Mesajı Okuyun
Old 04-01-2003, 20:47   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik




"Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik"

Ankara Tabip Odası tarafından 16-17 Kasım 2002 günleri AÜTF'de gerçekleştirilen "Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik" sempozyumunun izlenimlerini Psk. Ebru Basut ve Psk. Gönül OZAN'ın kaleminden aktarıyoruz:

Psk. Ebru Basut'un kaleminden
İLK GÜN (16 KASIM 2002)

Ankara Tabip Odası'nın düzenlediği "Kadına Yönelik Şiddet ve Hekimlik" sempozyumu bugünkü oturumlarla başladı.A.Ü.T.F.Morfoloji binasında gerçekleştirilen sempozyum Dr.Binnaz Başaran'ın açılış konuşması ile başladı. Daha sonra Prof. Dr. Leziz Onaran Türkiye'de konu ile ilgili yapılan çalışmalar ile ilgili bilgiler verdi. Yapılan araştırmalarda kadınların şiddet kapsamını tam olarak bilmedikleri ve şiddete maruz kalıyor musunuz? şeklindeki direk sorulara düşük oranda "evet" cevabı alınmasına karşın daha ayrıntılı sorgulamalarda bu oranın yükseltildiği belirtildi.

Dr. Didem Gelegen tarafından oturum başkanlığı yapılan "kadına yönelik şiddetin tarihçesi, nedenleri ve çözüm önerileri"nin tartışıldığı 1. panelde Doç.Dr. Serpil Sancar Üşür, bir iktidar aracı olarak cinsel şiddet başlıklı konuşmasında; olayı erkekler açısından değerlendirerek, erkeklerin erkekleşme sürecinin şiddetle özdeşleştirildiğini belirtti. Sosyolog Pınar Selek ise konuşmasında ataerkil düzen içinde şiddet kültürünün nasıl şekillendiğinden bahsetti. Türk-iş Kadın İşçiler Bürosu Eğitim uzmanı Şule Özkuzukıran, çalışma hayatında kadına yönelik cinsel tacizin boyutları ve bunu yaşayan kadınların sayıca azımsanmayacak kadar çok olmasına karşın farklı baskılarla bunu açığa vurmaktan kaçındıklarını vurguladı ve gerekli yasal düzenlemelerin halen yapılamadığını belirtti.

Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'ndan Psikolog Nurhayat Kemerli ise şiddetin aile içindeki boyutlarıyla ilgili bilgiler verdi. Kadına yönelik şiddetin kadın-erkek ilişkisinin her boyutunda yer aldığını ancak şiddetin boyutlarının değiştiğini, bazen sevgi gösterileri biçiminde ortaya çıkan şiddetin bazen ise sözel ve fiziksel saldırganlığa dönüştüğünü ifade etti. Şiddeti yaşayan kadınların öfkelerini boşaltamadıkları için suçluluk duyduklarını ve bu suçluluk duygusunu kendi self'lerine yönelterek intihar davranışında bulunduklarını belirtti.

Prof. Dr. Yaman Örs tarafından oturum başkanlığı yürütülen 2. panel ise kadına yönelik şiddetin sağlık boyutuyla değerlendirilmesi başlığını taşıyordu. Dr. Gülsüm Önal, sağlık alanında kadına yönelik şiddete etik yaklaşım konulu konuşmasında özellikle sağlık çalışanlarının yaşanan şiddeti ciddiye alması gerektiğini ve bu konuda eğitimin mutlaka gerekli olduğunu belirtti. Özellikle uzmanlarca kadına yönelik kötü tutumun mağdur konumundaki kadını daha kötü etkilediği önemle vurgulandı.

Dr. Yeşim İşlegen ise kadına yönelik şiddette jinekolojik yaklaşım konulu konuşmasını cinsel saldırı ve tecavüz ve aile içi şiddete maruz kalan kadınlar olarak 2 ana başlık altında topladı. yapılan çalışmaların sonuçlarından da bahseden İşlegen en çok tecavüze uğrayan bayanların 17-25 yaş arasında olan ve yalnız yaşayan bayanların tecavüze uğradığını ve olguların %80'ini kız çocuklarının oluşturduğunu belirtti. Tecavüz sonucu ortaya çıkan travmanın en büyük etkisinin psikolojik uyum üzerinde olduğunu belirten İşlegen hekimin tecavüz mağduruna hem tedavi hem de saldırı ile başaçıkması konusunda yardımcı olması gerektiğini vurguladı, ayrıca yine tecavüz durumunda hekime düşen görevleri: kanıt toplamak, emosyonel ve sosyal destek sağlamak ve tedavi olarak 3 ana başlıkta topladı.

Öğretim Görevlisi Hemşire Elif Gürsoy ise bekaret kontrolünün kadın sağlığı üzerine etkisi ile ilgili bilgiler verdi. odtü ve ankara üniv. öğrencileri ile gerçekleştirilen bir çalışmanın çarpıcı sonuçlarına da değinen Gürsoy bekaretin namusla ilişkisi var mı sorusuna erkeklerin çoğunun hayır cevabı vermesine karşın evleneceğiniz kızın bakire olması gerekiyor mu sorusuna Odtülü erkek öğrencilerin %33'ü ve Ankara üniv. öğrencilerinin ise %50'sinin evet cevabı verdiğini belirtti. Özellikle belirtilen bir konu da bekaret kontrolünün etik hiç bir yanının olmaması idi. Gerek bekaretin önemi gerekse bekaret kontrolü bireyin ruh sağlığını bozan kadının kendi bedeni üzerindeki söz hakkını ortadan kaldıran ve fiziksel ve ruhsal sonuçları açısından da kadın bedenine yönelik bir şiddet olarak ortaya kondu. Ayrıca incelenen 6000 intihar vakası içinde 978 cinsel nedenli intihar olduğu ve bunların 133'ünün ise bekaret kaybına bağlı olduğu belirtildi.

Prof.Dr. Şebnem Korur Fincancı ise konuya adli tıp açısından bakış açısı getirerek şiddet adli bir olgu olarak değerlendirildiğinde fiziksel, cinsel,psikolojik,ekonomik ve ihmal yolarıyla uygulanmış olabileceği ve bunların tümünün izlerinin araştırılması gerektiğini belirtti. Şiddetin toplumsal ve bireysel sonuçlarına da değinen Fincancı toplumsal yansımaları yüksek intihar oranları, çocuk istismarı, hastane başvurularında artış, kendisinin veya yakın çevresinin yaşam kalitesinde düşüş olarak belirtti. Bireysel sonuçları ise fiziksel bulgular, depresyon, kendine saygı duymama, yüksek intihar girişimi ve madde kullanımının artması olarak özetledi. Şiddet eylemi yaşayan kişilerin mutlaka adli olgu olarak bildirilmesinin de gerekliliği belirtildi.

Dr. Özge Yenier Duman tarafından başkanlığı yürütülen Kadına yönelki şiddete hukuksal ve örgütsel yaklaşım konulu panelde ise ilk panelist Ankara Barosu Kadın Danışma Merkezi üyesi Av.Yasemin Bülbül idi. Bülbül konuşmasında kadına yönelik şiddetin toplumumuzda yaygın olmasının sebebinin aile içinde gerçekleltirilen bu fiillere karşı toplumun hoşgörülü tutumu olduğunu belirtti. Türkiye'de açılan ilk kadın danışma merkezinin 30 kasım 1998'de kurulduğunu belirten Bülbül bu merkezin amacının her türlü şiddete uğrayan kadınlara psikolojik ve hukuki dstek vermek, mahkemede savunmalarını gerçekleştirmek ve kadın olmaları nedeniyle mağdur olanlara yardım etmek olduğunu belirtti. Ayrıca hukuki boyutta kadının yararına olmayan yasaların kaldırılması ve kadınların hakları konusunda bilinçlenmelerini sağlamak için de bir takım faaliyetler yürütüldüğünü belirtti. Kadın danışma merkezlerine en çok başuran yaş grubunun 40 yaş ve üzeri olduğunu belirten Bülbül eğitim düzeyleri düşük kadınların çoğunlukta olduğunu ve bu kadınlara uygulanan şiddetin eğitimli olanlara oranla daha ciddi boyutlarda olduğunu vurguladı.

Av. Elif Uysal Tok ise kadına yönelik şiddet açısında hukuk sisteminin kadına yaklaşımı konulu konuşmasında 4320 sayılı ailenin korunması konulu yasadan sözetti. bu yasa ile şiddet uygulayan eşin tanık veya duruşmaya gerek olmaksızın evden uzaklaştırlabildiğini belirtti. "İster özel ister toplumsal yaşamda olsun, tehdit, cebren ya da keyfi olarak özgürlükten alıkoymak da dahil olmak üzere, kadına fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek, cinsiyete dayalı her türlü hareket" olarak birleşmiş milletler kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi konulu bildiride yer alan kadına yönelik şiddet tanımını da veren Uysal Tok'da kadına yönelik aile içi şiddete yer verilmemesinin ise büyük bir eksiklik olduğunu belirtti. ayrıca yeni yasal düzenlemede töre ve namus cinayetlerinin hafifletici neden olmaktan çıkarılması ile ilgili olarak da bilgilendirdi.

Kadına yönelik şiddet ile mücadelede kurumsallaşma konulu konuşması ile Nazik Işık, 1987 yılında başlayan "dayağa hayır" kampanyası"ndan ve böylece balayan kurumsallaşmadan bahsetti. Özellikle mor çatı, kadın sığınma evleri gibi kurumların bu dönemde kurulmaya başlandığını belirten Işık, kadına yönelik şiddetle mücadelenn ülkemize demokratikleşmenin yolunu açacağını vurguladı.

Av. Nebahat Koç ise "Kadına yönelik şiddetle mücadelede Diyarbakır" başlıklı konuşmasında kadının yaşadığı yer neresi olursa olsun şiddete maruz kaldığını ancak şiddetin boyutlarının ne kadar değiştiğini bizlere örneklerle sundu. Özellikle verdiği töre ve namus cinayetleri ve uygulamalarla ilgili örnekler gerçekten çok ilgi çekiciydi. Ayrıca burada kadınların yaşadığı dil, eğitim, kendini ifade edememe gibi sıkıntılara da değinen Koç, bu nedenlerle Diyarbakırlı kadınların kendilerini tam olarak ifade edemediklerini de belirtti. Gözaltına alınma ve gözaltından salıverilme sürecinde kadınların yaşadıkları rızaları alınmadan yapılan bekaret kontrolü, gözaltında yaşanan işkence ,tecavüz ve taciz konularına da değinen Koç bu yörede yaşayan kadınların sğlık çalışanı olmayan kişilerce kısırlaştırıldığını ancak bu konuda kadınlara hiç bir bilgi verilmediğini de söyledi. Konu ile ilgili açıklamaların yakında yapılacağını da belirten Koç özellikle Diyarbakır ve Batman civarındaki intihar vakalarının da yüksek oranlarına dikket çekti.

İlk günün özeti kısaca (!) bu şekildeydi. yaşanan tüm organizasyon sorunlarına ve salonda bitmek bilmeyen izleyici trafiğine rağmen gerçekten konu ile ilgili olarak aydınlatıcı ve ilgi çekici bilgiler edinmemizde katkısı bulunan Ankara Tabipler Odası'na böyle bir sempozyum düzenledikleri için teşekkürlerimi sunuyorum.

*********



İstanbul Tabip Odası Web Sayfasından Alınmıştır