Mesajı Okuyun
Old 12-09-2008, 21:04   #17
metin karadag

 
Varsayılan

.

Demokrasi ne menem bir “menemendir?...”


Bilmiyorum. Ama yine de hiç sevmediğim konuları sevdiğim konular üzerinden düşününce, belki biraz olsun lezzet kazanır diye bekliyorum. Usta işi, anne eli değmiş gibi bazı lezzet ölçülerimiz vardır.

Aklımızın bir köşesine asılıdır. Zamanı gelince beğeni ölçeğimiz olur, ikide bir hafızamızın askısından alır kullanırız. Ne bileyim, karnımız açsa ve bir yerlerden bir menemen kokusu gelmişse aklımızdan geçer mi bilmem; “Hmm, biraz daha “…” ekleseydik; hmm tuzu fazla olmuş; hmm soğanı biraz fazla mı yanmış ne?”

Ya da bu ayrıntıları boş verip kendimizi doğrudan menemene yumulmuş olarak mı düşünürüz?...

Açlık ve kıtlık gibi işin ucunda ölüm-kalım gibi ciddi durumların da olabildiği olağanüstü koşullarda; hafızamızın askısındaki ölçeğimizi değiştirmek durumunda da kalabiliriz. Televizyonun kumandasıyla bir “tık” ötedeki açlığın Afrika’sına da gitmeye gerek yok; burnumuzun ucunda açlıkla kıvrananları görememek olanaklı mı? Kolay mı öylesi koşullarda mızmızlanmak; bulabildiğimiz, dahası yiyebildiğimiz her şey lezzetlidir. Ölçü “mölçü” hak getire, her şey sıfırlandığı için; artık o koşullarda her ne ise bulup da yiyebildiğimiz şeyin lezzeti, yeni lezzet ölçümüz olur. Sanki yeniden doğmuşcasına… Tüm bunlarla birlikte “Benim hiç yoktur” diyenin bile farkında olamadığı bir tat alma, aldığı tatdan da keyif alma kültürü vardır; eğer aklından herhangi bir zoru yoksa…

Bir ömür geçirilen bölgenin kendine özgü besinlerinden oluşan ve nesiller boyu tüketilmesi ve paylaşılması ile oluşan yerel tat kültürü olduğundan söz edildiğini hiç olmazsa bile duymuşuzdur, biliriz… Yöresel yemekler, yöresel tat kültürünün de kodlarıdır… O kodlar ki, bazen yalnızca oraya ait olarak kullanılan yani konuşulan dilin de kelimeleri veya cümleleridirler…

Yediklerimiz içinde de çokça bulunan ve ayrıca tek başına da severek içtiğimiz “su,” içindeki kimyasal diğer karışımları şimdilik ayrı tutarsak; iki hidrojen bir oksijen atomundan oluşan ve kısaca “aş iki o” (H20) denilen moleküllerden oluşur. Üstüne bir de suyun lezzetini sağlayan diğer madensel/kimyasalları da katıp bunları da kimya formülleri ile karşılıklarını yazarsak suyu bir şekilde bile olsa dillendirmiş olmaz mıyız?

Bütün güzel lezzetli suların kendilerine ait dilleri vardır. Güzellikleri de aldıkları isimlerle de sınıflanmıştır.

Onlar kendi su dillerini konuşurlar.

Hele bir de yediğimiz bütün yemeklerin kimyasal formüllerle ifade edildiklerinde anlayamayacağımız karmakarışıklıkta ama yine de bütünlüklü bir dil sahibi olduklarını bir daha hiç aklımıza getirmeyeceksek de kendi lezzetlerinin sırrını, bir dil sahibi oldukları için yazabildiklerini bilmeliyiz…Neredeyse her şey bir yolunu bulup kendini dile getirebilir, anlayanı varsa. İçtiğimiz su, yediğimiz menemen bunları yapabiliyorsa, niye olmasın?…

Peki biz yaşamın dili, ama “birlikte lezzetli yaşamın dili” için neler yapabiliyoruz acaba? Ya da tüm lezzetlerden söz edebilecek; “bir toplumsal yaşam dili kurmayı” biliyor muyuz, sahiden? Demokrasinin lezzet ölçüsü var mıdır; varsa nedir, nasıl oluşur?… Dahası lezzetli bir demokrasiye sahip olmak için öncelikle nelere sahip olmalıyız?

Yoksa sürekli açlık-kıtlık korkusu altında çaresiz ve de yutarcasına yediğimiz her şeyi lezzetli, yani bu sorunun daha da has haliyle: demokrasi mi sanıyoruz? Lezzetli/nitelikli bir demokrasinin (ya da “menemenin” diyerek mi devam etsek?) “sorumluluk bileşenleri”nin neler olduğu konusunu sorguladığımızda, yani “deneyimlerimizi” tekrar gözden geçirdiğimizde; aslında her zaman herkesten gizlemeye çok özen gösterdiğimiz adalet duygumuzda herhangi bir değişiklik ortaya çıkıyor mu? Ve vicdanımızın böylesine her örselenişinde olduğu gibi ağzımızda kalan tatsızlık artıyor mu? Bu sürekli bir şeyini eksik bıraktığımız, ya da yanlış yaptığımız yemeklerdeki tatsız-tuzsuzluk durumu değil mi?

Bir kenarda yazılı kanunu olsa bile her yemeğin bir hukuku vardır. “Hukuk” dediğimiz, bugün sana yarın bana göre değişmeyen kalıcı bir tat olarak var oalbilir zaten… Bu nedenle hukuku yerine getirilmeden sadece yazılı kanuna göre yapılan lezzetsiz, adaletsiz demokrasi; bu “tek yönlülüğü” ile bile tatsızlığı hak eder. O da zaten bir tabak menemenin yerini tutamaz…

Metin Karadağ

Mimarlara Mektup Eylül 2008 – Sayı: 115