Mesajı Okuyun
Old 14-11-2017, 21:51   #4
Av. Aybars Karakırık

 
Varsayılan Menfi tespit davası ile şimdilik bir kısmı

Sayın KorayÖ;

Bu konuda daireler arasında ayrılık olduğunu anlıyorum.

19.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 7720
Karar: 2016 / 4845
Karar Tarihi: 18.03.2016 tarihli kararı ile (yukarıda 2 numaralı mesajdadır) bu davanın açılamayacağını belirtmiştir.

Kanun değişikliğinden sonra menfi tespit davasının, kısmi dava olarak açılabileceğini belirten karar da aşağıdadır.



T.C YARGITAY
3.Hukuk Dairesi Esas: 2014 / 21222
Karar: 2015 / 16874
Karar Tarihi: 28.10.2015
Yargıtay Kararı
MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 14/10/2014

NUMARASI : 2014/90-2014/590



Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:



Y A R G I T A Y K A R A R I



Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı şirketin ......... numaralı tarımsal sulama abonesi olduğunu, müvekkilinin sulama sezonlarında tükettiği elektrik enerji bedellerinin bir kısmını ödediğini ancak TEDAŞ yetkililerinin gerçeklerden uzak elektrik ücreti tahakkuk etmeleri neticesinde faturalarını ödemeyemez duruma geldiğini, tahakkuk ettirilen faturaların EPDK kurul kararlarına ve elektrik mevzuatına açıkça aykırı olduğunu, müvekkiline sulama dönemlerinde aylık ortalama 1.200.TL-1.300.TL elektrik faturası tahakkuk ettirilmekteyken 01.11.2003 tarihinde 98.898,04.TL. 21.12.2004 tarihinde 102.053,86.TL. 22.09.2006 tarihinDe 20.509,69.TL. 25.09.2008 tarihinde 182.267,20.TL. 09.10.2010 tarihinde 334.191,20.TL, 16.07.2010 tarihinde 62.813,70.TL., 19.08.2010 tarihinde 62.332,70.TL., 22.11.2010 tarihinde 23.745,00.TL., 05.10.2011 tarihinde 53.292,70.TL. olmak üzere toplam 940.090,78.TL. borç tahakkuk ettirildiğini, tahakkuk ettirilen enerji bedelinin hukuka ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca bilimsel verilerden uzak gerçek tüketimle alakası olmadığını, elektrik enerjisini tekelinde bulunduran davalının fatura bedellerine fahiş oranda faiz uygulamakta olduğunu, kaçak elektrik bedellerine yasal faiz uygulanması gerekirken sözleşmede kararlaştırılan faizin uygulandığını, ayrıca kaçak elektrik tüketiminden KDV.nin alınmasının da hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle davacının abonesinde borç olarak gösterilen 940.090,78.TL meblağ ve bu meblağa işletilen faizler hususunda fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin davalıya şimdilik 1.000.00.TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı taraf; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; elektrik borcundan kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkindir.

Somut olayda; davacı taraf 940.090,78 TL tutarındaki borç tahakkukunun şimdilik 1.000,00 TL tutarındaki kısmı yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece; dava konusu olayda kısmi dava açılamayacağı gerekçesi davanın reddine karar verilmiştir.

Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2)

Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.

Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.

Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez (tam dava olur).

Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan (hukuki ilişkiden) doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini (dava ettiğini) açıkça bildirmelidir (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava (kısmi dava değil) tam dava sayılır.

Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Dava dilekçesindeki açıklamalardan, davacının alacağının (dava edilenden) daha fazla olduğunun ve bunun yalnız bir kesiminin (bölümünün) dava edildiğinin açıkça anlaşılması gerekli ve yeterlidir.

Hukukumuzda kısmi dava açılması mümkündür (m.109). Bundan başka, kısmi davanın mümkün (caiz) olması, hiç kimsenin kendi lehine olan davayı (yani tam dava) açmaya zorlanamayacağı kuralına (m.24) da uygundur. Borçlar Hukuku bakımından da, alacaklının alacağının bir kısmını istemesine (dava etmesine) bir engel yoktur (TBK m.84).

Şu halde, alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kesimini (bölümünü) dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararının bulunması gerekir.

Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça (bölüm) için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.

Davacının, alacağının küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir (TMK.m.2). Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir (Prof.Dr.B.Kuru Medeni Usul Hukuku 23.Baskı Ank. 2012, sh.277-278).

Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığı incelenmeli, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.

Dava konusu olayda, mahkemece; HMK 109/1-2 maddesi uyarınca kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılsa da taraflar arasında uyuşmazlığın tamamı ihtilaflıdır. Keza davacı bedelin fazla hesaplandığını öne sürerek şimdilik 1.000 TL üzerinden davasını ikame etmiştir. Dolayısıyla talep konusunun miktarı belirli olmadığı gibi tartışmasız da değildir. Talep konusu miktar tartışmalıdır. Kaldı ki HMK'nın 109/2. bendinde yer alan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." hükmü 6644 sayılı kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

Hal böyle olunca mahkemece, işin esasına girerek, dosya konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 28.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.