Mesajı Okuyun
Old 23-08-2006, 12:29   #4
Viyola

 
Varsayılan

Aşkın yüzyıllardır tanımı yapılmaya çalışılır.Yalnız yazarlar,şairler,bilimadamları değil belki her yeni aşık çift de kendilerince yeni bir tanım getirmeye çalışırlar.Bu da aşkın her zaman aynı olmadığını,zamana ve kişilere göre değişen bir duygu olduğunu gösterir.Ancak aşkın değişmeyen yönü iki insan arasında derin bir ilişkinin kurulmasıdır.
Hayatının şu yada bu döneminde herkesin tatmış olduğu bir duygudur bu;iki insan bir şekilde birbirlerine çekildiklerini hissederler.Aşk rastlantısal ve karşıkonulmazdır.Aşık olan kişi aşık olmaya karar verdiği için yapmaz bunu;hatta başlangıçta çok derin bir ilişki bile beklemiyordur.Aşk,planlanmamış,irade dışı gelişen duygusal bir harekettir.
Ünlü filozof Eflatun' un "Şölen" adlı eserinde şöyle bir efsane yer alır:insanlar başlangıçta küre biçiminde yaratıklardır ve öylesine becerikli,zeki,enerjik ve yaşam doludurlarki tanrılar kendilerini tehdit altında hissederler.Bu tehlikeden korunmak için bu küre biçimindeki insanları ortadan ikiye bölerler;insanın başlangıçtaki bütünlüğü kaybolur,biri dişi biri erkek iki tane yarım varlık çıkar ortaya.Bundan böyle bu yaratıklar hep yeniden bütünleşmeye,dişi ile erkeği birleştirmeğe çabalarlar;ve bütün enerjilerini de bu bütünleşme çabasında harcayıp tükettiklerinden ötürü de tanrılar için bir tehlike oluşturmaktan çıkarlar.
Bu, aşkla ilgili iki doğruyu dile getirmektedir. Birincisi,aşkın insanlara bir bütünlük kazandırdığıdır.Aşk insanları yarımlıktan kurtarırken,onlara yalnızken sahip olamayacakları bir sınırsızlık ve tamamlanmışlık duygusu vermektedir.Ama aynı zamanda bu bütünleşme insanların kendilerini harcamalarına tükenmelerine sebep olmaktadır.Aşık olan insanlar her ihtiyatı elden bıraktıkları,serveti ve başka alanlardaki başarıları bir kenara ittiklerinden zararlı çıkmaktadırlar.Ama büyük aşklar yaşadıkları halde yaşamın diğer alanlarında çok başarılı olanlarda kuşkusuz vardır. Belki söylenebilecek tek şey,aşkın öyle hafif ve iz bırakmadan geçmediğidir.