Konu: imdat uyap
Mesajı Okuyun
Old 08-02-2007, 17:20   #53
Hekimbaşı

 
Varsayılan Panik yarar getirmez

Sn Katılımcılar,

TC nde hem devlette, hem küçük ve büyük özel sektörde yazılım tasarlamış, üretmiş ve uygulamaya koymuş birisi olarak bazı noktalara değinmek istedim. Bunların hiçbirinin size somut yararı olmayacak; yani "İMDAT" çağrısına merhem olmayacak; ama biraz daha sakin olmanızı sağlayabilir.

ŞİKAYETLERİN KAYNAKLARI
=======================
1. Yerel ağlarla sınırlı kalan yazılımlarda şikayetin kaynağı daima ve sadece personeldir. Bunda da hiyerarşi önemlidir. Yani, yönetici ne kadar olaydan bihaberse, şikayetler o kadar katmerli olur. Öte yandan, görevi sadece sekreterlik olan bir memurun iş yükü ayarlanmamışsa, işler onda tıkanıverir, şikayetler o kadar ayyuka çıkar.

2. Eğer oraya buraya bağlanmak konu ise (ki UYAP da anladığım böyle) şikayetin kaynağı üç tanedir:
a) İletişim altyapısı
b) İletişim altyapısını ayakta tutan personelin yetersizliği
c) İletişime dayalı işlemleri yürütenlerin gösterdiği direnç ve anlayışsızlıkları

Dikkat ettiyseniz, programdan, programcıdan, tasarımcıdan, eğitimciden, şundan bundan hiç söz etmedim. Bunun nedeni, hemen her zaman bu unsurların ellerinden geleni yapma eğiliminde olmalarıdır. Böyle olmak zorunda, çünkü onlar, özellikle de böyle büyük projelerde, projenin başarılı olması halinde para kazanacaklar, takdir alacaklar veya terfi edeceklerdir.

PSİKOLOJİK ETKENLER
===================
Öte yandan, belli bir işi yapanlar için konu bambaşkadır. Hemen birkaç örnek vereyim:

1. 'Ne gerek var' psikozu: Kimse işe girerken yeni şeyler öğrenmek ve uygulamak zorunda kalacağını gözönüne almaz. Okuldan çıktığı biçimde ömrünü sürdürmeyi bekler. Ne prosedür değişikliğini, ne yeni araç gereci, ne de yeni çalışma alışkanlıklarını memnuniyetle karşılar. Bunun tipik örneğini, yeni idari düzenlemelerde görürüz. Çoğu çalışan 'yahu, ne gerek vardı, işler zaten yürüyordu' deme eğilimindedir. İşin içine bilgisayar gibi kimsenin pek birşey bilmediği şey girince bu duygu daha da ayyuka çıkar. İşlerin aksamasındaki suçlu hemen bilgisayar olur. Bu suçlu, aslında sanaldır. Yani, klavye mi, ekran mı, işlemi yapan kişi mi, yürüten yazılım mı, bellek mi, yazıcı mı, modem mi, iletişim hatları mı, karşıki modem mi, karşıki sunucu mu; asla belli değildir. Aslında, konuyla ilgili bilgisi yeterli kişi bunu tanımlamakla yükümlüdür, ve çoğu zaman da tanımlayabilir. Ama ne gam, herkes suçluyu bellemiştir: bilgisayar! Hele bilgisi yeterli olması gereken kişi bir de bilgisiz veya deneyimsizse, o da koroya katılır: suçlu yazılımdır! Bu neden böyle olur, o da açıktır. Makineler çalışıyor mu, çalışıyor, personel elinden geleni yapıyor mu, yapıyor (başka türlü birşey söylerseniz işler daha kötüye gider, ona göre ...), o halde? Elbette suçlu yazılım, yani programcılardır.

2. 'işimi mi ölçecekler' / 'bunu da mı bana kakalayacaklar' psikozu: Bir sekreter düşünün, günde kaç sayfa yazdığını kimse bilmez, ölçmez bile. Artık bu bilinecek ve ondan daha alt düzeydeki yardımcısının on katı ürettiği görülecektir. Bunu kimse istemez. İşin tuhafı, alt düzeydeki yardımcı daha isteksizdir, çünkü yarın öbürgün aynı yere o oturduğunda olacakları düşünmektedir. İyisi mi, nesnel ölçüme olanak tanıyan hiçbir şeyi yaşatmamakta yarar vardır. Birçok çalışan, sadece bu nedenle aslında bildiği ve yapabildiği şeyleri yapmaktan imtina eder. Bazı daha akıllı olanları, en baştan, daha eğitim aşamasında öğrenmeyi reddederek aynı sonuca ulaşmaya çalışır. Bu bir sefalettir aslında. Maalesef memurlarımız şöyle düşünmektedir: 'öğrenemezsem beni başka işe vermek zorunda kalırlar, nasılsa maaş aynı, servis aynı, emeklilik aynı'. Bazıları da biraz farklı bir yaklaşım geliştirir: 'ötekiler kadar hızlı yapamazsam beni bu işten alır, başkasını verirler, ben de kurtulurum'. Çoğu zaman bilgisayar kademeli olarak devreye girdiği, ve başlangıçta sadece belli kısım çalışanlar bilgisayar karşısına oturtulduğu için, ikinci düşünce çok rağbettedir. Çünkü bilgisayar işin çok olduğu yere konmakla en yüksek yarar elde etmek istenmektedir; ama oraya kimse oturmak istemez. Orada zaten oturmakta olan da bunu oradan tüymek için bir fırsat olarak görür.

3. 'işimi benden iyi mi bilecekler' psikozu: Birçok çalışan, işini yaparken sistematik düşünme, maksimum verim gibi konularla ilgilenmez. Hadi bakalım, ne yaptığını anlat, derseniz, üç beş cümleden öteye birşey anlatamaz. Öte yandan, bir evrakın bir köşesindeki damganın neden sonra vurulacağına, ve sizin evrakınıza neden vurmayacağına ilişkin bir saat nutuk çekebilir. İş analistleri gelip kendisiyle görüştüğünde de bunları söylememe eğilimindedir, çünkü kendisini o mühürü vurmama nedenlerini bilmesi nedeniyle anahtar konumda, en önemli işi yapan kişi olarak görmektedir. Yazılımı tasarlayanlar bu nedenle ilk analize yönelik görüşme turlarında birçok bilgiden mahrum kalırlar. Eğer deneyimli iseler, üzerinde çalıştıktan sonra ilk tasarıma ilişkin bilgilerle bir, gerekirse iki veya üç tur daha atarlar; kafalarında hiç soru işareti kalmayana kadar. Ama bu zamanın kısıtlı olduğu hallerde veya gözden kaçan durumlarda, eksik veya kusurlu tasarıma dayalı üretilen yazılım duvara toslar. Bu toslama olayının faturası çoğu zaman yazılımcılara çıkartılır; halbuki sorun, onlara bilgiyi sağlayan çalışanlardaki zaman zaman kasıtlı baltalama düzeyine kadar ulaşan bu vurdumduymazlıktır.

4. 'Yönetici' psikozu: Hiçbir yönetici bilgisayarlı bir sisteme geçişte kendisinin birşey öğrenmesi gerektiğini düşünmez. Ona göre, öğrenmesi gerekenler emrinde çalışanlardır. Ne kadar öğrenirlerse, o kadar öğrenirler artık. İşler sarpa sararsa da, sistemi koyanlar ayıklasın canım pirincin taşını! Halbuki kazın ayağı böyle değildir. Yöneticinin görevi, uygulamanın her aşamasını denetlemek, onaylamak ve gündeme geldiğinde de çalışanların yukarıda tarif edilen psikolojileriyle nasıl başa çıkılacağını belirlemektir. Nereye, kaç tane makine konacak, kimler onlarla ne iş yapacaklar, o işlerin miktar ve süreleri neler gibi soruların cevaplarını bilmesi ve herşeyi ayarlaması gereken kişi yöneticidir. Yönetici aynı zamanda lider olmalı; çalışanları motive etmenin yollarını bulmalıdır. Analiz aşamasından itibaren her aşamada çalışanların gerekirse kulağını çekerek, gerekirse pohpohlayarak yazılımcılara yardımcı olmalarını sağlama konusunda aktif olmalıdır.

YAZILIM/SİSTEM ÜRETİCİLERİ
==========================
Elbette sütten çıkmış ak kaşık değillerdir. Birçok kusurları olabilir. Ama anahtar nokta, onların bu eksiklik ve kusurlarını farketme ve düzeltmenin kendi işleri olduğunu bilmeleridir. Bu nedenle, Havelsan gibi yarı devlet kuruluşu bir üreticinin kötü niyetli olduğunu düşünmek mümkün değildir. Olsa olsa beceriksiz olabilirler. O zaman da yerlerine başkaları gelecektir. Kaldı ki Havelsan' ın bu tür projelerde artık yeterli deneyimi oluşmuş olması gerekirdi. Oluşmadıysa vah hallerine. Üç yılda bitecek proje onüç yılda bitmez, onları da batırır yani. Koskoca adalet bakanlığı ve mahkemeler projesini bitirmeden bırakmaları mümkün olamayacağına göre ...

Kısacası; otomasyona geçiş asla öyle ben yaptım oldu diye olmaz, asla sadece yazılım ve donanıma bağlı olarak başarılı olacak diye bir kural yoktur, ve çok yaygın katılımla yapılmış bir planlama, tasarlama ve hep birlikte çalışma ister. En erken de heryerde iki dönem kullanıldıktan sonra herkese yarar sağlar hale gelir.

Onun için okumanızı, anlamanızı, anlamadıklarınızı sormanızı, herşeyi denemenizi, gördüğünüz aksaklıkları tarif etmeyi öğrenerek, mutlaka bildirmenizi ve cevapları beklerken sabırlı olmanızı öneririm.

Saygılarımla,