Mesajı Okuyun
Old 09-03-2006, 18:23   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın ve Siyaset...

Kadın ve siyaset...

8 Mart Kadınlar Günü vesilesiyle yapılan renkli ve
heyecanlı konuşmalarda kadınların içinde bulundukları
duruma ilişkin pek çok noktaya dikkat çekildi.
Kadınların maruz kaldıkları ayrımcılık, şiddet, kötü
muamele, düşük ücretle istihdam, eğitimsizlik, erken
yaşta evlendirilme, ücretsiz işçilik, toplumsal
alanlarda düşük temsil ve benzeri çeşitli sorunlar
gözler önüne serildi.

Kadınların mevcut durumunu en çarpıcı şekilde yansıtan
siyaset alanındaki konumlarıdır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde % 4.4, yerel yönetimlerin temsil
organlarında ise % 5 gibi son derece düşük oranda
temsil edilmeleri kadın sorununun çarpıcı tablosu
olarak sunulmaktadır.

Gerçekten de toplumun yarısını oluşturan kadın
nüfusunun ulusal ve yerel temsil kurumlarında yüzde
beşlerde temsil edilmesinin çok ciddi bir haksızlık ve
eşitsizlik örneği olduğunu açık. Kadın ve erkeklerin
eşit oranda temsili mümkün olmasa bile en azından
kadınların temsilinin dörtte veya üçte birler
seviyesine gelmesi gerektiği savunulmaktadır.

Bilindiği gibi siyaset baştan beri tüm toplumlarda
erkeklere ilişkin bir faaliyet alanı olarak kabul
edilmiştir. Mesela Eski Yunan'da doğrudan demokrasinin
uygulandığı şehir devletlerinde kolektif sorunlara
ilişkin karar almak için bir araya gelenler yabancı
olmayan hür erkeklerdi. Roma'da da senatoda erkekler
temsil ediliyordu. 19.yüzyılda temsil sistemi gelişip
iktidarın temsilciler eliyle kullanılması söz konusu
olduğunda erkeklerin temsilcileri belirlemeleri yoluna
gidildi. Kadınların temsilciler yoluyla karar
mekanizmasına katılmaları çok sora gündeme geldi.

Kadınların da önce temsilcileri belirleme, daha sonra
da temsilci olabilme hakkına sahip oldukları düşüncesi
20.yüzyılda benimsenmiştir. Bugün gelinen noktada
hemen hemen bütün dünyada kadınların da erkekler gibi
seçme yani temsilci belirleme ve seçilme yani temsilci
olabilme hakkına sahip oldukları kabul edilmiştir.
Geleneksel Ortadoğu yönetimlerinde de kadınların
siyasal hakları kabul edilmekte ve oylarıyla seçim
sürecine katılmaktadırlar.

Hukuksal bakımdan kadınların seçme ve seçilme
haklarına sahip oldukları hususunda fazla bir problem
yoksa da mevcut tablonun kadınlarla erkekler arasında
ciddi bir eşitsizliğin bulunduğu ortada.

Peki problem ne?

Bu soruya verilecek cevaplar konusunda farklı
analizler ve yaklaşımlar gündeme geliyor. Kimisi
mevcut eşitsizliğin erkek egemen kültür ve onun
tarafından belirlenen ilişkilerden kaynaklandığını
düşünmektedir. Erkek egemen kültür kadınlara toplumsal
hayatta ev işleri ile anneliğe ilişkin faaliyetleri
verdiğinden kadınlar siyasetten uzak tutulmaktadır.
Erkek egemen kültürün sonucu olan durumun
değişebilmesi için bir takım özel tedbirlerin ve
"pozitif ayrım"ların uygulanması zorunludur. Sadece
hukuksal bakımdan eşit haklar getirilmesi yeterli
değil erkek egemen kültürün etkisinin de kaldırılması
gerekmektedir.

Bunun için yapılması gereken şey kadınlara belli
kotalar ve avantajlar sağlanmasıdır. Mesela ulusal ve
yerel temsil kurumlarında yüzde 30-40 kadın temsilci
bulunmasının zorunlu hale getirilmesi, kadınlara bazı
ayrıcalıkların sağlanması gibi...

Bir noktanın özellikle gözden kaçırılmaması gerekiyor.
Dünyanın hiçbir yerinde siyasette kadınlarla erkekler
eşit oranda temsil edilmemektedirler. Bu sadece
kültürel faktörlerle izah edilebilecek bir durum
değil. Sorunun erkek egemen kültürü aşan bir boyuta
sahip olduğunu ve siyasetin doğası ile kadınlık
gerçeği arasında bir ilişkinin kurulması gerektiği
söylenebilir.

Cevaplanması gereken ortada çok soru var: Kadınlıkla
siyasetin ne kadar uzlaşabileceği, daha doğrusu
siyasette kadınların etkinliklerini artırmaları, daha
yüksek bir temsil elde etmeleri, karar mekanizmasında
söz sahibi olmaları halinde siyaset nasıl bir yapı
kazanacaktır? Siyasetin daha insani, adil, barışçı ve
ahlaki bir yapı kazanması söz konusu mu? Yoksa
siyasetin rasyonel doğası kadınları dönüştürerek
kadınlık hassasiyetini ortadan kaldıracak mı?
Kadınların siyasette aktif rol oynadıkları dönemler
tarihe nasıl geçmiştir? Mesela İngiltere'de Theacher,
İsrail'de G. Meir, Pakistan'da Butto, Türkiye'de
Çiller dönemleri kadın siyaseti açısından olumlu birer
örnek midir? Aslında pozitif ayrımcılıktan önce kadın
siyasetini tartışmak gerekir.

Yeni Şafak 09.03.2006

Davut DURSUN
ddursun@yenisafak.com.tr