Mesajı Okuyun
Old 27-02-2008, 23:03   #3
Mehmet Taşcı

 
Varsayılan

T.C
Y A R G I T A Y
Üçüncü Hukuk Dairesi

E. 1991/4935
K. 1991/15242
T. 19.11.1991

* İCRA İNKAR TAZMİNATI
* BONO
* ZAMANAŞIMI


ÖZET : Davacı akdi ilişkiye (asıl borç ilişkisine) dayanmamış, davalı da
bonoların zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Senedin vade ve tarihlerine
göre, Türk Ticaret Kanununun 661. maddesindeki üç yıllık zamanaşımı tahakkuk
etmiş bulunmaktadır.

Bu halde bono kıymetli evrak olmak niteliğini kaybetmiştir. davacı akdi
ilişkiye dayandığı takdirde ancak bir beyyine başlangıcı olabilirdi,
dayanmadığına göre zamanaşımına uğramış bonoların (yazılı beyyine başlangıcı)
niteliği de yoktur. Açıklanan bu nedenlerle davacının konu edilen bonoya
dayanarak davalıdan alacak talep ve dava etmeye hakkı yoktur.

(6762 s. TTK. m. 661)

Dava dilekçesinde, 2.000.000 lira alacağın 40 icra inkar tazminatının faiz
ve masraflarla bilrikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece,
davanın kısmen kabulü ile 750.000 liranın tahsili cihetine gidilmiş; hüküm,
davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün
kağıtlar okunup, gereği düşünüldü:

İddia, savunma ve dosya münderecatında, davalı (borçlu) Ali 20.12.1985 tanzim
tarihli ve 30.9.1986 vade tarihli ve miktarı 750.000 lira olan bono ile
lehtar Halil'e borçlandığı, daha sonra lehtar Halil'de bonoyu davacıya ciro
ettiği, davacı icra takibine başvurduğu, ancak vadeden itibaren üç yıl
geçtiği ve lehtar ile borçlarını ibra ettiği, borcu kalmadığı gerekçesi ile
borçlu (davalı) itirazda bulunduğu, İcra Tetkik Merciinde vadeden itibaren üç
yıl içerisinde keşideciye müracaat edilmediğinden zamanaşımından dolayı
takibin iptaline karar verdiği anlaşılmaktadır.

Takibe konu bono 30.9.1986 vade tarihli olup 1.10.1989 tarihinde lehtar
tarafından davacı Hasan'a ciro edilmiştir.

Lehtar ile borçlu (davalı) 14.11.1989 tarihli belge ile ibralaşmıştır.

Lehtardan ciro ile temellük eden davacı sözü edilen bonoyu 26.11.1989
tarihinde icraya koymuştur.

Davacı ciro ile temellük ettiği bono ile davalının borçlu olduğunu, icra
takibi yaptığını, davalının zamanaşımı def'inde bulunduğunu ve takibin
iptaline karar verildiğini belirterek senette yazılı alacağın temerrüt
tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava
etmiştir. Davalı savunmasında bononun zamanaşımına uğradığı, borcu olmadığını
ileri sürmüştür. Davacı akdi ilişkiye (asıl borç ilişkisine) dayanmamış,
davalı da bonoların zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Senedin vade ve
tarihlerine göre Ticaret Kanununun 661. maddesindeki üç yıllık zamanaşımı
tahakkuk etmiş bulunmaktadır. Bu halde, bono kıymetli evrak olmak niteliğini
kaybetmiştir. Davacı akdi ilişkiye dayandığı taktirde ancak bir beyyine
başlangıcı olabilirdi, dayanmadığına göre zamanaşımına uğramış bonoların
(yazılı beyyine başlangıcı) niteliği de yoktur. Maruz nedenlerden davacının
konu edilen bono-senete dayanarak davalıdan alacak talep ve dava etmeye hakkı
yoktur.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde
hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğunda
kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin
ödenen temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 19.11.1991
gününde oyçokluğuyla karar verildi.

DEĞİŞİK BOZMA YASIZI

* Davacı, lehtarı Halil olan ve zamanaşımına uğramış bulunan emre yazılı
senedin (bononun) kendisine 1.10.1989 tarihinde temlik edildiğini iddia
ederek asıl borç ilişkisine dayanmak suretiyle alacak isteminde bulunmuş,
davalı ise asıl alacaklı olan Halil'in kendisini 14.11.1989 tarihinde ibra
ettiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuş, mahkemece salt ibra
tarihinin (14.11.1989), alacağın temliki tarihinden (1.10.1989) sonraki bir
tarih olduğunu vurgulayarak borçlunun herhangi bir def'i veya itiraz hakkı
olamayacağı gerekçesiyle dava kabul olunmuş, hüküm davalı (asıl borçlu)
tarafından temyiz edilmiştir.

Bir alacağın devri borçlunun hukuksal durumunu ağırlaştırmamalıdır. Bu nedenle
Borçlar Kanununun 167. maddesi, borçlunun devir işleminden haberdar olduğu
anda devredene karşı haiz olduğu def'ileri devralana karşı dahi ileri
sürebileceğini açık bir biçimde belirlemiştir. Def'in hukuksal nedeninin o
anda mevcut olması yeterlidir; zira def'in ileri sürülmesine yarayan olaylar
daha sonra ortaya çıkmış olabilir. Ayrıca borçlunun alacağın devrinden ne
biçimde haberdar olduğu sorunu önemli değildir. Zira, alacağın bir başkasına
temlik edildiği beyanı borçluya karşı alacaklı veya devralan tarafından
yapılabileceği gibi onlardan birinin veya diğerinin namına olarak bir üçüncü
kişi tarafından da yapılabilir.

Alacaklı ile karşı karşıya bulunduğunu haklı bir surette zannederek eski
alacaklıya iyiniyetle ödemede bulunan borçlu borcundan kurtulur. Şu husus
önemle vurgulanmalıdır ki sadece ödeme değil, takas, yenileme ve olayımızda
olduğu gibi ibra suretiyle borcu sona erdirmelerde de durum aynıdır. Çünkü
taraflar uzlaşma suretiyle bir sözleşme ilişkisine her zaman son
verebilirler. Bu suretle işbu sözleşme ilişkisinden doğan haklar sona erer ve
esasen doğmuş olan neticeler de iptal edilir.

Borçlunun iyiniyeti Medeni Kanunun 3. maddesi uyarınca daima karine olarak
kabul olunur. Temlik edilen kimse, (davalı) borçlunun, (ihbar yapılmaksızın
dahi) temlike vakıf olduğunu veya durumun gereklerinin lüzum gösterdiği
dikkati sarfetmiş olsa idi buna vakıf olabileceğini isbat etmekle yükümlüdür.
Zira, bir alacağı devralan kimse onu kural olarak tüm iyilikleri ve
kötülükleri ile beraber olduğu gibi devralmış sayılmak gerekir.

Mahkemece, yukarıdaki ilkeler dikkate alınarak davalının borcundan ibra
edildiği tarih ile temlikin yine davalı tarafından öğrenildiği ya da halin
icap ettirdiği itinayı göstermekle durumdan haberdar olması lazım geldiği
tarihler kesinlikle saptanıp Borçlar Kanununun 167. maddesi hükmünce yeni
alacaklıya karşı ileri sürülebileceği anlaşılan def'iler nazara alınarak
varılacak sonuç dairesinde hüküm vermekten ibarettir. Bu gerekçe ile mahkeme
kararının b o z u l m a s ı görüşündeyiz.

Edip DOĞRUSÖZ Nihat YAVUZ
Başkan Üye


Sayın Meslektaşım kambiyo senetlerinde zorunlu şekil şartlarından birisi
eksikse o evrak adi senet hükmündedir. Adi senet hakkındaki hükmler aynen o evrak için uygulanır.
İyi çalışmalar