Mesajı Okuyun
Old 17-02-2009, 23:43   #6
duyurucu1

 
Mutlu 3-Kahraman CMK avukatı olma hastalığının,THS ve internet ortamında yayılması

3)KAHRAMAN CMK AVUKATI OLMA HASTALIĞININ TÜRK HUKUK SİTESİ VE İNTERNET ORTAMINDA YAYILMASI

Sürdürüyorum da sonra ben Beyoğlu 3.Ağır Ceza Mahkemesindeki adını sanını bilmediğim benim gibi Kahraman CMK Avukatı olma hastalığına tutulmuş avukatın duruşmasının bir sonraki duruşmasında neler olduğunu aha bu internet denen ve Türk Hukuk Sitesinde yayımlanan yazılardan öğrendim.Hatta bir de Türkiye Barolar Birliği sitesine girerek doğruluğunu teyit ettim.

Evet.Bir sonraki oturumda,oturum biraz daha hareketli ve maceralı.Kimler var kimler.Avukat Muammer Aydın,Avukat Ufuk Özkap,Avukat Berrin Adıyaman,Avukat Ömer Yasa,Avukat Sevgi Akbenlioğlu,Avukat Ayşe Eren,Avukat Ömer Kavili ve Avukat Muhittin Köylüoğlu.

Heyet Bu kadar avukat karşısında sayıca az.Silahların eşitliği yok .Heyet şimdi dese;“Eee.Bu kadar avukat. Hemde yaşça başça kıdemli.İçinizde hakimlik yapanlarınız dahi var. Hepiniz birden Mahkeme salonunu doldurmuşsunuz.Kalkmış bir de Prof Dr.Sulhi Dönmezer Hocamızdan söz ediyorsunuz.Hele bir de “reddi hakim” talebinde bulunmuşsunuz.Savcıyı da yanınıza çekmişsiniz.Heyet olarak ne yapmamızı bekliyordunuz.Size “hayır”deyip ortalığı germenin ne alemi var?Şunun şurasında hepimiz aynı gemide yolcuyuz.Kaldı ki yapacağımız iş”Eh mademki bu kadar çok istiyorsunuz.Sanık –avukatın, kafeste duracağına az solda müdafisinin yanında durmasın izin verelim.Hem bize göre sola sanığa göre sağa bir iki adım atması spor olur.Mahkemedeki gerginlik ortamını yumuşatır.Bizim hakkımızda gereksiz şikayetleri önler”dese ve düşünse ve de düşünmüş olacaklar ki heyet “bir önceki red karından döndü.”Siz arının deliğine çöp dürtme cephesi de “reddi hakim” talebinizden vazgeçti.Sanık-avukat gitti heyete göre sola üç adım adım attı ve müdafisinin yanında durdu.Sorun da böylece çözüldü.

Ama kazın ayağı öyle değil.13.11.2007 tarihinde 2005/246 esas numaralı davada belki sorun heyete göre sola doğru sanığın üç adım atmasıyla çözüldü ama bir hastalığın da yüzyıllar sonra yeniden bulaşma moduna girmesine neden oldu.

Hemen İstanbul Barosu Türkiye Barolar Birliğine bir yazı yazdı.”Ey benim sevgili Türkiyemin sevgili tün Barolarının Birliği,bak aha 13.11.2007 tarihinde Beyoğlu 3 Ağır Ceza Mahkemesinde böyle böyle oldu.Sen Barolar Birliği olarak tüm barolara duyur.Onlarda kendi avukatlarına duyursunlar.Böylece eskiden kalma ve hiçbir yasal dayanağı olmayan sanığın müdafisinden ayrı oturtulacağına ilişkin yanlış bir geleneği ortadan kaldıralım.”

Türkiye Barolar Birliği ne yapmalıydı?

Hemen “Haaa.Öylemi?Tez elden sekreterim gelsin’ deyu ünleyip sekreterini çağırdıktan sonra;Yaz kızım deyu az havalara girdikten sonra;”Tüm barolara!Bundan böyle barolara kayıtlı tüm avukatlar , ceza mahkemesi salonlarında ,sanık ile birlikte oturacaklardır.Bu karara karşı çıkan mahkeme hakimi yada heyeti olursa o avukat hemen redi hakim talebinde bulunacaktır.Bu emrime uymayan avukatında barodan ihraç işlemlerine derhal başlanacağı hususu .. rica ederim”

Ama Türkiye Barolar birliği ne yaptı?

Kalktı 19.06.2008 tarihli yazı ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığına ve Adalet Bakanlığı’na başvurdu”Ne olur sanık ile avukatını ceza mahkemelerinde yan yana oturtun”diye ricada bulundu.

Bu ricaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan henüz cevap yok.

Adalet Bakanlığı cephesinde ise,Adalet Bakanı değil amma Adalet Bakanının Ceza İşleri Genel Müdürü cevap verdi.Dedi ki”Türkiyenin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6 ıncı maddesi ,hatırlatıldı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanına sanıkların, müdafi ve tercümandan yararlanma hakkına ilişkin bilgiler verildi(öyle ya belki Türkiye Barolar Birliği Başkanı bilmiyorsa diye yoksa kötü bir niyetleri yok) Sonra 23.03.1976 tarihli Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal hakları Uluslar arası sözleşmesinin 14 üncü maddesi hatırlatıldı(öyle ya belki Türkiye Barolar Birliği Başkanı bilmiyorsa diye yoksa kötü bir niyetleri gene yok).Bu sözleşmede sanık ile müdafisinin yan yana bulunacağına dair bir hüküm bulunmadığı belirtildi.Sonra çok bilgili olduğunu kanıtlamak için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ıncı maddesinden dem vurdu. (öyle ya belki Türkiye Barolar Birliği Başkanı bilmiyorsa diye yoksa kötü bir niyetleri yine yok,Ekmek Mushaf çarpsın yok) Daha sonrada 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 203 üncü maddesine göre “Duruşmanın düzeni,mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanır”dedi ve sorumluluğu hakimlere attı.

Yani iki sayfalık ve karşısındaki Türkiye Barolar Birliği Başkanına açıkça ders verir mahiyetteki cevabi yazısında açıkça “Ben karışmam kardeşim.Mahkeme başkanı ne yaparsa yapsın.İsterse sanık ile müdafisini yan yana oturtsun isterse oturtmasın” dedi bu sorundan sıyrıldı.

Türkiye Barolar Birliği başkanı bunun üzerine ne yaptı?

Her halde kızdı.Tüm barolara birer tamim gönderdi.Ve “Ey tüm Barolar! Duyurun!Avukatlara duyurun!Bundan böyle avukatlar kendi müvekkilleri ile yada sanıklarla yan yana oturacak.Bu konuda mahkemelere dilekçe verecekler.Sanıkları müdafi ile yan yana oturtmayan hakim yada heyetleri red edecekler.Aha ilk uygulamayı da ben başlatıyorum.Sözümden çıkan avukat olursa disiplin soruşturması yapılacak.Duyduk duymadık demeyin!Sonra rezil olmayın “diye duyurular yaptı. Hatta tellallık görevini Duyurucu1’e vermiş dahi olabilir”diye düşünenleriniz olacaktır.

Ama ne gezer?

Kalktı Adalet Bakanlığına 18.11.2008 tarihinde yeniden başvurdu .Ve dedi ki”Sayın Adalet bakanı,ne olur duruşma salonlarının düzenini değiştir.Değiştir ki sanık ile müdafisi yan yana otursun”

Adalet Bakanı ne yapar?

“Git işine kardeşim.Bana hele şu kriz ortamında duruşma salonlarının yeniden yapılması,dizaynının değiştirilmesi gibi işi yükleme.Zaten bir marongoz hatası nedeniyle savcıları hakimlerin masalarının yanına montaj ettik.Oradan ayıramıyoruz.Kalkıp birde sanıklarla müdafilerini yan yana oturma işini bana yükleme.Bak ne güzel hakimlerimiz bu sorunun muhatabı imiş.Genel Müdürlüğümüzde sana cevap vermiş.Sen en iyisi onunla yazış dur.Beni bu işe bulaştırma.Hem bak bir de Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvur muşsun.Sen nereye başvuracağını bilmiyorsan suç bende mi?Bana ne bana ne.Ben oynamıyorum.Git sen onlarla oyna” dese yalan mı söylemiş olur.?”Bence çok doğru demiş olur.

Oysa Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı,adli yıl açılışlarında konuştuklarında mangalda kül bırakmayanlar,hadi bakalım sorunun çözümü için kapı kapı gezeceğinize iki satırlık bir emirname ile bu sorunu çözmeniz mümkünken neden bu emri vermekten korkuyor-sunuz-lar?

Dedim ya meselenin özü korku.Bir yere başkan seçerken.Bir yere vekil seçerken bakacaksın kardeşim.Göz rengine bakacaksın.Göz rengi mavi mi?Seçme !Göz rengi ela mı ?Seçme!Göz rengi sarı mı?Zinhar seçme!Göz rengi kara mı?Seç kardeşim!Gözü kara olanı seç!Yada gözünü karartabileni seç!Bu işler de gözü kara olmak lazım(DEVAM EDECEK)