Mesajı Okuyun
Old 17-11-2011, 10:04   #3
Av.Dr.Yahya DERYAL

 
Varsayılan

Mülga HUMK.nda “bir hafta” olarak belirlenen (m.283) itiraz süresinin hak düşürücü süre niteliğinde olduğu ve bu kesin süre içinde itiraz etmeyen taraf bakımından raporun kesinleşmiş sayılacağı eski tarihli Yargıtay içtihatları ile Danıştay kararlarında kabul edilmesine rağmen, Yargıtay’ın özellikle daha yeni tarihli içtihatları, hüküm verilinceye kadar tarafların bilirkişi raporuna itiraz edebilecekleri doğrultusunda görüş değiştirmişti.

HGK., 26.02.1986, 1984/5-794, 1986/164: “Her ne kadar tarafların itiraz ve hakları bilirkişi raporunun kendilerine tebliğinden itibaren bir haftalık süre ile sınırlandırılmış ise de, bu sınırlama yalnızca tarafların eksik ve belirsiz gördükleri yanlar hakkında bilirkişiden açıklama istemeleri bakımındandır. Bu açıdan bir itirazın ileri sürülmemiş olması raporun kesinleşmesi sonucunu doğurmaz”.

15. HD., 21.12.1989, 1806/5336: “Kural olarak tarafların herhangi bir süreye bağlı olmaksızın bilirkişi raporuna karşı itirazda bulunmak hakları vardır. Yasa koyucu, sadece noksan ve müphem olan hususlar hakkında bilgi almak üzere tarafların bir hafta zarfında istemde bulunmalarını kabul etmiş, bunun dışında bilirkişi görüşüne karşı çıkılmasını engellememiştir”.

Mülga HUMK'ndaki bir haftalık sürenin hukuki niteliği doktrinde de tartışılmıştır.

Çoğunluk sayılabilecek bir görüşe göre, rapora itiraz (bir haftalık) süre ile bağlı değildir.

Bu görüşe göre, rapor hakkında eksiklik veya belirsizlik nedeniyle açıklama istenmemiş olması, raporun genel olarak kabulü şeklinde nitelendirilemez. Zira tarafların, raporun esasına itirazlarını engelleyecek hiçbir düzenleme mevcut değildir.

Ayrıca, taraflarca hiç itiraz edilmemiş olması durumunda dahi, mahkemeye bilirkişilerden, tamamlayıcı bilgi alma, açıklama isteme ve yeni bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisini hüküm verilinceye kadar tanıyan bir sistem içerisinde (HUMK.m.284), tarafların hüküm verilinceye kadar itiraz haklarını kullanmalarına engel olmaz.

Nispeten azınlıkta kalan görüş, kanunda belirtilen bir haftalık sürenin kamu düzenine ilişkin olduğunu ve hak düşürücü nitelikte kesin bir süre olarak belirlendiğini ileri sürmektedir.

Bu görüşe göre, bilirkişilerden eksik veya belirsiz görülen hususlar hakkında açıklamada bulunmasını istemek, bilirkişi raporuna itiraz kavramına öncelikle dâhil sayılmalıdır. Dolayısıyla itirazın süreyle bağlı olmadığı kabul edilecek olursa, taraflar hüküm verilinceye kadar bilirkişi raporuna itiraz edebileceklerinden, bilirkişiden izahat alınmasını da hüküm verilinceye kadar isteyebilirler.

Bu durumda, HUMK.m.283/I, c.2’deki bir haftalık sürenin hiçbir anlamı kalmaz. Oysa bu bir haftalık süre kanun tarafından taraflar için tayin edilmiştir. Kanunun tayin ettiği bu tür süreler ise kesindir; hak düşürücü bir nitelik taşırlar ve kamu düzenine ilişkindirler. Dolayısıyla tarafların iradeleriyle değiştirilemez ve bu konuda tarafların muvafakatleri de geçerli olmaz. Şayet öngörülen süre içinde yapılması gereken işlem yapılmazsa hak düşer (HUMK.m.163, c.1,2).

Bu görüş yanlılarından ARSLAN, ayrıca, Yargıtay’ın bilirkişi raporuna taraflardan sadece birinin itirazı halinde onun lehine bir usuli kazanılmış hak doğacağını kabul eden kararlarına rağmen, rapora itirazın hüküm verilinceye kadar yapılabileceğine ilişkin yeni içtihadı arasında çelişki bulunduğu görüşüne yer vermektedir.

Yeni HMK sistemine gelince, kanaatimce artık sürenin hukuki niteliği tartışması sona ermiş sayılmalıdır. Zira HMK.m.281 gerekçesinde açık olarak “rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır” denilmektedir.