Mesajı Okuyun
Old 01-06-2007, 10:39   #2
halit pamuk

 
Varsayılan

Borçlar Kanunun 28. maddesinde

"Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.

Üçüncü bir şahsın hilsine düçar olan tarafın yaptığı akit lüzum ifade eder. Şu kadar ki diğer taraf bu hileye vâkıf bulunur veya vâkıf olması lâzımgelirse o akit lâzım olmaz."


Diyerek akitin iptal edilebilmesi için üçüncü sahsın hilesini sözleşmenin diğer tarafın bilmesi şartını aramıştır.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/8214
K. 1997/9301
T. 2.7.1997
• ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN HİLESİ ( Akid Tarafın Haberi Varsa Sözleşmenin Tarafları Bağlamayacağı )
• HİLE SEBEBİYLE SÖZLEŞMENİN GEÇERSİZLİĞİ ( Üçüncü Kişinin Hilesinden Akidin Haberdar Olması )
• AKDİN BAĞLAYICILIĞININ ORTADAN KALKMASI ( Üçüncü Kişinin Hilesi ve Akidin Bundan Haberdar Olması
ÖZET : Hile hukuksal nedenine dayanılarak açılan davalarda, yanıltıcı davranışların, üçüncü kişi tarafından yapılması ve buna akid tarafın ıttıla kesbetmesi veya onun bilgisi dairesinde gerçekleşmesi halinde de aktin, taraflar için bağlayıcılık özelliğini yitireceğini kabul etmek gerekir.

DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede yanıltma söz konusudur. BK.nun 28/1. maddesinde açıklandığı üzere, taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili ( makable şamil ) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

Öte yandan, yanıltıcı davranışların üçüncü kişi tarafından yapılması ve buna akit tarafın ıttıla kesbetmesi veya onun bilgisi dairesinde gerçekleşmesi halinde de aktin taraflar için bağlayıcılık özelliğini yitireceğini kabul etmek gerekir ( Borçlar Kanununun 28/2. maddesi ).

Nitekim, değinilen ilke mahkemenin de kabulündedir.

Somut olayda davacı, yukarıda değinildiği anlamda hilenin gerçekleştirildiğini, üçüncü kişi konumundaki Avni'nin aldatıcı söz ve davranışlarının yanılmasına yol açtığını ileri sürmüşse de, bu iddia üzerinde yeterince durulmamıştır. Bunun yanında son kayıt maliki konumundaki Rıza'nın da iktisabının kötü niyetli bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır ( Medeni Kanunun 931. maddesi ).

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle yeterli soruşturma yapılması, özellikle tanıklardan üçüncü kişinin hilesi ve buna akit tarafın katkısı ile son kayıt malikinin iyiniyeti yönünden bilgilerinin sorulması, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.7.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.