Mesajı Okuyun
Old 24-09-2006, 00:39   #3
Av.MuratOzan

 
Varsayılan

Yazı detaylı dayanak noktalarına sahip olmasına rağmen hukukun ve ahlakın mantık ile olan ilişkisi, üstün menfaat ideası, ahlakın toplumun gelişmişlik düzeyi ile olan ilgisi noktalarında eksiktir.

Toplusal vicdanın, yasalarla belgelenmiş olması mutlak bir zorunluluktur. Bunun yanında insan mantığına ters düşecek düzenlemelerin ahlaka uygun olsa bile hukukla bir arada bulunması olanaksızdır. Caligula'nın atına konsüllük vermesi ahlaktan önce insan mantığına aykırıdır. Suçun aynı zamanda ahlak dışı davranış olması hususunda ekonomik suçlar çelişkisine ek olarak ahlak kurallarının zorlayıcısı olan kınanmayı sonuçlayacak nitelikte olmayan bir çok başka davranış ceza normlarına konu olmuştur.

Sözü edilen düşünce hürriyetinin çağdaş ve demokratik bir toplumun iyi eğitilmiş bireylerinden esirgenemeyecek bir hürriyet olduğu muhakkaktır. Ülkemiz açısından sorgulanan durum bunun demokrasinin bir gereği olup olmadığı konusunda olmamalıdır. Fakat çağdaşlık düzeyi ve eğitilmiş bireyler yönünden eksiklikleri üzerinde düşünüldüğünde konu daha mantıklı bi noktadan ele alınmış olur. Zira ülke şartlarının kaldıramayacağı özgürlükler tanımak yaratılmış özgürlükler açısından bir tehlike arz etmektedir. Cumhuriyetin kurucu meclis aşamasından bugünkü durumuna gelmesi bir süreçle mümkün olmuştur. Henüz toplumsal refleksle uyum sağlayamamış olan bir hürriyet sistemin tamamının infilakına neden olabilir. Çağdaşlık yolunda atılan adımların zamanlaması hareketin sağlıklı olmasının birincil koşuludur. Atatürk’ün siyasi muhalefet ve çok partili rejim denemesi buna en güzel örnektir.

Düşünce hürriyetinin koşulsuz olarak tanınmasının toplumda yaratacağı refleksi ölçmek; konusunda uzman sosyologların işi olsa da, yüzyıllardır var olan; mantıktan veya başkaca herhangi bir dayanaktan eser taşımayan fikirlerin etrafında örgütlenmiş insan sayısı ve bu tür oluşumlara katılmada kendi vicdani kanaatinden çok ekonomik, sosyal ve bir çok başka türlü baskının yönelttiği insan sayısı çizilecek gerçekçi bir tabloda hiç de iç açıcı gözükmemektedir. Kendi fikir dünyasını oluşturmaya yetecek birikime sahip olmayan insanlar dogmatik düşünce sistemine yatkındırlar. Bunun doğal bir sonucu olarak kendilerinin üretmediği ve mantık süzgecinden geçirmedikleri fikirleri körü körüne benimseyip harekete taşıyacaklardır. Bu da her düşüncenin ifade edilişinin tehlikeli yanıdır. Bu fikirleri benimseme aşamasında ise bahsettiğimiz baskıların etkisi devreye girecektir. Bir ülkenin insanlarının tamamını kendileri fikir üretir hale getirmesi olanaksız olabilir. Fakat en azından bu insanların maruz kalacağı türlüce baskıları sıfıra indirgemesi ve insanlarına objektif olabilme imkanı vermesi mümkündür ve gereklidir. Demokrasi yolunda atılacak bu önemli adımın toplumun sosyal yapısının derinine incelenmesinin ve aksaklıların giderilmesinin sonrasına bırakılması zorunludur. Bu zorunluluk yazıda bahsedilen ahlaki zorunluluğun da önünde insan mantığının yani hukukun birincil kaynağının bir gereğidir.