Mesajı Okuyun
Old 08-02-2017, 08:02   #2
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Meslektaşım,

Öncelikle;

Anlattığınız olayda, en azından aktardığınız kadarı ile bir "muris muvazaası" göremiyorum. Çünkü muris muvazaasında, muris tarafından mirasçıların biri ya da bir kısmı ile danışıklı şekilde gerçekleştirilen, gerçekteki iradeyi gizleyen bir işlem söz konusudur.

Örnek: Muris A, mirasçısı B'ye resmi kayıtlarda bir ev satmış görünmektedir. Ancak gerçekte bir satış işlemi değil; bağışlama söz konusudur. İşte A ile B arasındaki bu satış işlemi muvazaalıdır ve bu gibi durumlarda muris muvazaasından bahsedilir.

Şayet sizin olayınızda, muris ile erkek mirasçılar arasında bu tür işlemler yapılmışsa, bu durumda, muris muvazaasına dayalı dava açarak tapu iptali ve miras payları oranında müvekkilleriniz adına tescil talebinde bulunabilirsiniz. Zira muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davaları kural olarak herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabii değildir; bu yönde pek çok Yargıtay kararı mevcuttur. (Bazı istisnaları vardır, onları araştırabilirsiniz.)

Ancak murisin gerçekteki iradesi ile görünürdeki şekil birbiri ile örtüşüyor ise burada bir muris muvazaasından söz edilemez.

***

İkinci olarak ;


Muris, ölüme bağlı bu tasarrufu gerçekleştirirken, gerçek iradesini sergileyerek, kız kardeşlerin saklı paylarını da koruyarak, usul ve yasaya uygun şekilde paylaştrma yaptıysa bu durumda murisin işlemine karşı, muris muvazaasından yola çıkarak yapabileceğiniz bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu hali ile bir muris muvazaası yoktur.

Ancak şunu unutmayın ki işlemin geçerliliği ya da yasaya aykırılığı değerlendirilirken, murisin işlem tarihinde ve vefat tarihinde hangi yasal düzenlemeler geçerli ise o düzenlemeler dikkate alınmalıdır; bugünküler değil.

***
Son olarak ;

Anladığım kadarı ile buradaki asıl uyuşmazlık ve sizin de sorunuz, erkek mirasçılar ile kadın miraçılar arasındaki noter işlemine dairdir. Üzerinden 10 yıl geçtiğini söylüyorsunuz...

Noter işleminin içeriği çok önemlidir. Müvekkiliniz "Noterde ne imzaladığımı bilmiyordum" savunması ile bana göre bir şey elde edemez. Çünkü okuma yazması var çünkü imza atmış çünkü (hata, hile , tehditi düşünsek bile) üzerinden 10 yıl geçmiş. O yüzden böyle bir savunmadan yola çıkmamanızı öneririm. (Dava dilekçenizde yine değinebilirsiniz ancak süre yönünden değerlendirildiğinde, hukuki bir değeri yok.)

Ancak henüz miras hakkı doğmadan, yani muris henüz vefat etmemişken, haktan feragat edildiğine dair bir belge alınmışsa noterden dahi alınmış olsa geçersizdir. Çünkü doğmamış bir haktan feragat edilemez, bu ayrıntı önemli, feragat tarihini bu açıdan değerlendirin.
Bu yönde pek çok Yargıtay kararı mevcuttur.

Murisin işlemlerini detaylı inceleyip, murisin gerçekteki iradesi ile görünürdeki işlemlerin şeklini denetleyip (bağış-satış gibi) muris muvazaası olup olmadığını, saklı paylara tecavüz olup olmadığını, feragat tarihi itibari ile geçerli olup olmadığını değerlendirip buna göre bir yol belirleyin derim.

Şayet saklı paylara bir tecavüz söz konusu ise bana göre saklı paydan feragat da geçerli olamayacağından, buradan hareketle de bir sonuç elde edebilirsiniz. Tenkiste süreden sıkıntıya düşebilirsiniz o nedenle önerim, tapu iptali tescil konusunu biraz daha detaylı araştırın.

Bugünkü düzenleme şu şekilde.

Alıntı:
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ VE TENKİSİ

A. İptal davası

I. Sebepleri

MADDE 557.- Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir:

1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,

2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,

3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlaka aykırı ise,

4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.

Alıntı:
III. Hak düşürücü süreler

MADDE 559.- İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.

Hükümsüzlük, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.


Kafamda çok fazla konu var ve cevabınızı kısa bir sürede biraraya getirmeye çalıştım. (Bir de henüz tam ayılamadım. ) Umarım gözden kaçırdığım ya da hatalı beyan ettiğim bir şey yoktur.

Saygılarımla,