Mesajı Okuyun
Old 03-02-2007, 11:32   #26
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Hukuk fakültesini isteyerek seçmemiş olsam da, avukatlık mesleğini mevcutların içinden son aşamada bilerek tercih ettim.

Hukuk fakültesindeyken öğretim üyeliğine sevdalandım, ne hakimlik , ne de avukatlık hayalleri kurmadım. Dolayısıyla öğrenciyken sevdim ya sevmedim demek mümkün değil.

Mezuniyet öncesi ABD lisanslı filmleri izlerken de mesleğe ilgi ve sevgi duymadım. Zira her salonda en az iki tane vardı, bir izleyici olarak önemli olansa genellikle finaldi, haklının kim olduğu ve adalet arayışının nasıl sonuçlanacağı, zaten işlevi minimum düzeyde olan yargıcı da, jüriye kendi haklılıklarını anlatmaya çalışan avukatları da, hayranlık ve dolayısıyla empati objesi kılmadı. Müvekkilinin haklılığını anlatmaya ve ispata çalışan avukatın tüm çabası ve başarısı, ekseriyetle jüri üyelerinin zekası ve algılama yeteneklerine, hatta değer yargılarına göre şekillenmekte ve işlerlik kazanabilmekteydi.

Mezuniyet sonrası hakim olmam için ısrar eden hakim babanın manevi cebriyle, görüntüyü kurtarmak için girilen hakimlik sınavı öncesi süreçte, örtülü avukatlık kararımı vermiştim. İşte ancak bu andan itibarendir ki, algıda seçicilik, ileride yapacağım mesleğe odaklanmama neden oldu.

Mahkeme salonlarında, koridorlarında cüppeyle koşuşturup duran avukatlar, derhal mercek altına alındı. İlk olarak jüri üyeleriyle avukatın yaşadığı ilişkinin, bizim ülkemizde hakim ve savcılarla, devamla kalem personelleri, işinizin düştüğü bilumum kurum personelleriyle yaşandığı görüldü.

Adalet burada da -dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi-, matematik gibi işlemiyordu.

İki kere iki, bazen açık seçik iki kere iki olduğu halde, dört sonucuna her zaman varılamayacağı, ya da dörde ulaşmak için çile çekmek gerektiği deneyimlendi. Hatta bazen ne yaparsanız yapın, iki kere iki altı filan çıkabiliyordu.

Bu davanın sonucunda şu karar çıkmazsa cüppemi Konak meydanında yakarım , yetmedi diplomamı yırtarım diyenler, genellikle böyle iki kere ikilik açık seçiklik durumlarında veryansın ediyor, ama nihayetinde kimse diplomasını yırtmıyor, cüppesini de yakmıyordu.

Bu mesleği seviyorum ya da sevmiyorum şeklindeki iki cümleye de tek bir yanıt veremem. Ancak meslekle ilgili duygularımı doğruya en yakın şekilde şöyle ifade edebilirim: "Bu mesleği zaman zaman seviyorum." daha da doğrusu, sevdiğim anlar yaşıyorum.

Bunlar da genellikle iki kere ikinin altı ettiğinin söylendiği veya varsayıldığı veya şiddetle "öngörüldüğü", ama sonucunu dörde eşitleyebildiğim, eşitlemekte aktif rol alarak sonuçta önemli bir katkıya sahip olduğum zamanlar.

Elbet finale gidiş kadar, finale giderken yapılan yolculuk da önemli. İşte böyle zamanlarda, avukatlığı seviyorum. Hatta sevmek kifayetsiz kalır.

Saygılarımla...