Mesajı Okuyun
Old 28-04-2007, 13:01   #4
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Bilindiği üzere; Bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz.Borçlar Kanunun 30.maddelerinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması,ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir.Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile fesedilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabilir.Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.

Öte yandan, ikrah ile satın alan kişi ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani taşınmazın ikrahla satın alındığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, yapılan sözleşme geçerlidir. Taşınmazı yolsuz tescille edinen kişiden satın alan iyi niyetli 3. kişinin, iktisabının iyiniyetle gerçekleşmiş olması halinde Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi hükmünce korunacağında da kuşku yoktur. Lakin iktisabın iyi niyetle gerçekleştiğini, ikrahı bilmediğini ispatlaması şarttır.
Ayrıca kötü niyeti ispatlama görevi de davacıya aittir.