Mesajı Okuyun
Old 15-01-2010, 00:17   #12
Ebru Demirci

 
Varsayılan

Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu kuralı kaynağını monarşi rejiminin tabiatında bulur.Gerçekten kralın başında bulunduğu kabinenin icraatından kral da kabine üyeleri ile birlikte sorumlu olsaydı, sorumluluğunu gerektiren hallerde istifa etmesi veya tahtından feragat etmesi gerekecekti.böyle bir usulün ise monarşi rejiminin doğasına aykırı olacağı ve devlet başkanlığı makamını prestijden mahrum bırakacağı açıktır.İşte bu duruma gelinmesini önlemeye çalışan İngiliz monarşisi, rejimin gereği icabı icraatı kabineye devrederek , kabineyi bütün icraattan mahkemeler ve parlamento önünde sorumlu tutmuştur.Kralın mutlak sorumsuzluğu ifadesini "Kral kendi eliyle bir adamı öldürürse bundan belki başbakan sorumlu olur, fakat başbakanı öldürürse bundan kimse sorumlu olmaz" cümlesinde bulur.
Yürütmenin faaliyetinden cumhurbaşkanının sorumlu tutulmaması kuralının monarşi rejimlerine has olmadığı, kuralın demokratik çerçeve içinde işleyen parlamenter rejimde de belirli ve yerine getirilmesi zorunlu bir fonksiyonu bulunduğu kabul edilmektedir.Gerçekten her ne kadar halk iradesine dayanan Cumhuriyet rejimlerinde bütün devlet organlarının faaliyetlerinden sorumluluklarını kabul etmek gerekirse de , parlamento ile kabine arasında doğacak ihtilafların çözümünde halkın hakemliği bir yana bırakılrsa bir hakeme ihtiyaç vardır.Bu hakem cumhurbaşkanından başka kimse olamaz.Ancak cumhurbaşkanının böyle bir hakem rolü oynayabilmesi , bağımsız, istikrarlı ve kişiliğinden kaynaklanan bir prestije sahip olmasına bağlıdır. Bu da onun sorumsuzluğu ile sağlanır.
Bununla beraber cumhurbaşkanının sorumsuzluğunun kapsamı cumhuriyetlerde , monarşilerde olduğu kadar geniş ve mutlak değildir.Cumhuriyet rejimlerinde cumhurbaşkanının sorumsuzluğu vatan hainliği suçu ayrık tutulursa sadece görevleriyle ilgili işlemlerle sınırlandırılmıştır.Yani devlet başkanının görevi ile ilgili olmayan hususlarda her vatandaş gibi hukuki ve cezai sorumluluğu vardır.
Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili olmayan yani kişisel suçlarından sorumluluğu konusunda farklı görüşler mevcut. Konuyu 1924 anayasasından itibaren ele alacak olursak şu sonuçla karşılaşıyoruz:
Cumhurbaşkanının adi suçlarından sorumlu olduğu 1924 anayasasının 41/2. maddesinde açıkça belitilmişti.Bu madde, cumhurbaşkanının şahsi suçları dolayısıyla sorumlu tutulması gerektiğinde anayasanın 17. maddesindeki hükmün uygulanacağını ve cumhurbaşkanının tıpkı milletvekilleri gibi muamele göreceğini öngörüyordu.1961 ve 1982 anayasaları ise 41/2' ye benzer bir hüküm içermemiştir.Bununla birlikte gerekçe ya da herhangi bir tutanakta da söz konusu hükmün neden bu anayasalara alınmadığı konuusnda bir kayda rastlanmadığından bu konu tartışmalara yol açmıştır.Bu konuda 2 düşünce vardır:

1961 anayasası yürürlükte iken ileri sürülen ve bugün de geçerliliğini muhafaza eden görüşe göre; cumhurbaşkanı seçilen bir kimsenin TBMM üyeliği sona erdiğinden meclis üyeliği sıfatını kaybeden cumhurbaşkanı dokunulmazlık hakkından da faydalanamaz.Dokunulmazlık hakkından faydalanamayan cumhurbaşkanının şahsi suçlarından dolayı takibata uğrayabileceğinin kabulü, onun , şahsi suçları nedeniyle yasama dokunulmazlığından yararlanan TBMm üyeleri ve hatta bu meclis dışından seçilen bakanların durumundan daha aşağı bir statüye konması gibi garip ve mantıksız bir duruma yol açar.Bu bakımdan cumhurbaşkanının şahsi suçlarından dolayı mutlak sorumsuzluğunu kabul etmek gerekir.

1982 anayasası konuyla ilgili açık bir hüküm içermediğinden cumhurbaşkanının kişisel suçlarından sorumluluğunu kabul etmektedir.105. madde cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında görev suçlarından sorumlu olmadığını belirtmektedir.Burda aksi ile kanıt yöntemi uygulanırsa, cumhurbaşkanının görevine girmeyen konularda işlediği suçlarından sorumlu olacağı sonucu çıkar.

Görevi ile ilgili olmayan suçlarından her vatandaş gibi sorumlu olduğu kabul edilen cumhurbaşkanına nasıl bir işlem uygalanacaktır sorusu da uygulamada tartışma konusudur.Bu konuda 4 farklı görüş bulunmaktadır:

Milletvekili dokunulmazlığı hükümleri uygulansın.

Vatan hainliği prosedürü işletilsin.

Görevi süresi bittikten sonra yargılama yapılsın.

Sıradan bir vatandaş gibi yargılansın.

Bütün bu görüşlerin her biri bazı yazarlar tarafından eleştirilse de bazı yazarlar tarafından savunulmaktadır.Her birinin kendi içinde tutarlı yönleri bulunmakla birlikte sadece bir tanesi için % 100 doğrudur demek pek mümkün gözükmemekte.


Kaynaklar:
*Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler,Ankara 2006
*Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku,2007
*Doç. Dr. Levent Gönenç 2008-2009 Anayasa Hukuku Dersleri