Mesajı Okuyun
Old 15-09-2008, 20:35   #44
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan hukukun-üstünlüğü
Toplumsal-sosyal-ekonomik vs.. koşullara göre değişime uğrayan bir disiplinden başka birşey değil.

Sayın hukukun üstünlügü,

ben de hukukun üstünlüğüne inananlardanım. Hukukun üstünlüğüne inanmam, hukukun „bir disiplin“olmasından kaynaklanmıyor. Hukukun haklarla ilgili olmasından, haklarin çoğulu olmasından kaynaklanıyor.
Herşeyden önce sunu belirtmek istiyorum, sizin kullandığınız anlamda hukuk „bir disiplindir“ tamlaması hem Türkçe kurallarına hem de mantık kurallarına aykırı. Disiplini okuldaki disiplin, ailedeki disiplin, müesessedeki disiplin veya ordudaki disiplin anlamında kullandığınız zaman bir tamlama yapıyorsunuz, „okul disiplini“ tamlaması örneğin. Burada devamlı olarak ‚bir’ yerine kast ettiğimiz disiplinin ne disiplini olduğunu belirtmek zorundayız. Eğer hukuku da bu anlamda kullanacaksak burada da bir tamlama yapmak zorundayız. ‚Toplum disiplini’ örneğin.

Hukuku ‚akademik bir disiplin’ bir bilim disiplini’ olarak tanımladığımız zaman durum biraz değişik. Bu anlamda ‚hukuk bir disiplindir’ diyebiliriz. Çünkü disiplinin bir bilim dalı olduğunu biliyoruz. Ve hukuk bir disiplindir derken hukuk bir bilimdir demiş oluyoruz.

Disiplin kavramının spordaki anlamını parantez dışı bırakarak, bu kavramın
1. sıkı düzen/düzen,
2. kişilerin içinde yaşadıkları topluluğun genel düşünce ve davranışlarına uymalarını sağlamak amacıyla alınan önlemlerin bütünü, ve
3. Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü, bilim dalı(TDK – İnternet Sözlüğü) Üzerinde durmak istiyorum.

Kabul etmek gerekir, hukukun belirli sıkı bir düzenle ve topluluğun belirli düşüncelere ve davranış tarzlarına uyması ile büyük ilintisi var; her ikisi de belirli kurallar getiriyor.

Hukukla disiplin arasındaki en büyük ayrılık, disiplin kurallarının yetkili, otorite sahibi bir makam veya kişi tarafından belirlenmesi ve otorite sahibi kişi ile disiplin kurallarına uymak zorunda olanlar arasında bir astlık üstlük ilişkisinin bulunmasıdır. Hukukta bu durum yoktur, hukuk kurallarının kaynağı, bağlayıcılığı konusunda belirli bilimsel teoriler, örneğin tabii hukuk, positif hukuk söz konusudur. Kanun koyucu ile kanuna uymak zorunda olanlar arasında bir fark yoktur, ikisi de yürürlükteki kanunlara uymak zorundadır.

Disiplin kuralları hukukun bir alt dalıdır ve hukuka uygun olmak zorundadırlar. Hukuk vatandaşlarla diğer vatandaşlar arasındaki ilişkileri düzenler, kişiler yasaların kendilerine verdikleri sınırlar ve olanaklar ölçüsünde ilişkilerini dözenlemekte serbesttirler, hukuka uyma söz konusudur burada, bir üst makamın verdiği bir direktife değil. Disiplin kurallarının varlığı genelde yetkili bir kurumun yasalara dayanarak elde ettiği bir yetkiye bağlıdır. Bu kurum kendisine bağlı olanlara nasıl hareket etmeleri gerektiğini disiplin kuralları yoluyla gösterir. Hukukun temelinde yetki sahibi bir makam değil halk adına yasama görevini yerine getiren bir yasama organı vardır; hakimiyetin kayıtsız şartsız kendisinde olduğu kabul edilen halkın veya ilahi bir kuvvetin iradesi vardırİ en azından var olduğu varsayılır.

Gelelim 2 kere 2 dört eder hikayesine. Bilimin en basit tarifi ‘yeni bilgilerin metodik bir araştırma neticesinde elde edilmesi’dir. Dikkat ederseniz tarif yeni bilgi elde edilmesinden yola çıkıyor, bunu hukuk bilgisine uygularsak, bu bilgi hukukun çağdan çağa ve toplumdan topluma değişebileceği yönünde olabileceği gibi, hukukta temel değerlerin var olduğu ve her çağda ve toplumda hukukun bu değerlerin gerçekleştirilmesi yönünde de olabilir. Bilimle uğraşan kişi belirli bir teorıden yola çıkarken, nasıl bir sonuç elde edebileceğini önceden bilemez. Önemli olan bir bilimin belirli bir yöntem kullanarak bir bilgi elde etmeye çalışmasıdır, 2 kere 2 dört eder türünden bir sonuç elde etmesi değil. Elde edilen sonuçlarla yetinilmiş olsaydı ve tamam aradığımızı bulduk bundan sonra araştırmaya gerek yok nasıl olsa kesin bir sonuca vardık türünden bir düşünce olmuş olsaydı bilimin sonuna varmış olurduk. Öyle ya neden daha araştıralım ki, nasıl olsa 2 kere 2 nin dört olduğunu nasıl olsa bilimsel olararak kanıtladık, daha ne istiyoruz?

Kısaca belirtmek gerekirse, bilimsel araştırmada yöntem ve teori önemlidir, elde edilen sonuç değil. Elde edilen sonuç önemli ve yeterli olmuş olsaydı bilimsel araştırmaya ve bilime gerek kalmazdı, çünkü bilimler kendi kendilerinin sonunu getirmiş olurlardı elde ettikleri neticelerle. Dikkat ederseniz bilimlerin en bilimseli olan fizik ve kimyada bile durmadan yeni buluşlar söz konusu oluyor ve dün doğru olan bugün yanlış olabiliyor.

Dönelim akademik bir disiplin olan hukuka ve kendi kendime sorduğum sorulara:
1. belirli bir hukuk teorisi var mı? Evet var.
2. Hukuk bu teorik çatısına dayanarak, hukuk ve adalet mefhumlarının kaynaklarını ve hukuk mefhumunun hangi zorunluklara dayanarak ortaya çıktığını araştırıyormu? Araştırıyor.
3. Hukuk dünya çapında bir bilim olarak kabul ediliyor mu? Ediliyor.
4. Hukuk bilimsel bir disiplin, yani bir bilim dalı mıdır? Evet bilimsel bir disiplin ve bu anlamda bir bilim dalıdır
5. Hukuk uygulamasının değişik zaman ve ülkelerde değişik olarak uygulanması, hukuku bilimsel bir disiplin olmaktan çıkarır mı? Hayır çıkarmaz. Öyle olmuş olsaydı tıp bilimini, biyolojiyi ve antropolojiyi de bilimden saymamak gerekirdi, çünkü bunların uğraşı alanları da değişik, Değişik boyda, değişik dilleri konuşan, değişik renkte insanları inceliyorlar.
6. Hukuk bilim değildir diyen bir kimsenin, özellikle hukukçu olmak için yola koyulmuş bir kimsenin, bunu iddia etmeden önce, bu konuda biraz araştırma yapması gerekir mi? Evet gerekir, çünkü bu hukuk mantığının bir gereğidir.
7. Taa antik çağdan beri hukuku bilim olarak kabul eden filosofların ve bilim adamlarının fikrilerine karşı çıkmadan önce o fikirleri incelemek gerekmez mi?
8. Hukuk bilim değildir demeden önce, bilimin, bilim felsefesinin ve hukuk felsefesinin bilinmesi gerekmez mi?
9. Bilim adamları ve filosoflar yanılmaz mı, her dedikleri ve yazdıkları doğru mudur? Hayır değildir, onlar da yanılır ve her dedikleri doğrudur diye bir kural da yoktur. Yanılmamış olsalardı değişik teoriler ve fikirler olmazdı.
10. Buna rağmen çağlardan beri doğruluğu kabul edilmiş fikirler vardır. Akademik çevrelerde kabul gören doğrulara karşı çıkan kimselerin, ya o doğruya doğru diyenlerin bilgileri seviyesinde bilgi sahibi olmaları, ya da dahi olmaları gerekir. Bir fikre karşı çıkmanın onu eleştirmenin diğer bir olanağı, başka fikirde olan bilim adamlarının fikirlerine katılmaktır. Ama burada da belirli bir bilgi seviyesi gerekir, yoksa bilgi ve bilim ideolojiye ve bağnazlığa dönüşür.


Akademik Disiplin için bak:
http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/A...siplin_Listesi

Bilim Felsefesi için bak:

http://www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf

Saygılarımla