Mesajı Okuyun
Old 07-05-2008, 10:05   #8
metin karadag

 
Varsayılan

Yeni Anayasa Yılınız Kutlu Olsun...
Metin KARADAĞ

2009 yılına doğru çıkacak gazete ve dergilerin yıllıklarında, geçmiş gündem maddeleri arasında, önemle yer alacağına kimsenin şüphesi olmasın; beklendiği gibi bir ses getirmese de 2008’e en iri damgasını vuracak “Yeni Anayasa ve Tartışmaları”.
Bilim insanlarının sürekli uyarılarını unutmamak adına, tabii “deprem olasılığı” kara bir gündem maddesi olarak karşımıza çıkmazsa...
Farkına varsak da varmasak da şimdiye kadar kaydedilmiş tüm anayasalar, kabul edildiği sıradaki yönetici erkin baskın karakterine uygun biçim ve içerikle kabul edilmişlerdir. Doğaldır ki, bundan sonra da aynı yol ve yönteme uygun olarak sonuçlanacaktır, bu Yeni Anayasa süreci de...
1789 Fransız İhtilali sonrasında varılan ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne temel metni taşıyan kitabın kapağı, elde edilişindeki bedeli anlatması ve unutturmaması için “gerçek insan derisi” ile kaplanmıştır...
Unutulamaz bedelin paydaşı, hak sahibi yurttaşlar olarak, en adil durumu yani adaleti gözeten, hukuk kurucu yani hukuk üretici sorumluluğumuzla bu anlamlı sürece nasıl katkıda bulunabiliriz?
“Olabilir mi” ya da “nasıl olabilir” soruları arasında “yüzde 51’in, yüzde 49’dan büyük olması” nedeniyle süreçten dışlanmaktan korunabilmenin ve sonuna kadar anayasa üzerinde söz sahibi olarak kalmanın yolu “anayasaların vazgeçilmezi” olan bir noktadan yaklaşmak için ne/ler yapmak gerekir?
Madem bir başka değişikliğe kadar bu yeni anayasa, toplumun anayasası olarak kalacak, o halde onun “yüzde 51’in yüzde 49’dan büyük olması” ikileminin dışındaki bir eksen üzerinde şekillenmesi ve kapağının “insan derisi” ile kaplanmasına ihtiyaç duyulmayacak bir akıl ve irfan sürecine paralel yolda yürümekte yarar vardır, diyebilir miyiz?
Bunun aynı zamanda önümüzdeki ve gelecekteki tüm anayasal süreçlerin “vicdanı” olarak düşünülmesi, olası “tüm göz ardı süreçlerini” önceden “gayrimeşru” ilan edecek bir süreç olarak işleyeceğini ve “göz ardı edilen/edilecek tüm hakların saklı tutulacağını vurgulayan bir mihenk taşı süreç” olarak da ortaya koymak gerekmektedir...
“Göz ardı edilen ya da edilmeyen tüm haklar süreci”, yani evrensel hukuk, gelmiş ya da geçmiş, kullanılabilmiş ya da kullanılamamış tüm hakları da gözeterek, anayasa/lar/ın önüne her ne pahasına olursa olsun “adalet peşinde kararlı bir avukat gibi dikilip” yeryüzü bireylerinin hakları adına hesap soracak dirençte bir “Kamuyasal Nitelikte Katılımcı Bireylik” manifestosunu ayağa kaldırmalı ve bu manifestoyu farkında olsun ya da olmasın her yere, yani gerçek sahiplerine, “kendimize” ulaştırabilmeliyiz... Örneğin ilk önce “kendimize gelerek!”
Bunun için yazılı bir “Kamuyasal Nitelikte Katılımcı Bireylik” manifestosu “hep birlikte üretilebilir”. Biraz eski olmakla (1996 Habitat-2, İnsan Yerleşimleri Konferansı, İstanbul, Katılımcı Bireyler Kozası) birlikte böyle bir taslak metnin girişi olarak kullanılabilecek birkaç cümleyi aşağıya ekliyorum. Bu metni geliştirmek ve yolu açmak herkesin görevi; buyurun:

Anayasa ve yasalar karşısında “katılımcı bireylik” bir ayrıcalık değil, sadece ayrıcalıklı olmayı reddetmektir.
Çünkü hukukun tek kaynağı, insanlar arasındaki insani, doğal ve açık olan her türlü açık ilişkilerdir.
Bu kaynak, hukukun güvencesi olduğu var kabul edilen devletlerin de tek temeli olmalıdır.
Yine, bu kaynaktan beslenmeyen hiçbir yapı, aynı zamanda meşruluğunu onaylatacak güçten de yoksundur.
Bu anlamdan hareketle, hukukun kaynağına ve hukuka saygılı olmayan hiçbir yapıyı meşru olarak kabul etmiyorum.
Yeryüzünün geleceği konusundaki olumsuz gidişin farkında olmamak mümkün değil.
Bu nedenle belki de sondan bir öncedir, bilmek de istemiyorum ama hep birlikte yaşadığımız yeryüzünde tüm bu olumsuzluklar karşısında bir kez daha durdum; “son bir kez” daha düşündüm ve ilan ediyorum:
Tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusu olarak, kendi iradem dışında katılmış bulunduğum bu yaşamın tüm alanlarında, yazılı ya da yazısız, üyesi bulunduğum insanlığın ortak mirası olarak bugüne kadar oluşmuş tüm hukuksal haklarımı kavramaya, kullanmaya veya reddetmeye, kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum.
Bu yetkimi kullanırken, başta doğrudan kendi haklarım olmak üzere, dolaylı olarak da kendi haklarımın benzeri hakları taşıyan yeryüzünün tüm bireylerinin haklarını çiğnemeyeceğime ve çiğnetmeyeceğime ve bu konuda nefsi müdafaa ahlakıyla davranarak bütünüyle kendi haklarım olarak saydığım tüm bu hakları korumaya, kollamaya ve geliştirmeye; kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum.
Bu yetkimi kullanırken, yeryüzünde şu an sürebilen yaşamın bir bütün olduğunu ve bu bütünde hak payım olduğunu ve yine bu bütünün haklarının bir paydası olduğumu, bu bütünün ya da bir kısmının yok oluşu durumunda, kendimin de yok olabileceği bilinciyle, her türlü yok edişe karşı gücüm oranında mutlaka bir görev almaya ve yapmaya, kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum.
Bu yetkimi kullanırken; ...(Yazacağınız maddeler ile devam eder)... kendi irademle kendimi yetkili ilan ediyorum...

Hiçbir şey yapamayacak olsam bile, “aynaya bakar kendi kendime karşı bir kez daha isyan ederim”; bu da bir kazanç sayılır en azından benliğime...
Mutlu yıllar, mutlulukveren anayasalar...

Mimarlara Mektup Bülteni – Ocak 2008 – Sayı: 107