Mesajı Okuyun
Old 21-03-2006, 08:35   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

ETYEN MAHÇUPYAN
20.03.2006 PAZARTESİ
Kadınlar kadınlara karşı
Kadınlar gününün kutlandığı hafta içinde medyada öznesi kadın olan birçok haber yer aldı. Filipinler’de kadınlar, ülkenin kadın başkanını hedef alan gösteriler yapmış, liderlerden birinin gözaltına alınmasının ardından tepkilerini daha da artırmışlardı. Tsunami nedeniyle hatırladığımız Endonezya’nın Aceh kentinde de aynı günlerde kadınlar İslami şeriatın sadece kadınlara uygulanması nedeniyle yürüyüş yaptılar ve eşitlik taleplerini seslendirdiler. Aynı ülkenin başkenti Cakarta ise pornografiden korunmak üzere çıkarılan bir yasanın gerçek amacının kadınların özgürlüğünü kısıtlamak olduğunu öne süren protestolara sahne oldu. Dünyada bu olaylar yaşanırken Türkiye’de de kadın bir AKP milletvekilinin gene kadın olan Gaziantep Zeugma Müzesi müdür vekili ile takışması ve onu sürmesi gündemdeydi. Nihayet kadınlara pozitif ayrımcılık getiren Anayasa’nın 10. maddesinin kadından sorumlu kadın devlet bakanı tarafından reddedilmesinin, elliden fazla kadın örgütü tarafından kınanmış
olduğunu; kadın bakanın da bunu hakaret sayıp söz konusu kadın derneklerini mahkemeye verdiğini okuduk... Açık olan şu ki dünyanın her yerinde kadınların erkekler tarafından ‘evrenselci’ ideolojiler sayesinde baskı altında tutulmasının dönemi bitmek üzere. Kadınlar bu durumu kabullenmedikleri gibi, değişmesi için de erkeklerin gerçeği sindirmesini beklemeye niyetli gözükmüyorlar. Yüzyılların geleneği içinde toplumsallaşmış ve tabulaşmış olan erkek alışkanlıklarının bir anda değişmesini herhalde bekleyemeyiz. Ancak şu anda küresel dünyanın her yanından yükselen ve birbiriyle irtibatlı bir siyasi platform niteliği kazanan kadın hareketlerinin, erkeklerin kanıksanmış dünyasını sarsacağı kesin. Erkek/kadın farklılığı üzerinden içselleşmiş olan hegemonik cinsiyetçilik, her türlü ideolojinin üzerinde ve derininde işlevlere sahip oldu. Bugün bu hegemonya sorgulanırken, eğer erkekler var olan ideolojilerin erkekleri kayıran yorumlarına sarılırlarsa, sonuçta söz konusu ideolojilerin
tümüyle yıpranmasına ve sulanmasına neden olacaklar. Çünkü günümüzün dünyasında insanı aşma iddiasındaki hiçbir ideolojinin, kadınları ikincil kılan bir araçsallaştırmayı meşrulaştırması mümkün değil. İlave etmek gerekir ki kadınların ikincil değil, ‘farklı’ olduğunu söylemek de kadınları iknada yeterli olmuyor. Çünkü onlar farklılığın maliyetini zaten yüzyıllardır ödemekteler... Öte yandan mesele bir kadın/erkek ayrışması ile sınırlı değil. Yukarıdaki örneklerin gösterdiği gibi kadınlarla başka kadınlar arasında da bugün bir gerilim mevcut. Bu noktada mesele bir zihniyet farklılaşması: Bazı kadın hareketleri mağdur olan özgürlük ve eşitlik taleplerini siyasallaştırmak üzere pozitif hak talepleriyle siyaset yapmaktalar. Amaçları kadını saygın bir fert, birey ve insan olarak yaşadıkları toplumun özerk üyeleri yapmak. Buna karşılık özellikle var olan siyasi yapılar içerisinde kendilerine yer ve kariyer bulmuş olan kadınların beklentisi, güç hiyerarşisi içinde pozisyon almaktan
ibaret. Örneğin mecliste, bakanlar arasında kadın sayısının artması başlı başına bir başarı ölçütü olarak değerlendiriliyor. Ne var ki ilk gruba giren kadınlar açısından bu sayıların bizatihi bir önemi yok... Önemli olan mecliste kaç tane kadın olduğu değil, onların nasıl davrandığı, yani zihniyetleri. Eğer kadınlar erkeklerin zımni hegemonyasını destekleyecekler, var olan yapıyı pekiştirecekler, erkeklerin işini onlar gibi yapma becerileriyle yetinecekler ise; bu kadınların kadın özgürlüğüne yarardan çok zarar getirdiği de söylenebilir. Kadınlar siyaseti farklı tanımlayıp, farklı yapmalılar... Bu siyasetin dayandığı zihniyeti de evin içine kadar taşımalılar... Eğer gerçekten de bir şeyler değişecekse...

20.03.2006 /Zaman