Mesajı Okuyun
Old 04-01-2004, 23:47   #4
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

4-

907 - Çalışmada intizam ve takip.

Çalışmada intizam, her meslekten ziyade avukatlıkta gerektir, istediğimiz zaman yataktan kalkıp istediğimiz zaman sallana sallana ve gerine gerine yazıhaneye gelecek zamanda değiliz. Kanunlar, bilhassa memleketimizde, her gün değişiyor. Bunları takip etmek, mahkemelerde hazır bulunmak lâzımdır. Fevkalâde bir hal olmadıkça, her sabah yazıhanenize muayyen saatte gelip muayyen saatte çıkmalısınız. Hattâ kâtibiniz ve daktilonuz hangi saatte nerede olduğunuzu, uğrayanlara filân saatte geleceğinizi söyliyebilmelidir. Çünkü arayan ve bekleyenlerin vakti dahi bizimki kadar kıymetlidir, iş sahipleri, hele biraz sezmek kabiliyetinde olanları, böyle şeylere dikkat ederler. Bir, iki, üç defa avukatı yerinde bulamıyan bir iş sahibi onun hakkında numarasını vermiştir.

İntizamsızlık, devamsızlık çok zararlıdır. Çünkü intizamsız çalışan avukat, işlerinde şaşırır, acele ve mühim olanı unutarak ehemmiyetsizlerile uğraşır, davaları gıyaba bırakır. Arkasından can sıkıntısı, sinir buhranı ve daha başka şeyler gelir. Bunlar kendisi için tehlike. Müvekkiller ise çalışması tesadüfe tâbi avukatı çabuk silkip atarlar. Onlar da yavaş yavaş, bu derbeder adamın kendisine hayrı yok ki bize olsun, kanaati hasıl olur. Bu da işleri ve dünyalığı için tehlike. Avukat yaşamak ve sevdiği mesleğinde devam edebilmek için müvekkile muhtaç olduğundan onları kendisinden kaçıracak hallerden sakınmalıdır.

Aldığınız işlerin muhakeme celselerinde saatinde hazır bulunmalısınız. Hakikî bir mazeretiniz olmadıkça muhakemeleri talik için haber gönderir, mektup, arzuhal yazarsanız hem mahkeme, hem müvekkiliniz nazarındaki itibarınızı kaybedersiniz.

Derbeder, sallapati avukatları sakın taklit etmeyiniz. Avukatlıkta kalenderlik kadar muvaffakiyete engel olan bir hâl yoktur. Kalenderlik ve dağınıklık, intizamsızlıktan, ihmalden ve irade gevşekliğinden ileri gelir.

Muhakeme celseleri neticesini müvekkilinize mektupla veya telefonla bildirmeyi unutmayınız. Bütün bunlarla iş sahibinde size itimat edilebileceği hissini verirsiniz. Pek çok müvekkiller, her şeyden ziyade buna ehemmiyet verirler.

Hele şuna çok dikkat ediniz: Üzerinize aldığınız bir işi sonuna kadar takip etmek gerektir. Evvelce ateşli bir kaç adım attıktan sonra arkasını bırakıvermek, manen ölüm demektir. Böyle avukat sağlam, daimî hiç bir müşteri tutamaz, işleri olduğu gibi bırakıvermekten doğacak maddî mes'uliyet, zarar ve disiplin cezaları da başka.

Yazı masası çarpık, iskemleleri karmakarışık, döşemesi tozlu bir avukat ziyaretçiye çok kötü tesir yapar. Hele masası üzerinde bağrı yırtık zarflar, güneşten rengi sararmış kağıtlar, dilenci gibi boynunu bükmüş dosyalar, ciltleri param parça olmuş kitaplar, mürekkepsiz hokkalar, uçsuz veya cızırdadıkça sağa sola mürekkep damlaları saçacak kadar eski uçlu kalemler görülen bir avukat, müvekkile emniyet telkin edemez. Böyle haller avukatta çalışma zevkini, ziyaretçide itimat duygusunu kaçırıverir.

908 - Müddetleri son güne bırakmayınız.

Adliye sarayında bir meslekdaşa rast gelip te (aman, lâyihanın son günü. Hemen yazıp mahkemeye vereceğim) dediğini işittiğim zaman ona da, mesleğe de acır ve içimde bir sızı duyarım. Düşünüp taşınarak, dosyası baştan nihayete kadar okunarak, kanun ve şerhler karıştırılarak yazılması lâzım gelen bir itirazın, bir temyiz lâyihasının acele ile bir çırpıda çıkarılması... Bu, ayıp dememek için söylüyorum, çok tuhaf bir şeydir. Kendi kanmadığı yerde hasım avukatım, hâkimi kandırmak!... Bu mümkün değildir. Sonra, temyiz arzuhalinin on beşinci, itiraznamenin beşinci günü sağ kalıp yazıhaneye gelebileceğimize dair elimizde bir senet var mı? O gün, vapuru kaçırmıyacağımız, tramvay kazasına uğramıyacağımız ne malûm? Onun için bir avukat, müddete tâbi işleri son güne bırakmamalı, en aşağı bir kaç gün evvel yazacağını yazıp vereceği makama vermelidir. Akşam yazıhaneyi kapattıktan sonra rahat bir nefes almak, sofrada, aile yuvasında neş'e ile ve hiç bir ruh sıkıntısı ve düşüncesi olmadan tatlı ve mes'ut bir hayat geçirmek ancak bu suretle mümkündür sanırım. Bugünkü işini yarına bırakma! Bu alanda avukatın daima hatırlıyacağı ata sözü olmalıdır. Müddetin geçirilmesinden dolayı bir arzuhal ve lâyihanın reddolunması kadar bir avukat için çirkin ve hiç af olunmıyan bir suç yoktur.

909 - Kitaba bakınız.

Bir arzuhalin ne gibi kelimelerin bulunması lâzım geldiğini gösteren usulün maddelerini avukatlık hayatımda belki binlerce defa okumuşumdur. Fakat bir dava arzuhali, bir temiz kefaletnamesi, bir tashihi karar lâyihası yazarken her defasında yine okurum. Bundan hiç zarar görmedim. Bu bana kuvvet ve itimat verir. Kefaletnamede bir kelimeyi eksik yazdığı için icranın tehiri talebi reddolunduğundan, bu suretle haksız tahsil ettiği parayı hasımdan geri alamadığından şikâyet eden çok arkadaşlar hatırlarım. Bunlar hep bana birer ibret dersi vermiştir. Hele, kanunun aradığı'şartları haiz olmıyan dava arzuhallerinin reddedildiğini işittiğim genç avukatlar bir iki değilidr. Bunlara da çok acırım.

Bizim meslekte, hele hukuk ve ticaret davalarında söz, kanunun ve kitabındır. Orada avukat değil, dosya söyler. Davanın temeli, arzuhaldir. Duvarları ve çatısı layihadır. Şu halde bîr genç avukat, aldığı bir davanın arzuhalini yazarken H.U.M.K. önüne açmalı, satırları birer birer okumalıdır. Adres mi lâzım? Yazmalı, vakıalar mı ister? Sıralamalı, ne istediğini, neye dayandığını açık olarak söylemelidir. Eksik bir arzuhalin reddolunması, iptidaî itirazlara yol verecek surette çabuk ve düşüncesiz yazılması... Bunlar af edilmiyen hususlardandır. Genç avukatlar bunlara çok dikkat etmelidirler. Eskiden kalma bir zihniyetle, kanunun maddei mahsusasına istinat eden tenbel bir avukat, mesleğine karşı saygısızlık göstermiş ve kendi çukurunu kendi kazmış olur. Böylelerinin iş yok! Mahkemeler iş çıkarmıyor! diye şikâyetlerini kimse dinlemez. Böyle tenbel, kitapsız avukata kim iş verir? Bir iş veren bir daha yanına uğrar mı? Ne dediği anlaşılmıyan, hangi hukukî sebebe dayandığı bilinmiyen dava arzuhalini hâkim anlayamaz ve celseler uzarsa kabahat hâkiminmidir? Biz, kendi uhdemize düşeni yapmalıyız.

Tesadüfü perçeminden yakalamalı ki kaçmasın. Kendisine gelen bir davada düşünüp taşındıktan, kitap karıştırıp hazırlandıktan sonra müdafaa yapan genç avukat, parlak bir istikbalin temelini attığına emin olabilir. Müvekkil, onun intizamını, çalıştığını, dosyasının düzgünlüğünü görür ve sırf bu sayede davasını kazandığını anlar. Başka işleri olunca artık kendisine gelir, dostlarına genç yardımcısını tavsiye eder. ilim bombardımanına, muntazam ve düzgün yaylım ateşine uğrayan hasım da böyle bir avukatı takdir eder, başka işi olunca o da kendisine koşar. Nice avukatlar bilirim ki bir davada yere serdikleri hasımları başka işleri için kendisine müracaat etmişlerdir. Hâkimlere gelince, böyle avukatları her yerde överler. Böylelikle iş işi açar, şöhret ve onun arkasından refah, kendiliğinden gelip başınıza konar.

Tali, şans, kısmet... aziz meslekdaşım, bunlara bel bağlama. Avukatlıkta böyle boş şeyler yoktur. Muvaffakiyet, şöhret, refah, ancak ve ancak sağlam bir seciye, usul ve intizam dairesinde çalışma ile elde edilir. 910 -Yazı yazmak. Avukatın sermayesi, önce doğruluk ve namuskârlık, sonra bilgidir. Bu iki vasıf, bir sikkenin yazı ve tura tarafı gibi birbirini tamamlar. Doğruluğunu ve bilgisini işleten avukat, muvaffak olacaktır. Fakat bu doğruluğu ve bilgiyi herkese nasıl Öğretmeli? iş sahiplerine nasıl anlatmalıdır?... Şöhretten bahsetmek istiyorum.

Avukat, bilmem hangi hastalığın tedavisinde yeni bir usul keşfettiğini söyliyen bir hekim gibi reklâm yapamaz, bir damlasile yüzdeki çilleri düşüreceğini söyliyen hazır ilâç satıcıları gibi ilân veremez. Bunlar yasak. Ne yapmalı? Gelen iş sahibini, biraz evvel söyledik, iyi idare etmeli... İş sahipleri sizin için zahmetsiz, masrafsız reklâm yaparlar. Fakat bu yetişmez. Mahkemelerde ilmî müdafaalar yapmak. Bu da iyi. Hâkimler ve dinleyenler her yerde sizi över, haberiniz olmadan size iş gönderirler. Lâkin bu da yetişmez. Bir mevzuu, Almanyada nasıldır? Fransız âlimleri ne demişler? Bizim mahkemeler ve temyiz ne reyde? iyice bir tetkikten sonra derli toplu meslek mecmuasında yazmak yokmu? Avukatı tanıtan en mühim âmillerden birisi de budur. Avukatlar, başlarından geçip uzun boylu tetkik etmiş oldukları davalarda istişarelerde böyle mevzular bulabilirler. Ancak henüz dava görülürken gerek doğrudan doğruya ve gerek başka bir namla yazı yazmak, centilmenliğe yakışmaz. Davanın lehte veya aleyhte neticelenmesini beklemek gerekir.

İlmî, meslekî mecmualarda yazı yazmak, fikre açıklık verir, bilgiyi genişletir. Fakat temin edeceği şöhret... bunlardan aşağı değildir. O makaleyi en az bir kaç yüz meslekdaş okur. Onlar sizi tanımağa başlarlar. Günün birinde o mevzua dair bir istişareye çağırılmış iseniz biliniz ki sebebi bu makaledir. Anadolu barolarında da böyle yazılarla akisler yaparsınız. Hiç haberiniz olmadan size iş murafaa gönderirler.

Filân avukat, malûmatlı olduğu içinmi çok para kazanıyor? Şu arkadaş lisan bildiği ve yazı yazdığı içinmi tanınmıştır? Demeyiniz, eski hukuku, eski şöhretleri, eski şartlan bir yana bırakalım. Türk hukuku kıblesini batıya çevirmiştir. Biz de oradakiler gibi yapmağa mecburuz. Zaman gittikçe değişiyor. Tanınmak için okumak yazmak gerektir.


Devamı var--------------------->