü ilkesi zayıflıyor. Türkiye'de hukukun ilerlemesi, hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşama geçmesi ile olanaklı olduğundan, bu tür uygulamalar etrafında yaratılan kutuplaşma, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı, çoğulcu bir demokrasi umudunu aşındırmaktadır.

Başörtüsü her zaman için siyasal bir simgenin dışında, yılların verdiği bir alışkanlıktır. Çocukluğundan bu yana başörtüsü takan bir kimseye, “başörtünü çıkar!” demek ile, ona “soyun!” deme arasında pek fark yoktur. Onları anlamak ve bir şans vermek gerekir, diye düşünüyorum. Önemli olan, buna onları yönelten kurumların yapısal pozisyonlarını düzenlemekti, bu da gerçekleştirildi. İlköğretim’de ve üniversite sınavlarında meslek okullarının ara eleman yetiştiren okullar haline getirilmeye çalışılmasına dair değişiklikler, İmam Hatip Liselerinin durumunu değiştirdi. Soruna gerginlik ile değil, teşvik ile yaklaşmanın sonuçları yavaş yavaş ortaya çıkacak.

Aceleci olmamak lazım.

----

Bu konudalarda istanbul barosu baskani sayin Yücel Sayman'a da kulak vermek ve onun düsünce ve gözlemlerine dikkat cekmekten yanayim.

Basörtüsü takan bayan bir avukatin, stajerin, hakimin, savcinin, bu basörtüsünü takmamasi gereken yegane ve tek-ortak yer, durusma salonunda, durusma anidir. Yani bir hukukcunun cüppe giymesi zorunlu olan alan, basörtüsünün cikarilmasi gereken alan ve andir. Diger bütün alanlarda basörtüsüne takilip kalmak, kisi özgürlügünün ihlaline kadar bizi götürebilir.

Yani avukatin calisma alani olarak bürosunun yani sira, evi, herhangi bir müvekkilinin isyeri veya sokak da olabilecegi gibi, yatagina uzanmis isi ile ilgili dosyalarini de inceliyor olabilir. Nereye kadar basörtüsünü takacak, nereye kadar çikaracak? Bunun yanitini somut, objektif ve her alanda uygulanabilir bir sekilde vermek mümkün degildir. O halde, yasaklar belirli, sinirlanabilir, subjektif yaklasimlardan uzak sekilde sayilebilmelidir. Yasaklarin kendisi gibi, yasak alanlari de belirli ve sinirli sekilde tespit edebilmeliyiz.

O halde, özgürlükler sinirsiz, yasaklar ise sinirli olmalidir. Bu basörtüsü olsa bile.

Gelelim sorularin yanitina:

1-Türbanıyla duruşmaya katılan avukat nasıl şikayet edilebilir?
Yanit:Türbaniyle durusmaya katilan avukat hakkinda bagli bulundugu Baro Baskanligine disiplin sorusturmasi yapilmak üzere ve bir ihbar mahiyetinde suç duyurusunda bulunulabilir. Çünkü durusma sirasinde türban takmak, kilik ve kiyafet yönünden disiplin sucu niteligindedir.

Bu duruma göz yuman hakim hakkında ne gibi işlem yapılması sağlanabilir?
Yanit:Hakim, durusmanin selametini ve adalet duygusunun gerceklesmesini yerine getirmekle yükümlüdür. Durusmaya katilan avukat cübbesini giyerek, bir anlamda avukat kimligini beyan etmis sayilir. Bu halde cübbesi ile birlikte türban takan bayan avukata karsi, bu durumu tutanaga gecirmekle yetinmeli ve ilgili Baro Baskanligine bildirmekle yetinmelidir. Durusmanin yapilmasini engellememelidir. Çünkü, avukat hakkinde bu yönde gerekli sorusturma mercii, bagli bulundugu Baro'dur.

2-Türbanla sadece duruşmaya katılmak mı yasak yoksa her nerede olursa olsun avukatlık cüppesini giydiği halde türban takmak mı yasak?
Yanit:Bir avukatin cübbesini giymek zorunda oldugu alanlarda türban takilmamalidir. Bu zorunlulugun bulunmadigi bütün hal ve sartlarda türban takmak, kisi özgürlügü sinirlarinde kabul edilmelidir. Örnegin bir avukat, türban takarak, avukatlar odasinda oturabilir, adliyede gezinebilir veya kalem ve icra islerini yürütebilir. Buralarda cübbe giyilmesi zorunlu degildir.

3-Cumhuriyet savcılığında ifade sırasında hazır bulunan bayan avukat türban takabilirmi?
Yanit:Cumhuriyet savcilari ifade alir iken, sanigin müdafii veya vekili sifatiyle hazir bulunan avukatin cübbe giymesi zorunlu degil ise, türban takip takmamasi de sorun olmamalidir.

4-Haciz işlemi sırasında görevli avukat türban takabilirmi?
Yanit:Haciz islemleri sirasinda bir avukatin cübbe giymesi nasil zorunlu degil ise, türban takmasi de sorun olusturmaz.

5-Baro seçimlerine katılan bayan avukat türban takarak oy kullanabilirmi?
Yanit:Niye olmasin?

6-Stajer bayan avukat için de türban yasağı varmıdır?
Yanit:Olmamalidir. Bir Stajer avukat için, türbanin yasak olmasi gereken hal ve ortamlar belirlidir. Cübbe giyerek yemin ani ve evraklarine yapistirilmesi gereken fotografinin basi açik olmasi disinde, ne gibi bir zorlama yapilabilir ki?

Ama öbür yandan, staj okulu çerçevesinde egitim veren Barolar, staj okulu yönetmeligi kapsaminde derslere türbansiz girilmesine dair bir hüküm getirmisler ise, stajer avukat dogal olarak buna uygun davranmalidir. Ancak bu tarz yasaklarin getirilmesi kisisel görüsüme göre salt, sinava girenlerin kolay taninmasi ve denetlenmesi yönünden yapilabilmelidir.

7-Yeni Avukatlık yasasına göre yapılacak olan sınavlara bayan avukat adayları türbanıyla katılabilirmi?
Yanit: Temel olarak yasak konulmamalidir ama, sinav güvenlii yönünden sinava katilanlarin kolay taninmasi ve denetlenebilmesi için bu tür yasaklarin konulmasi mümkün olabilmektedir.