Mesajı Okuyun
Old 18-11-2002, 01:26   #44
Nusret

 
Mesaj CÜBBE Sorununa Devam...

Arkadaşlar;
Cübbe, avukatlık ve baro hakkında oldukça ayrıntılı mesajlar yazan bir meslektaşımıza ve bu meslektaşımızın yazdıklarına çeşitli düzeylerde destek veren diğer meslektaşlarımıza cevap olarak, ama bundan da öte gerçekte önemli olan böylesi bir konu hakkındaki düşüncelerimi, katılımı hasbelkader yüksek olan bu platformda dile getirmek maksadıyla birkaç mesaj göndermiş idim.

Bundan sonra, kullandığım çeşitli kelimelerden dolayı önce Sayın Tikici'nin ve sonra da ilk muhatabım Sayın Çelik'in oldukça dokunaklı eleştirilerine maruz kaldım. Eleştirilerin cevabına geçmeden önce öncelikle belirtmeliyim ki, bu mesajlarımda yazdıklarım, her ne kadar klişeleşmiş bir ifade de olsa, tabii ki bu arkadaşların kişiliklerine yönelik değildi. Ne de olsa, ben bu arkadaşları bizzat tanımıyordum. Ve ancak yazdıkları mesajları okuyarak bir izlenim edinmeye çalışıyordum.

Eleştirilere gelecek olursak, mesajlarım üzerine bir duygu fırtınası estirilip, muhatap aldığım mesaj sahibinin ne kadar değerli, özverili, saygıdeğer olduğundan bahsedildi. Bütün bunlara itirazım yok. Kuşkusuz, muhataplarım da saygıdeğer, özverili vb. olabilirler. Hatta bunu ben de bir cümlemle belirtmiş idim, Av.A.G.Çelik'in Denizli Baro Başkanı arkadaşa karşı yapılan haksızlığı teşhir çabası nedeni ile. Fakat, konu bu değil. Konu, sahibi ne kadar özverili ve saygıdeğer olursa olsun, yanlış bulduğumuz düşüncelerin kıyasıya eleştirilmesi ve ancak bu eleştirinin içeriğinde bir hata görülüyorsa bunun karşı bir eleştiriye uğratılmasıdır.

Ben, cübbe tartışması vesilesiyle, avukatlığı ve onun belirtilerini (nişanelerini), avukatları toplumdan ayrı, onun üzerinde bir kast olarak görerek yücelten, baroları kutsal birer mekan, avukatları seçilmiş yüce varlıklar ve bu nişaneleri de mukaddes birer fetiş haline getiren bu zihniyetle hesaplaşmak (bu biraz iddialı oldu -bu zihniyeti eleştirmek) istemiştim (Zaten halkın tepesinde çöreklenmiş, urlaşmış yeteri kadar kast varken buna yenilerini eklemekten ziyade var olanları yıkmak gerekmez mi?). Bu anlamda, özellikle eski kuşak avukatlarda var olan salt hukuk, salt avukat, salt avukatlık anlayışına karşı ileri sürdüğüm düşüncelerimi koruyorum.

Muhataplarımın ise bu konularda savundukları görüşler özverili ve saygıdeğer kişilikleriyle çelişen bir görünüm arzetmektedir.
Örneğin, Av.A.G.Çelik, ilk mesajında "... avukatların mesleki yetki, görev ve sorumlulukarının bir ifadesi olan cübbenin böylesi toplantı ve gösterilerde giyilmesi, mesleğin evrensel ve ulusal kuralları içerisinde yanlıştır ve hatalıdır. Başka bir ifade ile Avukatlık Mesleğini amaç olarak değil, araç olarak görmek, göstermektir." diyor. Av. H.Metin de "Avukat, bizzat kendisinin davacı ya da davalı olduğu çekişmede cüppe giyemez. O halde, sevgili meslektaşımız Çelik üstadımızın uyarısı dikkate alınmalıdır görüşündeyim." diyerek destek veriyor. Sonra Av.A.G.Çelik "Değerlendirmelerinize katılıyorum. ... CÜBBENİN FOKSİYONEL İŞLEVİ 5 Ana başlıkta toplanabilir. (Doktrinde bazı düşünürler 3 veya 4 ana başlıkta da toplayabilmektedir)." diye memnuniyetini belirterek uzun uzun tarihsel anlatımlara, hukuksal açıklamalara girişiyor.

İtiraf edeyim, eğer bu mesajlarda sözkonusu olan şey, sadece cübbe ile ilgili söz söylemek, tarih boyunca çeşitli yerlerde nasıl geliştiği ve bugünkü konumuna ulaştığı hakkında bilgi vermekle sınırlı olsaydı, kendi açımdan çok gerekli görmesem de, yine de "Meslektaşımız iyi bir iş yapmış ve cübbenin tarihçesini araştırmış" diyebilirdim. Ama hayır, sayın Çelik ve diğerleri, bu bilgiyi vermekle yetinmiyorlar, işi, cübbenin, avukatlığın, baroların ne kadar kutsal şeyler ve yerler olduğu, avukatlığın nasıl ulvi bir iş olduğu vb. konusunda -kusura bakılmasın ama yineleyeceğim- vaaza kadar götürüyorlar. Sonra da, bu kadar kutsal bir mesleğin kutsal bir nişanesi olan cübbenin eylemci avukatların sırtlarında eylem alanlarına taşınmasına yasak koyuyorlar.

Gerçekte avukatlık mesleğine bakış açılarındaki sakatlıktan kaynaklanan bu yasakçı anlayışlarına "bu durum zaten yasal da değil" deyip pozitif hukuk kurallarını da desteğe çağırarak, yasakçılıkta bir adım daha ileriye gidiyorlar. Hatta, bu konuda komik bir iki laf bile ediliyor. Kimisi, "Avukat, bizzat kendisinin davacı ya da davalı olduğu çekişmede cüppe giyemez" diyor, kimisi cübbenin dışarıda giyilmesi yasaktır, bu konudaki yasak kaldırılırsa giyilebileceği anlamında sözler sarfediyor, kimisi de "yürüşlerde cübbe giyilmesi; cübbenin giyilmesi koşul ve usulüne aykırıdır" buyuruyor. Yahu arkadaşlar, avukatların, toplumumuzu derinden etkileyen bazı konularda yaptıkları eylemlerde eylem alanlarına cübbe ile gitmelerinin, eylemlere cübbe ile katılmalarının davalı veya davacı olmakla, cübbenin dışarıda giyilmesinin yasak olmasıyla, cübbenin giyilmesine ait koşul ve usulle ne ilgisi var? Tekrar ediyorum; bütün bunlar, avukatı tanıtan bir giysi olarak cübbenin hukuk dairelerinde giyilmesine ilişkin konulardır.

Sözü daha fazla uzatmayacağım. Diğer arkadaşlardan ricam, bir muhataplarımın avukatlığı kutsallaştıran, baroları mabed yerine koyan, avukatlığın katı şekil şartlarına bağlı olarak kastlaştıran, nişanelerini mukaddes birer fetiş haline getiren mesajlarını okusunlar, sonra da masonlukla ilgili şimdiye kadar öğrendiklerini hatırlamaya çalışıp bir karşılaştırsınlar! Ben bunları söylerken, muhataplarımın mason olduklarını ve bilinçli bir şekilde masonik bir örgüt istediklerini iddia etmiyorum, asla! Ama yukarıda da dediğim gibi, o zaman bu arkadaşların bu konuda söyledikleri ile düşünce yapıları, dünya görüşleri arasında bir çelişki vardır. O zaman da muhataplarımın bu çelişkiyi şu ya da bu yönde gidermeleri gerekmektedir. Saygılarımla...