Mesajı Okuyun
Old 09-06-2008, 13:53   #11
metin karadag

 
Varsayılan

“Ne Olacak Bu ‘Hukukun Üstünlüğü’nün Hali?”

Adından bu kadar söz edilmesine karşın ne olduğu hakkında tam olarak bir bilinç halinin oluşmaması, davranış alışkanlığının, yani kültürel bir birikimin oluşmaması garip değil mi?

“Kültürel birikim” derken de bir deyişe göre “Her şey unutulduktan sonra geriye unutulmadan kalan...” anlamında bir “hukukun üstünlüğü...” halinden söz edilmekte aslında...

Göz önünde olan bitenlerle birlikte yaşadığımız durum ile iki kelimelik bu sözün kendisi arasında bu kadar fark olan başka kaç söz, kaç durum biliriz ki? Bunlardan biri olarak, “hukukun üstünlüğü...” hali. Evet, “Ne olacak bu Hukukun Üstünlüğü’nün hali?
Bu sözün anlatmak istediği ile gerçekleşen durumun anlattığı arasındaki “tutarsızlığın sürekliliği” de aynı duyarlılıkla üzerinde düşünülerek durulması gereken başlı başına bir konu değil mi?

İnsanların birlikte yaşadıkları her alanda her hal ve şart altında ortaya çıkabilen bulanık ve adaletsiz herhangi bir durumu ; berraklaştırılarak en kısa zamanda adalete kavuşturulmasında, yazılı-sözlü ve yazısız-sözsüz insani, doğal ve açık olan her türlü davranış alışkanlıkları ile beslenen bir kültürel eşikten söz ediyor olmalıyız sonuçta.

Bu bireysel ve toplumsal unutkanlığın, hafızasızlığın bedelini sürekli en ağır biçimde ödemeye devam ettikçe; kesintisiz bir kunt sağırlık, görmezlik hali gibi devam ediyor, edecek gibi de görünüyor...

Çok daha öncesinden aktarılanlarla birlikte, asırlar öncesinin Hammurabi Kanunları ya da sonrasındaki olan bitenlerden gelerek önümüzde birikenlerin bize verdiği dersler; ardımızda adaletsiz hiçbir iz bırakmamamız gerektiğini bizlere anlatıyor anlatmasına da; sonuçta neden iki de bir kendimizi başımızı ellerimiz arasına alıp “Ne olacak bu ‘hukukun üstünlüğü’nün hali?” derken buluyoruz acaba?

Gerçekten de bu kadar sözünü edip de sonunda “Ne olacak bu ‘hukukun üstünlüğü’nün hali?” diyerek kendi kendimize yönelttiğimiz bu dertli yakarışa bir yanıt bulamayışımız sizce de garip değil mi?

Oysaki en ilkel haliyle bile olsa kesin bir şekilde adaletle sonuçlanan hukuk örnekleri kâğıt üzerinde bile olsa gözümüzün içine bakarken...

Örneğin, iki kişi arasında bir ekmeği en adil biçimde bölüştürmek; ekmeği birinin ikiye bölmesi diğerinin de bölünen ekmekten birini seçmesi ile olanaklı...

Bu tekil örnekteki hukuk sisteminin adaletle sonuçlanması; başka yer ve zamanda tarafların ve olay süreçlerinin artması ile birlikte “yaralı ve eksik adalet” örneklerinin ortaya çıkmasını önleyemiyor.

Zaten aynı düz mantıkla önleyebilmesi de beklenemez de.

Ancak toplumsal hafızayı oluşturan birikimin paylaşılan haklar sürecinde; “karşıtının aslında tamamen kendisi olduğunu” unutmaya dayanan ve ardından “kendisine hak olanın karşıtına da hak olduğunu unutması” üzerine başlayan ve sonuçta “kendi kendisini reddeder noktaya gelen” bir köklü unutkanlık söz konusu...

Diğerkâmlık, yani kendisini ötekinin yerine de koyan bir “sosyal empati” konumunun bir yerlerden, türlü şekil ve yollarla bireysel ve toplumsal boyutlarıyla birlikte kulağımıza söylenmesi, aklımızda yer etmesi ve yaşamımızın bir parçası haline getirilmesi çocukluğumuzdan bize kalan anı halini alması gerekmez miydi? Nedir bu, rakibini yok etmek üzerine kurulmuş acımasız yarış?

“Kendi kendimizi reddeder noktaya” gelmeden önce “karşıtımızın/ötekimizin aslında tamamen kendimiz olduğu” ve “ötekimizle eşit payla hakkımız olan ekmeği bölüşürken” aslında “adaleti yine kendimiz için adaletle gerçekleştirmemiz” gerektiğini “kendi kendimize” bir anlatabilsek; “hukukun üstünlüğü”nü de düştüğü çukurdan kurtaracağız aslında... Her fırsatta “kanun devleti”ne değil de “hukukun üstünlüğü ile ancak var olan hukuk devletine”ne olan inancını dile getiren büyüklerimizin de bu konuda tutarlı olmaları için bu sözün gereğini aslen yerine getirecek olanların kendimiz/bizler olduğumuzu unutmadan...

Kendimizce ürettiğimiz hukukun herkes için adalet sağladığını görebildiğimiz kadar üniversal/evrensel hukuku da geliştirebileceğiz.

İşte, şimdi tam zamanı ve tam yeridir, soralım: “Ne olacak bu ‘öteki’ kendimizin hali?”

Metin KARADAĞ

Mimarlara Mektup Bülteni
Haziran 2008, Sayı: 112