Mesajı Okuyun
Old 04-08-2008, 11:16   #14
metin karadag

 
Varsayılan

Çevreye Duyarlı, Duygusal, Yeşil, Plastik Palmiyeler

60’lı yılların başında, çokuluslu bir otomotiv devinin yönetim kurulu başkanı, dünyanın dört bir yanında bulunan fabrikalarının durumu ile satış grafikleri arasındaki bağıntıyı da içeren bir rapor ister. Hemen uzmanlardan oluşan bir ekip yoğun ve ayrıntılı bir programla çalışmaya başlar.

Dünyanın dört bir yanında (küresel) üretime devam eden dev şirketin eksik-fazla uygulamaları, derlenen raporlara göre en verimli konuma göre yeniden düzenlenir. Sonuç kısa sürede alınır. Başarı kader olmaktan çıkıp kasalara para olarak dönmüştür. Bunun verdiği keyifle yapılan bu başarılı çalışmanın kitabı, büyük bir tanıtım şöleniyle dünya âleme dağıtılır...

Aman, o da ne!

Farkında olmadan bu kitapla birlikte “dünyanın ilk küresel çevre raporu” da yayımlanmış olur. Çünkü dünyanın birçok ülkesinin içinde bulunduğu durum, üstelik “eşzamanlı” olarak “ilk kez bir kitapta yer almıştır.”

70’li yıllarda, ilk önce, 5 Haziran 1972’de İsveç’in başkenti Stockholm’de yapılan İnsan ve Çevre Konferansı, Stockholm İnsan ve Çevre Deklarasyonu ile sonuçlanmış ve 5 Haziran tarihi de Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmiştir. Bir sonraki konferans ise bundan 20 yıl sonra bu kez Brezilya’nın Rio kentinde yapılmış ve sonuçta ilan edilen Rio Deklarasyonu’ da bir önceki Stockholm Deklarasyonu’nun üzerine kapsamı genişletilerek inşa edilmiştir.

Rivayet olarak söz edilirdi: 70’li yıllarda bir grup insan düşünüp taşınarak bir yolunu bulur ve anti-komünist çalışmalarında kullanmak üzere CIA’den o zamanki Doğu Bloku’ndaki her türlü çevre felaketleri ile ilgili bilgi ve belgeleri isterler. Aynı grup insan yine çaktırmadan bu kez de anti-kapitalist çalışmalarında kullanmak üzere KGB’den o zamanki Batı Bloku’ndaki her türlü çevre felaketleri ile ilgili bilgi ve belgeleri isterler. Her iki cepheden de oluk oluk belge akar. Her iki cephenin gerisindeki nükleer denemelerin yol açtığı tahribatlardan, doğal hayatı olumsuz etkileyen olayların tüm sonuçları belgeleriyle birlikte bu grubun eline geçer. Grup oturur, gelen belgeleri “birleştirerek” dünyanın ilk gerçek küresel çevre raporu haline getirir. Bir önceki “ilk”ten çok daha “net ve sağlam” Dünyanın Durumu Raporu (World Watch Report) serisinin “popülerleşmesine” yol açarlar.

80’li yıllara da Norveç’in yeşil başbakanı Gro Harlem Brundtland’ın “Ortak Geleceğimiz” çalışması damgasını vurmuştur diyebiliriz.

90’lı yıllar ise bildiğiniz gibi 1992 Rio Konferansı ve ardından 1996 Habitat-2 İstanbul Konferansı gibi iki büyük zirvenin etkisiyle kavram dünyamıza alışkın olmadığımız olaylar bırakarak geçer, gider...

2000’li yıllar artık dünyanın, geri dönüşü olmayan bir yol ile gelmiş olduğu noktadan en az zararla çıkması için yapılması gerekenlerin, devlet/hükümetler katında enikonu algılanması ile geçmeye başlar nihayet. Hükümet programlarında sıradan gündemlerin yanında herkesin görebileceği biçimde yer alır artık gecikmiş hassas konular...
Oysaki sadece algılamak da yeterli değildir gelinen noktada. Yani, artık her alanda yapılmakta olan yanlışlara karşı çıkanların, geçmişte çokça yargılandığı gibi “felaket tellalı” olarak değerlendirilemeyeceği bu noktada; doğrudan doğruya ve topyekûn olarak çözüme yönelik olarak “ne yapıp yapamadığımız” noktasında... Artık, yaşamımızı etkileyen sorun alanları o kadar çok çeşitliliğe ulaşmıştır ki “birbirinden ayırma olanağı da bulunmamaktadır.” Bu konuda toplum (çok küçük bir bölümünde bile olsa) “kısmen uyanmıştır” diyebiliriz...

Bazen de garip bir biçimde kılık değiştiren sorunlar, “yok hükmünde” yer alıp “yok olmaktadır” toplumun gündeminden. Örneğin daha önce tepkiler nedeniyle kolayca çevreye yerleştirilemeyen baz istasyonları, “çevreye duyarlı, duygusal yeşil plastik palmiye ağaçları” biçiminde kıyafeti değiştirilerek yerleştirilmeye başlanınca tepkilerin de ortadan kalkmasında olduğu gibi... Ancak “küçük örnekler” halinde birbirinden farklı uyarıcı tepkiler yayılmaya devam ediyor yine de. Örneğin, bir masa üzerinde aynı anda çalmakta olan birbirine yakın birkaç cep telefonunun ortasına konan mısırların kısa sürede patlayıp “popcorn” halini aldığını gösteren ve elektronik ortamda bir o yana bir bu yana uçuşmaya devam eden kısa filmler gibi...

Bu tarz “bilinçli uyarı” iletişiminin katkısıyla, eşzamanlı olarak yapılan irili ufaklı tekil eylemlerin toplamı küçümsenemeyecek boyuta ulaşmakta; konut/yapı/parsel bazından, kentsel boyuta, bölgesel boyuttan ülke bütününe, komşu ülkelere ve bulunduğu kıtaya, sonuçta yeryüzüne etki etmektedir.

Ancak, alınan en küçük bir karar bile bütünüyle sistemin bütününe etki ederken, yine de sistemin çökme noktasına doğru yol aldığı ivme ile onu telafi edecek girişimlerin yarattığı ivme arasındaki fark, “geometrik olarak” ile artmaya devam ediyor. Biz ise bu süreçten daha hızlı, daha çok, daha kararlı olmalıyız.

Bütün bu olumsuzluklara karşın, bitki ve canlıların ortak yaşam alanlarının topyekün olarak yaklaşmakta olduğu tehlikenin; yine “kelebek etkisi” ile geriye çevrilebileceğine dair çalışmalar “sıradan haberler” sınıfına girmeye başlamıştır. İşte asıl bu gelişme, çok iyi bir haberdir...

Sonuç olarak bir kez daha hatırlamakta yarar var; her şeye rağmen, yaşanan yılgınlıklar sonucunda varılan “öğrenilmiş çaresizliğe” esir olmak yerine “kelebek etkisi” modeliyle yaşamın geleceğine katkıda bulunabileceğimiz hiç unutulmamalı...
Gerek mevcut yapı alanlarında gerekse de yeni yapılanma alanlarında çevreyi tahrip etmeyen, sorgulanarak sınanmış sağlıklı yapılaşma politikalarının topyekûn uygulanması ile ortaya çıkacak irili ufaklı etkilerin, yalnızca yapı ölçeğinde değil, küresel ölçekte yaşamın sürekliliğine olumlu katkı değeri taşıdığını unutmamak gerekir, inadına...

Metin KARADAĞ

Mimarlara Mektup Bülteni / Ağustos 2008 / Sayı: 114

.