Mesajı Okuyun
Old 19-03-2011, 17:27   #5
mahmutmicoz

 
Varsayılan Borçlar Kanununa göre akitte edimler yerine getirilmemiş.

Sayın "ncoban" ; yukarıda açıklamalarıma ek olarak Borçlar Kanunumuzun birinci maddesine göre "İKİ TARAF KARŞILIKLI VE BİRBİRİNE UYGUN SURETTE RIZALARINI BEYAN ETTİKLERİ TAKTİRDE AKİT TAMAM OLUR." Demek ki ortada borçlar kanunu anlamında bir akitten bahsedilebilir. Çünkü müvekkiliniz hissesine düşen miras payını belirli bir meblağ karşısında vermeyi taahhüt etmiştir. (Taraflardan birisi icapta bulunmuş, diğeri bu icabı kabul etmiştir.)
Aynî hakkın ihdası için taraflar arasında iltizamî akit ile birlikte tescil talebi ve tescilin yapılmış olması yeterli değildir- Bundan başka tarafların tapu memuru huzurunda tescile tekaddüm eden ve aynî hüküm ve netice meydana getiren bir akit (takrir) yapmaları lâzımdır. (Yani taşınmazın aynı ile ilgili hususlarda aktin resmi şekilde yapılmlası gerekmektedir.)

Diğer bir fikre göre (24), resmî senet ve Borçlar Kanunumuzun muhtelif maddeleri münhasıran karşılıklı borç doğuran akitler için derpiş edilmişlerdir. Meselâ BK. m. 81 gereğince bir tarafın alacağını talep edebilmesi için kendi borcunu ifâ etmiş veya ifâyı teklif etmiş olması lâzımdır. Aksi halde karşı taraf exceptio non adimpleti contractus (aktin icra edilmesi defi) ileri sürebilir. Keza BK. m. 82, 106, 107, 108, 117, f. 2 yalnız karşılıklı borç doğuran akitlere tatbik edilebilirler (26a).
Türk - İsviçre Hukukunda da bu kusur, aktin ihlâli niteliğinde telâkki edilmektedir (65).

Sonuç olarak denilebilir ki akit tamam olmuşsa ve buna rağmen bir taraf diğer tarafa olna edimini yerine getirmiyorsa. Diğer taraf edimini yerine getirmeyen tarafa uygun bir mühlet vererek akitten doğan borcunun yerine getirlmesini istemelidir. Sırf akitten doğan borcun ödenmemesi sözleşmeden dönüleceği anlamına gelmemektedir.

Defi, bir borcu ortadan kaldıran inşaî hakka yaklaşır. Fakat hüküm ve sonucu bakımından ondan ayrılır. Gerçekten defi sahibine karşı tarafın rızası olmaksızın onun hakkı üzerinde tesir icra etmek yetkisini bahşeder. İnşaî haklar yaratıcı, değiştirici veya bozucu bir hüküm ve sonuç meydana getirdiği halde, definin
talep etme yetkisi üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Ancak, talep etme yetkisinin kulalnılmasının önüne geçer. Binaenaleyh defi, bozucu bir sonuç meydana getirmediği gibi, değiştirici bir netice de meydana getirmez. Alacaklı, borçlunun defi dermeyanı ile talep hakkını kaybeder, fakat borç münasebetinin cevherinde bir değişiklik meydana gelmez (15). Diğer bir deyişle, defi borç münasebetini değiştirmeksizin alacaklının hakkını kullanmasına engel olur (16).
Meselâ borçlu zamanaşımı defini kullanmazsa, bu gerçek, alacaklıya hiçbir zaman kaybetmediği alacak hakkını tekrar kullanmak hakkını bahşeder.

Olaydan anladığım kadarıyla herhangi bir defi öne sürülmemiş bulunmakta. o halde siz zamanaşımı itirazında bulunun, bu itirazla birlikte akdin hem borçlar kanunu anlamında hem de medeni kanun anlamında resmi şekilde yapılmasına bağlı bulunduğunu bu nedenle de sözlü beyana itibar edilemeyeceğini bu hususta HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNUMUZA GÖRE KESİN DELİLLE İSPATI ZORUNLU OLAN BİR KONUDA TANIK (TAKDİRİ DELİL) DELİLİNE DAYANILAMAYACAĞINDAN BAHİSLE DAVANIN REDDİNİ TALEP EDİNİZ. zamanaşımı itirazınız dinlenilmeyebilir. Sanıyorum sizin yapmanız gereken akdin resmi şekilde yapılmadığından bahisle geçerli olmadığını ileri sürmek olacaktır. karşı taraf bu durumda verdiği paraların iadesini isterse bu durumda da zamanaşımı itirazında bulunun. Saygılarımla.
Konu ile ilgili olarak şuraya bakabilirsiniz: http://auhf.ankara.edu.tr/kitaplar/o...orclar-hukuku/