Mesajı Okuyun
Old 14-01-2019, 17:57   #19
Av. Suat

 
Varsayılan

YARGITAY 11. HD. 06.06.2016 T. E: 798, K: 6249
İtirazın iptali davası - Zamanaşımını Kesen Sebepler- Zamanaşımı- Hak Düşürücü Süre-

ÖZET : Zamanaşımını kesen işlemlerin doktrinde "uyuşmazlığı bir adım ileriye götüren işlemler" olarak tanımlandığı- İİK. mad. 67. ve 68 uyarıca davaların açılabilmesi için öngörülen 1 yıllık ve 6 aylık sürelerin hak düşürücü nitelikte olduğu ve itirazın tebliği tarihinden itibaren başladığı, ancak bu davaların itiraz alacaklıya tebliğ edilmeden de açılabileceği- İtirazın iptali davası, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış ise de, hak düşürücü süre ile zamanaşımının birlikte cereyanı ve her iki sürenin aynı (olayımızda olduğu gibi bir yıl) olması halinde, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ve fakat hak düşürücü süre içerisinde açılan davanın alacağın zamanaşımına uğramasına engel bir niteliğinin olmadığı- Zamanaşımını kesen borçlunun itiraz tarihinden itibaren itirazın iptali davasının açıldığı tarihe kadar 1 yılı aşkın süre dolduğundan ve arada zamanaşımını kesen başkaca bir takip işlemi de yapılmadığından, dava konusu alacağın, CMR nin 32, BK’nun 133, 132 ve 136. maddeleri gereğince dava tarihinden önce zamanaşımına uğramış olduğu-


Davacı vekili, müvekkilince sigortalanan ve davalı tarafından taşınan emtianın antrepoya tahliyesi esnasında hasarlı olduğunun görüldüğünü, hasarın nakliye esnasında dorse brandasının su almasından kaynaklandığını, müvekkilinin 22.553,67 TL tutarında tazminatı sigortalıya ödediğini, halefiyete bağlı olarak davalı hakkında yapılan takibe itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptalini ve icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açılmadığını, ayrıca itirazın iptali davası için de 1 yıllık sürenin geçtiğini, brandadan aracın içine su girdiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, emtianın gönderen tarafından ambalajlandığını, hasarın taşıma sırasında oluşmadığını, aksi düşünülse dahi hasarın ambalajdan kaynaklandığını, CMR Konvansiyonu uyarınca sorumluluğun sınırlandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, CMR'nin 32/1. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde icra takibinin yapıldığı, itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren başlayan hak düşürücü süre içinde de itirazın iptali davasının açıldığı, 06.12.2010 tarihli ve sürücü tarafından imzalanan hasarlı malzeme zabtı başlıklı belgenin sunulduğu, hasarın usulüne uygun tespit edildiği, emtianın yükleme sırasında paslı olduğu ya da yüklemenin hatalı yapıldığı iddiasının davalı tarafından ispatının gerektiği, bu hususta bir çekincenin yükleme senedine işlenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, itirazın, asıl alacağın 18.388,06 TL'lik bölümü ve işlenmiş faizin 468,89 TL'lik bölümü hakkında olmak üzere toplam 18.856,95 TL tutar için iptaline, icra inkâr tazminatı isteğinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dava, sigorta poliçesi uyarınca sigortalıya ödenen hasar bedelinin rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı vekili, cevap dilekçesinde takibe ve davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını savunmuş, mahkemece taşınan emtianın teslim tarihinden itibaren 1 yıl içinde takip başlatıldığı, takibin zamanaşımı süresini kestiği gerekçesiyle zamanaşımı def’i reddedilmiş, borçlunun takibe itirazının davacı alacaklıya tebliğ tarihine göre de 1 yıllık hak düşürücü süre geçmeden itirazın iptali davasının açıldığı kabul edilmiş, davanın esasına girilerek yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.
1- Takip ve davaya konu alacak, CMR hükümlerine göre taşınan emtiadaki hasardan kaynaklanmış olup bu nev’i talepler bakımından CMR’nin 32. maddesinin nazara alınması gerekmektedir. TTK’nun 1301. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca davacı sigortacının, davadışı sigortalısının hakkından daha fazlasına sahip olamayacağı açıktır. Bu durumda, işbu davada ileri sürülen zamanaşımı def’inin karşılanmasında davadışı sigortalı ile davalı taşımacı arasındaki taşıma ilişkisi bakımından uygulanması gereken sözü geçen uluslar arası sözleşmenin 32. maddesi hükmünün nazara alınması gerektiğinde kuşku yoktur.
CMR’nin 32/1. maddesinde, sözleşme kapsamındaki taşımalardan kaynaklanan davalar bakımından zamanaşımı süresi 1 yıl olarak kabul edilmiş, taşımacının bilerek kötü hareket olarak kabul edilecek kusurlarının söz konusu olması halinde ise 3 yıl olarak belirlenmiştir. Dosya kapsamına ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davadışı sigortalı tarafından gönderilen ve davalı tarafından taşınan emtiadaki hasarın oluşmasına “bilerek kötü hareketinin” neden olduğunun iddia edildiği ileri sürülemeyeceği gibi mahkemenin de bu yolda bir kabulü yoktur. Şu halde, somut dava bakımından zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak kabulü zorunludur.

İkinci olarak, zamanaşımı başlangıcı üzerinde durulmalıdır. CMR’nin 32/1. maddesinin (a) ve (b) bentlerinde zamanaşımı süresinin emtiadaki hasarın niteliğine göre ve en erken teslim tarihinden olmak üzere belirleneceği ifade edilmektedir. Öte yandan, CMR’nin 32/3. maddesi gereğince, zamanaşımının kesilmesi ve durması hususları ile ilgili olarak davanın açıldığı mahkemenin hukuku uygulanacak olup, bu durumda 818 sayılı BK’nun 132, 133 ve 136. maddeleri hükümlerinin de bu çerçevede gözetilmesi gerekecektir. Dosya kapsamı uyarınca emtianın hasarlı dahi olsa 06.12.2010 tarihinde alıcısına teslim edildiği ve hasara ilişkin tutanak düzenlendiği uyuşmazlık dışıdır. Bu durumda, davacı tarafından 20.07.2011 tarihinde girişilen icra takibinin en erken teslim tarihinden başlatılması gereken 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ikame edildiği ve zamanaşımının bu tarihte kesildiği anlaşılmakdır.
Şimdi de, BK’nun 133/2. maddesi uyarınca icra takibiyle kesilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin yeniden ne zaman başlayacağı hususu üzerinde durulmalıdır. BK’nun 136/2. maddesi, zamanaşımının icra takibiyle kesilmesi halinde takibe ilişkin her işlemden sonra yeni bir sürenin başlayacağı hükmünü haizdir. Başlayacak yeni sürenin, asıl zamanaşımı süresi kadar, bir diğer söyleyişle 1 yıldan ibaret olduğu izahtan varestedir. Dosyada mevcut icra takip dosyasının incelenmesinde, yetki itirazından sonra dosyanın gönderildiği Kartal 6. İcra Müdürlüğünce davalıya hitaben düzenlenen ödeme emrine 16.05.2012 tarihinde itiraz edilmesi üzerine İcra Memuru tarafından alınan 24.05.2012 tarihli karar ile takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Gerek borçlunun 16.05.2012 tarihinde borcun tamamına itirazı gerekse de icra memurunun takibi durdurma kararından sonra 1 yıllık süre içerisinde alacaklı tarafından zamanaşımını kesen bir takip işlemi yapılmamışdır. Bu anlamda zamanaşımını kesen işlemler doktrinde "uyuşmazlığı bir adım ileriye götüren işlemler" olarak tanımlanmıştır. O nedenlerle zamanaşımını kesen son takip işlemi 16.05.2012 tarihli borçluların itirazı olup, alacaklının takibin yürümesi için harekete geçmesi gerekmektedir.

Öyleyse zamanaşımını kesen borçlu itirazı olan 16.05.2012 tarihinden, gerekse takibin durdurulması tarihinden itibaren işbu itirazın iptali davasının açıldığı 28.05.2013 tarihine kadar 1 yılı aşkın süre dolmuş olup arada zamanaşımını kesen başkaca bir takip işlemi de yapılmamıştır.
İcra takibinin itiraz üzerine durması halinde, alacaklının kesilen ve yeniden başlayan zamanaşımı süresinin tekrar kesilmesini ve yeni bir sürenin başlamasını teminen yapabileceği tek işlem, itirazın iptalini veya kaldırılmasını dava etmekten ibarettir. Söz konusu işlemlerin, istikrar kazanan Yargıtay uygulaması ve doktrince de benimsenen “uyuşmazlığı ileriye götüren işlemler” niteliğinde olduğu açıktır. İİK’nun 67. ve 68. maddelerinde söz konusu davaların açılabilmesi için öngörülen 1 yıllık ve 6 aylık süreler ise hak düşürücü nitelikte olup itirazın tebliği tarihinden itibaren başlamakla birlikte, bu davaların itiraz alacaklıya tebliğ edilmeden de açılmasına engel bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İtirazın alacaklıya tebliğ edilmemesi, sadece İİK’nun 67 ve 68. maddelerinde sözü edilen hak düşürücü sürelerin başlamasına engel teşkil eder niteliktedir. Bu açıdan bakıldığında, işbu dava, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış ise de, hak düşürücü süre ile zamanaşımının birlikte cereyanı ve her iki sürenin aynı (olayımızda olduğu gibi bir yıl) olması halinde zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ve fakat hak düşürücü süre içerisinde açılan davanın alacağın zamanaşımına uğramasına engel bir niteliği yoktur.
Tüm bu nedenlerle, takip ve dava konusu alacak, CMR’nin 32, BK’nun 133, 132 ve 136. maddeleri gereğince dava tarihinden önce zamanaşımına uğramış olup, davalı vekilinin bu yoldaki def’inin eksik, hatalı ve yetersiz gerekçeyle reddedilmesi doğru olmamış, davalı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazının kabulüyle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davalı yararına kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bozma neden ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 06.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
11. HD. 06.06.2016 T. E: 798, K: 6249