Mesajı Okuyun
Old 06-09-2008, 12:41   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Muris muvazaası olabilmesi için muris ile temlik olunan arasında iki sözleşmenin bulunması gerekir. Bunlardan birincisi görünen tapuda resmi olarak yapılan satış sözleşmesi ikincisi ise gizlenen bağış sözleşmesidir.Satış gerçek iradeyi yansıtmadığı için , bağışta şekle uygun olmadığı için geçersiz sayılmaktadır.

Somut olayda , muris ile erkek çocukları arasınde resmi olarak yapılan görünürdeki sözleşme mevcut değildir.Muris yükleniciden aldığı taşınmazı üzerine yazrıracağı yerde gizli bağışla erkek çocuklarına devretmiştir. Resmi işlem muris ile alıcı arasında değil yüklenici ile alıcı arasında yapılmıştır. Böylece iddia gerçekleşirse muris taşınmaz değeri kadar gizli bağışta bulunmuştur.

Bunun için muris tapudaki resmi işlemin (görünürdeki sözleşmenin ) tarafı olmadığından ve ortada gizli bağış bulunduğu iddia edildiği için olayda muris muvazaası değil tenkis hükümleri uygulanır. Diye düşünüyorum.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1995/1

K. 1996/81

T. 14.2.1996

• MUVAZAALI TASARRUF İDDİASI ( Mirastan Mal Kaçırmak Maksadıyla )

• MİRASTAN MAL KAÇIRMA MAKSADIYLA MUVAZAALI İŞLEM İDDİASI ( Murisin Üçüncü Kişiden Satın Aldığı Taşınmazın Sicilini Erkek Çocuk Adına Oluşturması )

• SATIN ALINAN TAŞINMAZIN SİCİLİNİN MİRASÇILARDAN BİRİ ADINA OLUŞTURULMUŞ OLDUĞU İDDİASI ( Muvazaa Nedeniyle Tapu İptali veya Tenkis Davası )

818/m.18

ÖZET : Somut olayda, murisin, parasını ödeyerek, üçüncü şahıstan yaklaşık 40 yıl önce aldığı taşınmazların sicilinin davalı erkek çocuk adına oluşturulduğu ileri sürülmüştür. Bu iddiaya göre, tapudaki temlikte üçüncü kişi durumundaki murisi, yorum yoluyla, taraf durumuna getirmek suretiyle değinilen inancın uygulama yerinin bulunmadığının kabulü icap eder. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararları ve Dairenin uygulamaları da bu yöndedir.
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tapu iptali, tescil ve tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.11.1994 gün ve 1993/317-1994/688 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 17.3.1995 gün ve 1553/3672 sayılı ilamı: ( ... Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil ve olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Tüm dosya içeriğine toplanan delillere göre davalı ortak miras bırakanın erkek çocuğudur. Davacılar ise, kök muris Ş.`nin kendinden önce ölen kızından torunları ve öteki kızlarıdır. Çekişmeli taşınmazlar, kadastrodan önce, üçüncü kişi konumundaki kişilerin tapudaki satışlarından davalı adına tescil edilmişlerdir. Esasen, açıklanan bu olgular yanların da kabulündedir. Uyuşmazlık, murisin, gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazları, mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline, yarar sağlamak istediği davalı adına kaydettirmesi halinde, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunup bulunmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere ve en yalın anlatımıyla muvazaa: İrade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılıktır. Eş anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme Kararında da "... bir kimsenin mirasçısını, miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğurultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olamayacağını..." hükme bağlamıştır.
Görüleceği üzere, butlan sonucu doğuracak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu İnançları Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın, murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak resmi memur huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.
Somut olayda, murisin, parasını ödeyerek, üçüncü şahıstan yaklaşık 40 yıl önce aldığı taşınmazların sicilinin davalı erkek çocuk adına oluşturulduğu ileri sürülmüştür. Bu iddiaya göre, tapudaki temlikte üçüncü kişi durumundaki murisi, yorum yoluyla, taraf durumuna getirmek suretiyle değinilen inancın uygulama yerinin bulunmadığının kabulü icap eder. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararları ve Dairenin uygulamaları da bu yöndedir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle ve yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.`nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı tapu iptali, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Bu isteklerin kademeli olarak aynı davada birlikte ileri sürülebileceği Yargıtay İnançları Birleştirme kararı gereğidir. Somut olayda tarafların müşterek miras bırakanı üçüncü şahıslara bedelini ödeyerek satın aldığı taşınmazların sicillerini davalı oğlu üzerine oluşturmuştur. Gizli bağış olarak tanımlayabileceğimiz bu işleme 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararının uygulanamayacağına değinen Yargıtay Özel Daire kararı, son yıllarda devamlılık kazanan Hukuk Genel Kurulu kararlarında benimsenen görüşe tamamen uygun olmakla yerindedir. Ancak, davacı davada muvazaa nedeniyle iptal yanında saklı payına yapılan tecavüzün giderilmesi için tenkis talebinde de bulunmuştur. Davacının tenkis talebiyle ilgili bir değerlendirme yapılıp, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşılmaması doğru değildir. Bu durumda muvazaa sebebiyle açılan iptal davasının reddini öngören Özel Daire bozma kararı genel kurulca aynen benimsenmişse de ayrıca mevcut tenkis isteği ile ilgili bir karar verilmemiş olması isabetsizdir.
O halde usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.